Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun beklenen oyu alamaması üzerine CHP’de başlayan tartışma Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü kurultayı 5-6 Eylül’de toplantıya çağırması ile yeni bir aşamaya geçti.
Kurultaya kadar olan süreçte, Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet eden ve olağanüstü kurultay talep edenlerin ideolojik duruşlarını, güçlerini görme fırsatı elde edeceğiz.
Ulusalcıların sonu
Şu anda CHP’de Kılıçdaroğlu’na muhalif olarak görülen grupların başında kamuoyunda “ulusalcı” olarak bilinen isimler geliyor. Birgül Ayman Güler’den Süheyl Batum’a uzanan ve sayı olarak muhtemelen 10’u geçmeyecek ama parti içinde çıkardıkları sesle daha kalabalık görünen bu grup, CHP’nin yenilenmesi başta olmak üzere partinin farklı toplumsal kesimlere açılmasına, söyleminin daha kuşatıcı olmasına da karşı çıkıyorlar.
Grup Başkan Vekili Muharrem İnce de, nüanslarda bu gruptan ayrılsa da ideolojik olarak aynı yerde durmaktadır.
Baykal'ın 'bir bilen' olma arzusu
Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlık yaptığı sürede parti içinde ideolojik pozisyon almaktan çok oportünist denebilecek tutum alan ve “olağanüstü” durumlarda “bir bilen” olma kaygısıyla hareket eden isim eski Genel Başkan Deniz Baykal.
Baykal’ın partideki tüm hayali kendisi için bir tür “asr-ı saadet” olan dönemi yakalamak. Bunu da genel başkanlıktan çok “bir bilen” olarak yaşamak istiyor. Kendisine danışılsın, fikri alınsın, onayı olmadan kritik kararlar alınmasın istiyor.
Ancak bunların hiç birisi olmadı. Ne Mustafa Sarıgül’ün partiye dönüşünde ne de Cumhurbaşkanlığı adayı olma arzusu karşısında “parti büyüğü” olma dışında hiçbir özelliği olmadığı görüldü.
Son süreçte yapmış olduğu; parti küllerinden arınsın söylemi de, Muharrem İnce’ye kerhen verilen destekten başka bir şey değil.
Bu sürecin hayırlı bir tarafı da, Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet edenlerin partideki güçlerinin ne olduğunu kurultayda aday çıkarıp çıkaramayacaklarına, alacakları oylara bakarak görmüş olacağız.
Geç alınmış doğru karar
Bu açıdan bakıldığında CHP’deki ayrışma isimlerden çok temeli zayıf da olsa kişilerden ziyade ideolojik bir ayrışmayı ima etmektedir.
Bu, Kılıçdaroğlu’nun hem kişisel hem de yönetim tarzı bağlamında ertelenmiş bir ayrışma ve siyasal tercihtir.
Kılıçdaroğlu bu şansı 17-18 Temmuz 2012’de yapılan kurultayda elde etmiş ama kullanmamıştır. Bu şansı kullanmama, Kılıçdaroğlu’nun hem insani ve hem de yönetim tarzının bir sonucuydu.
Kılıçdaroğlu, tüm bu dönemde –ki bu CHP’nin yenilenme sürecidir- CHP’yi küçültmeme, farklılıklardan enerji üretme gibi iyi niyetle davranmıştır. Ancak bu iyi niyet karşısında ulusalcı kanatta olan isimlerin Yeni CHP söyleminin her dışa yansımasında gösterdikleri muhalif duruş, parti söyleminin inandırıcılığına ve tutarlılığına zarar vermiştir.
Yeni söylem, yeni ve gençleştirilmiş kadro
5-6 Eylül’de yapılacak olağanüstü kurultay, Kılıçdaroğlu’nun geçmişte iyi niyetle yapmadığını siyaseten yapmasının zorunlu olduğu kurultaydır. Bunu hem kendisi hem de Yeni CHP için yapmak zorundadır.
Kılıçdaroğlu’nun yakaladığı, CHP’nin ideolojik olarak yenilenmesi, partinin sol, sosyal demokrat bir parti olma şansıdır.
Kılıçdaroğlu bu şansı;
- Erdoğan’ın Yeni Türkiye iddiasına karşı Cenk Sidar’ın kitabında ifade ettiği “Türkiye Rüyası”nı hayata geçirecek yeni ve bütünleşik söylem,
- Yeni CHP’yi ete kemiğe büründürecek ideolojik bir yenilenme ve
- Tüm bunları da, birbirine güvenen, ahlaki ve ideolojik olarak aynı yerde duran, gençlerle zenginleştirilmiş inandırıcı bir kadro ile kullanabilir.
Siyasi alanının adım adım daraldığı, devletin alanının toplumun aleyhine giderek genişlediği ülkede Kemal Kılıçdaroğlu, sadece CHP için değil Türkiye siyaseti için de bir şanstır.
Bu şansı kullanıp, kullanmamak ise bizatihi Kılıçdaroğlu’nun elindedir.
@murataksoy