19 Mayıs 2009

Pakistan'da Taliban'ın ayak sesleri

Amerika Pakistan'da şimdi yeni bir Ziya Ül Hak arayışında; askeri diktatörlük altında bir şeriat yönetimini bile destekleyebilir

Amerika Pakistan'da şimdi yeni bir Ziya Ül Hak arayışında; askeri diktatörlük altında bir şeriat yönetimini bile destekleyebilir

Nereden nereye? Sekiz yıl önce Kabil’e ilk bombalar düştüğünde Taliban’ın birkaç gün içinde ortadan kaybolması, Bush yönetiminin “teröre karşı global savaş” paradigmasının zaferi olarak ilan edilmişti. Taliban kaçmıştı ama sadece Kabil’den uzaklaşmış, bir süreliğine günlük hayata karışmışlardı. Hepsi Afgan köylüsüydü ve köylerine çekilerek başka bir savaşı devam ettirdiler, Durand Hattı’nı geçtiler, Pakistan sınırını aştılar hatta başkent İslamabad’ın 100 km yakınına kadar geldiler.
Afganistan’ı “kaybeden” Washington şimdilerde Pakistan’ı kurtarmaya çalışıyor. Soruna AfPak (Afganistan/Pakistan) diyerek birlikte ele almak zorunda kalıyor. Irak’ın “muzaffer” komutanı General Petreaus, Bosna barışının mimarı Richard Hoolbroke, Genelkurmay Başkanı Mullen, mesaisinin büyük bölümünü AfPak’ta geçiriyor. Nitekim, Pakistan’da durum göründüğünden daha vahim; “bari Pakistan’ı kurtaralım” telaşındalar. Pakistan nükleer silaha sahip ve bu silahların Taliban’ın eline geçme olasılığı rüyalarına giriyor. 1980’lerde Sovyetler’i Afganistan’dan çıkarma uğruna yetiştirdiklerdi “talebelerin” ağabeyleriyle başları dertte. Oysa 1980’lerden bu yana Taliban’ın merkezi, Pakistan’ın kuzeyindeki Peşawer kenti. 1996’da Taliban iktidara geldiğinde, Afganistan’a girebilmek için Peşawer’deki Taliban ofislerinden izin kağıdı almak zorundaydınız. Tüm bunlar Pakistan güvenlik kuvvetlerinin gözleri önünde olurdu. Ülkenin kuzey bölümünde Afgan mülteci kampları, Peşawer’deki medreseler, Taliban’ın asker alma şubeleri gibiydi. Üstelik tüm bunlar Amerikalıların bilgisi çerçevesinde oluyordu. Taliban’ın Afganistan’dan sonra Pakistan’ın kuzeyini de ele geçirmesi şaşılacak bir şey değil aslında.
Büyük İskender’den Amerikalılara
Afganistan’ın yeni nesil mücahitleri nasıl Ruslara karşı savaştıysa şimdi de Amerikalılara karşı savaşıyor. Çünkü işin esprisi bölgenin dinamiğini anlamayıp dışarıdan müdahaleyle düzenlemeye çalışmada yatıyor. Bu ise Afganların “dışarlıklıya” karşı koyma, işgalcilere karşı savaşma geleneğini, radikalleşen biçimde yeniden üretmesine neden oluyor. Amerikalılar, Büyük İskender’den başlayarak, İngilizler, Ruslar’ın düştüğü tuzağa kendilerinin de düştüğünün farkına geç vardılar. Halk artık, ABD’nin atadığı, yolsuzluklara batmış, Kabil dışına adım atamayan Hamit Karzai’yle, kendilerinin savaşı olmadığını düşündükleri “teröre karşı savaşta” ABD’nin yanında olan Pakistanlı yöneticilere inanmıyor. Pakistan’a son yıllarda yapılan milyarlarca dolar yardım askeri operasyonlara harcandı ya da yolsuzluklarla buharlaştı. Bunca yardıma rağmen dünyanın en fakir ülkelerinden Pakistan’ın kuzeyine hiçbir yatırım, sosyal yatırım ulaşmadı. Tüm bunların üzerine Amerika kendi başına operasyonlar düzenledikçe, insansız bombardıman uçakları sivilleri öldürdükçe, halk arasında hükümete olan güven de giderek azaldı.
Şeriat tavizi ters tepti

