Mete Çubukçu
Bundan 2.5 yıl önce söylenenlerle bugün gelinen nokta arasında hiçbir benzerliğin olmadığı Suriye meselesinde, “eski” Kürt söylemi devam ediyor. Oysa, yaşananlar eski söylemin önünde gidiyor. Ancak eski söylem de bir süre sonra yaşananlara yenik düşecek gibi.
Tarihin belli dönemlerinde konjonktür belirleyicidir. Eğer olabilecekleri tüm yönleri ile değerlendirmeden yoksunsanız konjonktüre mahkum olur ya da eski siyaset ve yaklaşımla işi çözmeye çalırsınız ki başarılı olmanız pek mümkün değildir.
Suriye’deki savaşın geldigi nokta ve rejimin konumundan bağımsız olarak, Türkiye/Suriye sınırındaki son gelişmeler, Türkiye’yi hazırlıksız yakaladı. Ancak, Suriye politikasını kuranların böyle bir durumun ortaya çıkacağını düşünmemiş olma ihtimali bile bölge ile ilgili bilgi ve tecrübe eksikliğinin göstergesi.
Son günlerdeki olaylar Suriye Kürdistan’ı, Batı Kürdistan ya da Rojava denilen bölgede cereyan etmekte. Terminolojik olarak o bolgeye Kuzey Suriye ya da Suriye’nin kuzeyi demek eski siyasetin kaybetmeye mahkum dilinden başka bir şey değil.
Bir zamanlar Kürde Kürt diyemeyen anlayış yıllarca Irak Kürdistan’ına Kuzey Irak dedi. Oysa böyle bir bölge yoktu. Mithat Sancar Milliyet Gazetesi’nde “Sırf Iraklı Kürtlere Kürt dememek için ne manevralar yapıldığını, sadece insanlara değil “dil”e de eziyet etme pahasına ne terimler uydurulduğunu hatırlayalım. O da aşıldı mecburen. Ama sancı ve eziyet, bu sefer coğrafya üzerinden devam etti. “Kürdistan” kelimesini telaffuz etmemek için türlü yollar deneniyor. Irak Anayasası bile görmezden gelinerek, Kürtlerin yaşadığı coğrafya hala “Kuzey Irak” olarak adlandırılıyor” diyor.
Şimdi de Suriye Kürdistan’ı ya da Batı Kürdistan dememek için yapay bir terminoloji yaratma çabası var. Yakın tarihe baktığımızda bu durumun aşıldığı ama zaman kaybedildiği görülür.
Bölgedeki hiçbir yapının Arap ayaklanmalarıninı doğrudan ya da dolaylı etkisinden muaf olmadığını söylemiştik. Böyle de oldu. Bu dönemde Kürtler yıllardir verilen mücadelenin de etkisiyle Ortadoğu'da önemli bir özne olarak yeniden sahneye çıktı.
Türkiyenin, Suriye’de savaş başladığında Kürtlerin bir süre sonra ülkenin belli bölgelerinde etkin olacağını tahmin edememesi Suriye’de sadece bir kesimi /bir çiziyi savunması bugün manevra alanını kısıtladı. Üstüne üstlük, Türkiye tarihin en önemli adımlarından biri olan barış sürecine paralel gitmesi gereken bir Suriye Kürdistan’ı politikasının olmaması ya da ikisinin ayrı olgularmış gibi ele alınması Türkiye'nin Suriye politikasını tıkanma noktasına getirmiştir.
Suriye’de Türkiye’li Kürtlerin akrabaları ile kurulacak bir geleceğin hem Türkiye hem de Suriye’deki sürece katkısı büyük olacak. Türkiye Suriye’nin geleceğinde El kaide bağlantılı yapılanmalarla bir arada olabilir mi? Kuşkusuz yanıt hayır olmalı ve bu teşkilatlara bağlantı kesilmelidir.
Türkiye Suriye Kürdistan’ı meselesinde tıpkı şu anki Irak Kürdistan’ı ile oldoğu gibi bir ilişki kurmalı. PYD liderliği ile resmi düzeyde ilişki kuran ama Suriye’de bir yapılanmaya ‘izin vermeyiz’ söylemi, tıpkı 10 yıllar önce Irak Kürdistan’ına yönelik eski-askeri söylemden farksızdır.
Tarihin gerisinde kalmamak için kitleleri, gidişatı, coğrafyayı iyi okumak gerekir. Esad rejiminin iki ayda yıkalmayacağıni gördük. Kürtlerle kurulacak ittifakın aslında Esad rejiminin yıkılmasını kolaylaştırabileceğini düşünmek gerekir. Ama Suriyeli Kurtlerle ilişkinin temeli bu olmamalı. öncelikle ön yargılalardan kurtulmak, bir barış ve kabul etme süreci geliştirmeyi öncelemek lazım. Suriye Kürdistan ya da Batı Kürdistan demekten korkmamak Türkiye’de barış sürecinin ayaklarından birinin orada olduğunu unutmamak gerekiyor.