Türkiye-İran ilişkileri altın dönemini yaşıyor. İki hafta önce Başbakan Erdoğan son yılların en kalabalık heyeti ile Tahran’a çıkartma yaparken İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad yaklaşık 1 yıl içinde ikinci kez İstanbul’da. Bu arada İran hem içeride, hem de dışarıda sıkıntılı bir süreç yaşıyor; insanlar ikiye bölünmüş durumda.
Dışarıda ise Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ile anlaşmanın eşiğine gelen Tahran öneriye “hayır” diyor. Nedeni ise geçmişten kaynaklanan güvensizlik. Tahran bu konuda haklı. Çünkü İranlılar zenginleştirilmiş uranyumu enerjiye çevirmesi önerilen Fransa’ya güvenmiyor. Geçmişte bu amaçla verilen uranyum Fransa’dan geri dönmemiş.
UAEK Başkanı El Baradey’in uranyumun zenginleştirilip teslim edilmesinde Türkiye’nin aracığı olması yönündeki önerisini de İranlılar bir “oyun” olarak değerlendiriyor. İki ülke ilişkilerinin geliştiği bir dönemde Türkiye’nin de ateşe atılmak istendiği söyleniyor. “Batı, Türkiye’yi tuzağa düşürebilir, böylece iki ülke arasını bozup bir taşla iki kuş vurabilirler” deniyor. İran böylesi zor, çetrefil bir dönemden geçerken ülkede sanki “krizlere alışkınız” havası var.
İşte böyle bir havada İKÖ, İSEDAK toplantısı için İstanbul’a gelen İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la Tahran’da NTV canlı yayınında buluştuk. Ahmedinejad’la bir yıl önce de söyleşimiz oldu. Tabii ki nükleer enerji pazarlığında hangi noktada olduklarını, Türkiye-İran yakınlaşması sonrası çokça sorulan “Türkiye yüzünü doğuya çeviriyor” konularını konuştuk. .
DÜNYA DEĞİŞTİ
İran Devlet Başkanı Türkiye ile ilişkilerde çok net. Tarihi derinliği olan iki kültürün iki ülkenin yeniden şekillenen dünyada önemli rol oynayacağını düşünüyor. Tepkinin değişen dünya koşullarına ayak uyduramayıp eski (eski derken aslında alışıldık Amerikan politikası ile soğuk savaş döneminin paradigmasını kastediyor) çıkar politikasını sürdürmek isteyenlerden geldiğini ima ediyordu. Ve “Türkiye eksen mi değiştiriyor” sorusuna belki Türkiye’dekilerden daha aklı selim yanıt verdi. “Türkiye’nin yeni politikası Batı ilişkilerini gevşetmesi anlamına gelmiyor. Bu çok yönlü politikaya devam etmeli” derken müstehzi bir gülümsemeyle “AB’nin Türkiye’nin birliğe katılması için ricacı olması gerektiğini, Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu” söylüyordu. Yani Türkiye’nin AB'ye değil, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu vurguluyordu.
İSTERSEK YAPARIZ!
Nükleer enerji konusunda ise taviz verecek gibi görünmüyor. Bu konuda sadece uluslararası anlaşmalar gereği sadece UAEK’na karşı sorumlu olduklarını, bütün dünyada sistemin böyle işlediğini söyleyerek “Başka ülkelere uygulanan yasalar biz olunca niye farklı uygulanıyor ” diye soruyordu Ahmedinejad.
Sorusunda haklı. Kendisine, dünyanın hâlâ şüphe duyduğunu, bunun İran’ın şeffaf olmayan politikasında mı kaynaklandığını sorduğumuzda ise, uranyumu barışçıl amaçlı kullandıklarını ve konunun kendileri için kapandığını söylüyordu. “Bu konuyu kimseyle müzakere etmeyiz” diyerek noktayı koydu. Ve “İran isterse uranyum zenginleştirmesini tamamlayabilir” diyerek şunu ima etti: İstersek her şeyi yapabiliriz, ama böyle bir niyetimiz yok.
İran Cumhurbaşkanı, Türkiye ile gelişen ilişkilere çok önem verdiklerini her defasında tekrarlıyor. Ama ikili ilişkiler dışında İran geleneksel dış politika çizgisi gereği kendi göbeğini kendi kesmek istiyor. Bu yüzden nükleer mesele konusunda muhataplara doğrudan ilişki kurmak niyetinde. Kimseye güvenmiyor. Hele Baradey’in Türkiye’nin arabuluculuğu önerisine “siyaseten sıkıştırılır” gerekçesiyle çok sıcak bakılmıyor.
Yani, ikili ilişkilerle, bölgede etkinliğin birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Ama gelişen ilişkileri herkes merakla izliyor. Hele İran dünyadan daha fazla soyutlanma tehdidi altındayken Türkiye bir anlamda can simidi gibi geliyor. İlişkiler devam etmeli ama dikkatli olunmalı. İranlılar da aynı kanaatte.