ABD, Pakistan’ın kuzeyindeki Taliban hakimiyetini durdurabilmek amacıyla Irak’ta uyguladığı taktiği denemek istedi. Irak’ın Sünni bölgesinde El Kaide unsurlarına karşı aşiretleri silahlandırıp, maaşa bağlayıp Genelkurmay Başkanı Özkök’ün “bizden örnek aldılar” dediği “korucu sistemi”yle, orta Irak’ı kontrol altına almıştı. General Petreaus, Irak taktiğini Afganistan’dan önce Pakistan’da devreye soktu.
Pakistan hükümeti de, Taliban’a karşı savaşma koşuluyla aşiretlerle anlaştı. Anlaşma karşılığında aşiretlerin şeriat yönetimi talebi kabul edildi. Pakistan ve Amerika şeriat taviziyle Taliban şiddetini önleyebileceğini düşünüyor, Taliban’a göre şeriat ehven-i şer olarak görülüyor. Çünkü Amerika AfPak’ta kendi yarattığı bir deyimle “ılımlı Taliban” ile anlaşabileceğini açıkladı. Bu durum Amerika’nın dış politikadaki pragmatizmi, ilkesizliği, kendi çıkarı için her yolu mübah saymasının yeni bir örneği. Ama, Pakistan’ın kuzeyindeki Paştun aşiretleriyle Taliban aynı etnik kökenden ve aynı tabandan beslendiği için hesap tutmadı. Taliban, eskinin turistik kayak merkezi olan Svat vadisine, ardından başkente 100 km. mesafedeki Buner kentine kadar ulaştı. Afganistan’daki uygulamalar burada hayata geçirilmeye başlandı. Kuzey eyaletlerinde doktorların pantolon gömlek giymeleri yasaklandı, kızların okula gönderilmeleri engellendi. Bir cep telefonuna kaydedilen, evlilik teklifini kabul etmeyen bir kızın çamura yatırılıp dövülmesi görüntüsü İslamabad’a ulaşınca soruşturma açıldı. Taliban’ı yanıtı ise “eğer şeriat geçerliyse kızın öldürülmesi lazım” oldu. Yani ülkenin kuzeyinde iş işten geçti gibi.
ABD tüm kozlarını kullanıyor
Pakistan’da ordunun Taliban militanlarını bombalanması sonucu 1947’den bu yana en büyük insan göçü yaşanıyor. Çatışmalardan kaçan insan sayısı 1.3 milyona ulaştı. Hatta yaşananlar 1971’deki Pakistan-Bangladeş bölünmesiyle sonuçlanan iç savaştan bu yana en vahim durum. Hatta iş öyle boyutlara vardı ki ABD tüm savunma sistemini Hindistan’a karşı kurmuş olan Pakistan ordusunun elini rahatlatmak için Hindistan sınırındaki birliklerin kaydırılmasını sağladı. Amerika, Hindistan’ın bundan yararlanmayacağı garantisini verdi. Pakistan’daki sorun nasıl çözülecek belli değil. Washington, daha geçen yıl seçimle göreve gelen Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari ve hükümetten umudunu kesmiş durumda. Geçen yıl terörle mücadelede başarısızı olduğu gerekçesiyle istifaya zorlanan General Pervez Müşerref, darbe ile göreve gelmesine, baskıcı yönetimine rağmen 2001’den 2008’e kadar Amerika’nın en iyi dostuydu. Yedi yıl boyunca “terörü önleme” bahanesiyle 10 milyar dolar yardım yapıldı. İşler yürümeyince Müşerref “diktatör” ilan edildi ve demokraside, yani seçimlerde karar kılındı. Ancak, Devlet Başkanı olarak seçilen Benazir Butto’nun kocası Asıf Ali Zerdari, Müşerref’i aratıyor. Amerika yeniden yüzünü orduya çevirerek bu kez Genelkurmay Başkanı Pervez Kayani üzerine oynamaya başladı. Kayani “İslamcı militanların hükümete ve halka kendi yaşam tarzlarını empoze etmelerine izin vermeyeceklerini” açıkladı.
Darbe ihtimali
Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanı Brzezinski, Amerika ve Dünya adlı mülakat kitabında Pakistan-İran karşılaştırması yaparak “İran’da ordu duruma hakim olamadığı için rejimin devrildiğini” söylüyor. Bu da Pakistan’da durumun daha kötüye gitmesi halinde demokrasiden umduğunu bulamayan ABD’nin bir darbenin önünün açması anlamına geliyor. Amerika şimdi yeni bir Ziya Ül Hak arayışında; askeri diktatörlük altında bir şeriat yönetimini bile destekleyebilir. Oysa ülkede şu anda en aklı başında isim Kayani gibi görünüyor ve orduyu siyasete bulaştırmak istemiyor; askeri daha profesyonel çizgiye çekmeye çalışıyor. Çünkü her şeye rağmen bu sorunu hükümetin çözmesini, bölgeye acil eknomik ve sosyal destek verilmesini istiyor.
Orduda ise tam bir karmaşa var. İngiliz sistemi ile yetişen eski kuşak askerlerin tersine yeni kuşakta İslami eğilim hakim. Sovyetler’e karşı savaşan Taliban’ı örgütleyen, yetiştiren Pakistan İstihbaratı ISI. Pakistan İstihbaratı’nda bolca Taliban yanlısı var. Tüm taktiklerini, örgütlenme, savaşma biçimlerini biliyorlar. Buna rağmen Taliban’ı geriletemiyorlar, bu da istihbaratın bir kısmının Taliban’la birlikte hareket ettiğini gösteriyor. Hindistan-Pakistan arasındaki ezeli sorun olan Keşmir’de, Hindistan’a karşı savaşan İslamcı mücahitlere yıllardır destek olan yine Pakistan ordusu ve istihbaratı. Yani, hem Afganistan hem Keşmir’de yetişmesine göz yumulanlar şimdi rejimi tehdit ediyor.
Şimdilik darbe vurulan Taliban’ın bir süre sonra toparlanıp yeniden ülkede boy göstermesi çok doğal. Eğer Pakistan hükümeti işi sadece askeri yöntemlerle çözmeye çalışır, insani göç önlenemez ve yeni mülteci kampları yaratılırsa, ülkenin kuzeyindeki Talibanistan korkusu gerçeğe dönüşebilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Dağa çıkılmaması için önce dağdakilerin inmesi gerekiyor

Barış sürecine rağmen çok sayıda gencin Kandil’e yol alması belli bir güvensizliğin göstergesi mi?

Sandık birleştirmiyor, bölüyor!

Irak gibi insanların etnik ve mezhebi kökenlere göre hareket ettiği, oy kullandığı bir ülkede seçimler, tarafları bir araya getirmekten çok uzaklaştırıyor.

Kürtlere haksızlık mı yapılıyor?

Kürt hareketi tarihsel bir zihin altı ve tecrübeyle daha sabırlı ve temkinli ilerlemeye çalışıyor. AKP hükümetini eleştirmekten kaçınmıyor, sokakta yerini alıyor.

"
"