Dün 24 Nisan 1915'de başlayan büyük felaketin yıl dönümü idi. Üzerinden 99 yıl geçen insanlık trajedisi, başta Taksim olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde anıldı. Bu anmaların hepsinde yüzleşmeye çağrı vardı.
Büyük felaketin yıl dönümünde kuşkusuz en beklenmeyen adım Başbakanlığın resmi web sitesine konan Başbakan Erdoğan imzalı taziye mektubu oldu. Amacı, niyeti ne olursa olsun büyük felaketin 100. yılına bir yıl kala gelen bu adım kuşkusuz önemlidir.
İyi niyetli büyük adım
İki farklı Ermenice lehçesi dahil olmak üzere dokuz dilde yayınlanan açıklama bir ilkti.
Başbakanlık sitesinden yayınlanmış olması, özenle seçilmiş kelimelerin kullanılması, metnin dili ve ilk olması açısında tarihidir.
1915 büyük felaketinde ölenlerin torunlarına taziye dileyen metindeki; “Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.
Bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir. Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir.”cümleleri altına imza atacağımız önemli tespit ve temennileri barındırıyor.
Devamı nasıl gelecek?
İfade ettiğim gibi bu açılımı, pek çok açıdan olumlu bir adım olarak değerlendirmek gerekiyor. Ancak bu açıklamayı anlamlı bir başlangıç kılacak olan bundan sonraki adımların nasıl geleceğidir. Yani Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesi, iki halkın yakınlaşması, sınırın açılması ve geçmişle yüzleşmenin hangi şartlarda mümkün olacağıdır? Çünkü bu açıklamayı bir olumlu adım kabul edeceksek arkasından bu sorular kaçınılmazdır.
Bu sorulara tatmin edici karşılıklar gelmez ise Türkiye ve dünya kamuoyunda heyecan yaratan ve olumlu karşılaşın bu açıklama işlevsiz kalır.
Sorular ve sorunlar…
Yukarıdaki soruların olumlu cevap verebilmenin önünde iki temel sorun vardır.
İlki atılacak adımlar Ermenistan’ın tavrına bağlı olup olmayacağı?
İkincisi ise bu adımların atılmasının Erdoğan ve hükümet tarafından konjonktürel olarak mümkün olup olmadığıdır.
Başbakanlık web sitesinden başbakan imzası ile yayınlanan açıklamaya mesafeli yaklaşmayı gerektirecek sorular bunlardır.
İlk olarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde Ermenistan’ın “soykırım” hassasiyeti kadar Türkiye’nin “Karabağ” hassasiyeti gerçeğini kabul edelim.
Ancak hemen ifade eldim ki, Ermenistan’ın soykırım hassasiyeti karşısında Türkiye’nin Karabağ hassasiyetinin tonu düşük kalıyor. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinden ifade edilen “tek millet iki devlet” söylemi günümüzde romantizm ötesinde bir anlam ifade ediyor mu açıkçası buna olumlu cevap vermek zor.
Mesela Türkiye, açıklanan bu taziye metni karşılığında Ermenistan’dan Karabağ konusunda bir adım atmasını bekleyecek mi?
İzleyebildiğimiz kadarıyla Ermenistan tarafında bu konuda bir politika değişikliği sinyali yoktur. Eğer böyle bir değişiklik olmayacaksa mesela iki ülke sınırının açılması nasıl mümkün olacaktır?
‘Yurtta savaş dünyada barış’ olmaz
İkinci olarak şu anki Türkiye konjonktürü, Erdoğan ve hükümetin Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda hangi adımları atabilir sorusunu sorduruyor.
Bugün içinde olduğumuz iç politik tartışma, toplumsal kutuplaşma ve siyasal gerilim düşmedikçe kabul edelim ki, Türkiye’nin Ermenistan konusunda özgürlükçü bir açılım yapmasının kolay olmadığını göstermektedir.
Keşke AK Parti hükümeti, başta Suriye olmak üzere Ortadoğu politikası ve AB ile ilişkilerde de, 1915 büyük felaketine benzer bir yaklaşımı sergileyip hepimizi şaşırtacak adımlar atabilse. Ancak bu o kadar kolay görünmemektedir.
Bunun nedeni de Başbakan Erdoğan’ın önceliğinin, iç politikada normalleşme, toplumsal barışın güçlenmesi, kutuplaşmanın düşmesine değil kendi bireysel geleceğine endekslemiş olmasıdır.
Parçalı demokratlık olmaz
Bu değişmeden olumlu karşıladığımız taziye metninin arkasında cevap bekleyen sorular konusunda olumlu adımları beklemek itiraf edelim ki hayalcilik olacaktır.
Aslında tek başına bu açıklamanın; neden 24 Nisan’da değil, neden Başbakan Erdoğan tarafından açıklanmamış olması bile kuşkulu olmaya yeterli nedenlerdir.
Unutmayalım ki parçalı demokrat olunmaz. Tehcire uğrayanların torunlarından dilenen haklı özre dayanak teşkil eden; “Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış … her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir” satırları mesela Aleviler için geçersiz midir?
Değilse Alevilere de bir özür borcu yok mudur bu devletin?
@murataksoy