Bir ülke kendini nasıl tanıtır? Kendini dünyaya nasıl anlatır?
Kapitalizmde malın satılması için yapılan reklamlardan, şirket ya da kurumların kendilerini tanıtması için yaptıkları halkla ilişkiler faaliyetlerine farklı açılardan devletlerin de ihtiyaç duyduğu ortada. Şirketler benzeri kurumlar öncelikle kendilerine karşı sorumludur ama devlet, hükümet ya da resmi kurumlar doğaları gereği kamuyu öncelemek zorundadırlar. Bunun yolu da kamu diplomasisi denilen kavramdan geçiyor ve bir bölümü ile de dış dünyayı hedefliyor. Yani, Türkiye’nin bir anlamda dışarıda marka olarak pazarlanması anlamına geliyor.
Pazarlama sözü pek hoş olmasa da durum böyle.
Yeni hayata geçirilen bur kurum var: Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü. Kurum görevi Türkiye’yi yurtdışında en iyi şekilde temsini sağlamak, olumlu noktaları öncelemek, Türkiye’nin olumsuz imajını düzetmeye çalışmak. Başında ise Dr. İbrahim Kalın bulunuyor. Koordinatörlük şimdi yeni bir yol haritası çizmek için çeşitli toplantılar düzenliyor fikir alışverişinde bulunuyor.
Koordinatörlüğün işlediği takdirde çok önemli işlev göreceği ortada. Ama Türkiye’nin de birikmiş negatif algı oluşturan onlarca sorunu var. Bu yüzden önlerinde zor bir iş var. Bu yüzden özellikle STK’lar aydınlar, medya üniversiteler ile Dışişleri Bakanlığı, TİKA benzeri kurum ve kişilerin koordinasyon içinde olması gerekiyor. Ancak en önemlisi isminde olduğu gibi bu yapının gerçekten koordinasyon sağlaması, devletin ön planda olmaması ama her türlü desteği sağlaması gerekmektedir. Yani işin sivil boyutu ve katılımı daha önemli.
Koordinatörlük İbrahim Kalın başkanlığında gazeteci, akademisyen, STK’larla görüş alışverişinde bulunuyor, öneriler topluyor.
Türkiye şu ya da bu şekilde dönüşümden geçiyor. Zaman zaman kendimizin bile kavramakta zorlandığımızı bu dönüşümü dışarıya anlatmak da bayağı zor. Yurtdışındaki karşılaştığımız birçok soruyu yanıtlarken bu zorluğu biz de yaşıyoruz. Çünkü bir Amerikalı ile Avrupalının, bir İsrailli ile Arabın, Ermenistan vatandaşının bakışı ve algısı çok farklı.
Ancak, Türkiye’deki bu değişim ve dönüşüm de dikkatlerin Türkiye’ye çevrilmesinde katkısı var. Yani bu durum pozitif algı yaratan bir durum. Ayrıca Türkiye’nin bölgedeki çabaları, arabuluculuk girişimleri heyecan yaratıyor.
Bir de negatif algılar var tabii ki Kürt meselesinin halledilememiş olması, Taş Atan çocuklara verilen cezalar, 310. madde, töre adı altında işlenen cinayetler, Ermeni meselesi, Kıbrıs vb. İşte bu noktada bizim dışarıdan çok önce içerideki tabuları yıkmamız. Tartışmaları ve çözümü kendi içimizde bularak yol almamız gerekiyor. Yani içeride sorunlarımız çözmeden dışarıya anlatamayız. Tabulara esir olmamamız, kendimize güvenmemiz gerekiyor. Kendisiyle hesaplaşan bir Türkiye dışarıda kendisini daha iyi tanıtabilir. Bu da kendine güvenden geçer.
Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü önemli ama zor bir görevle baş başa. Ama çabanın başlaması bile önemli.