“Üzmeyin beni. Sinirleniyorum”. Bu nasıl bir ruh hali ki ülkenin yarısı kaybedilmiş, ordunun büyük kısmı saf değiştirmiş, kendisinin sayılı saatleri kalmış. Buna rağmen 42 yıllık alışkanlık gereği O hala olan bitenin farkında değil. Bunu da daha önceki kısmi ayaklanmalara benzeterek durumun düzeleceğini düşünüyor, tehdit ediyor.
Aslında içinde bulunduğu ruh haliyle kendisine karşı nasıl ayaklanıldığın anlamıyor. Çünkü bugüne kadar itiraz görmemiş.
‘Ne var ki” diyor “İngiltere Kraliçesi de uzun yıllar ülkenin başında”.
Böyle bir liderin 42 yıldır bir ülkeyi yönetebilmesi için diktatörlükten başka şansı yoktur. Kimilerin zaman zaman “kabadayı”, “delikanlı” gibi görünse de Kaddafi’nin hayatı tutarsızlıklarla dolu bir gel gitlerin tarihi.
27 yaşında Albay olarak darbe yaptığında en üst rütbe olarak yarbaylığa izin verdi. Çünkü o devrimin lideriydi ve daha üst rütbe olmazdı. Ordusunu kendisine darbe düzenler korkusuyla dağıtarak kendisine bağlı güvenlik gücü kurdu.
Kendisini Arapların Che Guevera’sı olduğunu sandığı yıllarda Arap milliyetçiliği ömrünü tamamlamak üzereydi. Ama o Mısır Lideri Nasır’ın yapamadığını yapma hayaliyle Mısır ve Sudan’la birleşme gibi nafile bir çaba peşindeydi. Ama Nasır’ın karizması, Burgiba’nın milliyetçiliği, Hafız Esad’ın “zekiliği yoktu O’nda.
Arap uzmanlar sesinin yüksekliğinin asabiliğinin o yıllarda da aynı olduğunu yazıyor.
1975’de yazdığı Nasır, biraz Mao Zedung “araklaması” Yeşil Kitap "Batı emperyalizmi ile mücadelede ciddi bir” kitap olarak algılandı. Oysa yeşil Kitap sosyalizm ve kapitalizm dışı Kuran’dan yapılan alıntıların da eklendiği tuhaf bir çıkış yolu öneriyordu. Kaddafi bu yola inanmıştı. Kendisini de bir dini önder ile Ömer Muhtar karışımı bir kahraman olarak algılamaya başladı.
Nasır’ın misyonu Kaddafi’ye birkaç boy fazla geldi. Enver Sedat Oslo Anlaşmasını imzalayınca fırsat bu fırsat diyerek Arap Liderliğine soyundu ama Esad’ı unuttu.
Sonra kafayı bağımsızlık hareketlerine taktı. Filistin davasını desteklemeye karar verdi. Ama Arafat, Kaddafi muhaliflerine yönelik suikastları kabul etmeyince Filistinlileri Libya’dan kovdu. Filistin davasından tutturamayınca Sierra Leone ve Liberya’daki gerilla hareketlerine destek verdi. Araplar olmayınca kendini Afrika’ya çevirdi Kuzey Afrika’nın Kralı ilan etti.
Kıbrıs harekatı sırasında Türkiye’ye tek destek çıkan ve kaynaklarını sonuna kadar açan O’ydu. 1996’da çadırında dönemin Başbakanı Erbakan ve Türkiye’ye hakaret eden de.
Lockerbie gibi birçok bombalamanın arkasında olduğunu yıllar sonra itiraf etti, nedamet getirdi. Amerika’ya “kabadayılık” yapmayı bıraktı, tazminat ödedi, uslu çocuk olmaya karar verdi. 2003’te “emperyalist” batı ile çelişkilerini sona erdirdi. Çöl tilkisi uysallaşmıştı ama içeride yine borusunu öttürüyordu.
Kendisini “Brother Muhammed” denmesinden hoşlanırdı. Ayaklananlara “zaten halk yönetimi var. Ne istiyorsunuz” diyerek bütün bölgeyi etkisi altına alan rüzgârdan haberi yokmuş gibi davrandı.
Aslında bir dönemin bittiğini bildiği halde ruh hali buna izin vermiyor. Çünkü o kendi bir lider değil rehber olarak görüyor.
Tarihi, tutarsızlık ve Libya halkına karşı baskılarla yazılan Kaddafi kendisinden sonra hiçbir şey bırakmak niyetine değil gibi görünüyor. Her türlü çılgınlığı yapabilir.