31 Ocak 2011

Ortadoğu'daki dip sarsıntısı

Filistinli görüşmeci Saab Erakat, “Size Yahudi tarihindeki en büyük Yeruşellayim’i teklif ediyoruz” diyor.

Filistinli görüşmeci Saab Erakat, “Size Yahudi tarihindeki en büyük Yeruşellayim’i teklif ediyoruz” diyor. Yeruşellayim, Kudüs’ün İbranice ismi. Ancak İsrail yönetimini, ne “büyük Kudüs” önerisi ne de jest olsun diye kentin isminin İbranice söylenmesi tatmin ediyor. Nereden bakılırsa bakılsın “yüz kızartıcı” bir pazarlık. Arafat sonrası Filistin yönetimi, baştan sona haklı olduğu pozisyonda “kolonyalist efendilerine” kendi topraklarını verebilmek için neredeyse yalvarıyor. İsrail bu “cömert” öneriyi bile kabul etmiyor. Filistin yönetimi, onlarca yıllık tecrübesine rağmen, İsrail’in kendi varlığını sürekli kriz ve mevcut işgal koşullarından yeniden ürettiğini farkında değil.

 

Bu hafta İsrail-Filistin görüşmeleriyle ilgili sızan belgelere göre Mahmud Abbas yönetimi bununla da yetinmiyor. İsrail’e, son dönemde arayıp da bulamadığı bir teklif götürüyor: “Eğer ülkenizi Yahudi devleti veya İsrail olarak adlandırmak istiyorsanız, istediğinizi seçin”. Bunun anlamı İsrail vatandaşı Filistinlilerin kovulması ya da Yahudi İsrail devleti üzerine yemin etmesi. Saab Erakat’ın “gönlü bu kadar bol olunca” ABD Dışişleri Bakanı Rice da dayanamayıp “6 milyon Filistinli mülteciyi Güney Amerika’ya gönderelim” önerisinde bulunuyor.



İşgalciden af dilemek


El Cezire ve The Guardian tarafından yayınlanan belgeler, Filistin-İsrail arasındaki pazarlığın ne hale geldiğini, yakında Filistin diye bir bölge kalmayacağını, Abbas yönetiminin kendini kurtarabilmek için böylesi bir pazarlığa girdiğini gösteriyor. Lafı dolaştırmaya gerek yok: Yönetim, işgalcisinden af dilemekle kalmayıp ruhunu da köleleştiriyor. Kitle desteği giderek azalan Mahmud Abbas’ın bu belgelerden sonra Filistin sokaklarındaki meşruiyetinin sona ereceği, itibarının en alt düzeye ineceği kesin. (2006’dan bu yana başkanlık seçimine gitmediği için zaten yasal da değil.) Filistin yönetiminin kendisiyle birlikte iki devletli çözüm formülünün de ortadan kalkması muhtemel. İsrail’in bu önerileri elinin tersiyle itmesi de manidar.


Sorun şu: Yıllardır barış için pazarlık yapılıyor. Filistin’in kırmızı çizgileri belli. Bundan geri adım atan kaybeder. İsrail ile anlaşsa bile kendi toplumu içinde kabul görmez. Barışın şartı da asgari koşullar: 1967’den önceki sınırlar içinde bir Filistin devleti, mültecilerin makul şekilde geriye dönmesi, Doğu Kudüs’ün Filistin yönetimine verilmesi ve Batı Şeria yani işgal topraklarındaki Yahudi yerleşimlerinin kaldırılması.


Yıllardır tartışılan 1994’te Oslo Barış Anlaşması’nda ulaşılmasına az kalan bu maddeler şimdi iğdiş edilmiş durumda. Ama yönetim pazarlıklarda Kudüs’teki hatta Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerine ses çıkarmıyor. Yerleşimler, işgalin uç karakolları. İsrail bu yöntemle yıllardır toprak kazanıyor. Filistin topraklarında 500 bine yakın Yahudi yerleşimci yaşıyor. Ancak, bazı birimleri yıkmak mümkün hatta gerçekçi değil.



Filistin’i ortadan kaldırmak!


Belgelerdeki ihanet ihbarlarla da devam ediyor: Filistin yönetimi, liderlerine İsrail’in Gazze’ye 2008-09 saldırısı konusunda ‘tüyo’ veriyor. Bu tüyo Hamas militanlarının yerleştiği evlerin koordinatlarıyla sınırlı değil. Abbas yönetimi de bu saldırıyı destekliyor. Bir yönetimin sadece iktidarda kalabilmesi için kendi halkına karşı bunları yapabilmesi, Filistin’deki mücadele anlayışının sadece iktidarla sınırlandığını gösteriyor. Belgelere yansıyanlar arasında, İngiliz istihbaratının Hamas’ı bertaraf etmek için gizli bir plan hazırlanmasında merkez rol üstlendiği de var. Eski Kent’teki Haramüşşerif’in yönetimini ortak bir komitenin almasının teklifi de yapılmış. Üstelik belgeleri sızdıranın yönetimin eski has adamı Muhammed Dahlan olduğu söyleniyor. Dahlan kirli ilişkilerinden dolayı yönetim tarafından Ürdün’e sürgüne gönderilmişti. Yani amaç, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin halkının arasındaki ayrımı daha da derinleştirmek, Hamas ve El Fetih üzerinden Filistin halkını ikiye bölmek. Bu durum İsrail’in de işine geliyor.


Artık yapılması gereken üç şey var: İlki, Filistinlilerin kendi aralarındaki müzakerelere izin vermesi ve Hamas’ın denkleme katılması. İkincisi Hamas’ın bir yıl ateşkes çağrısının kabul edilmesi. Üçüncüsü de bütün Filistinli grupları temsil eden bir müzakere ekibi kurulması.


Aksi takdirde Hamas giderek içine kapanacak, ambargo nedeniyle insanlar daha tepkiselleşecek. Şu anki Gazze’nin beş yıl önceki Gazze’yle hiçbir ilişkisi olmadığını, bölgenin giderek radikalleştiğini, hayatın da İslami kurallara göre düzenlenmeye başladığını söylemek lazım. Zamanında seçimi kazanan Hamas’a bir şans verilmiş olsaydı belki bunlar yaşanmayacak, Hamas-El Fetih dengesi kurulabilecekti. İsrail bu durumla gurur duyabilir. Gazze’de sadece Hamas değil, El Kaide uzantıları da var. Mısır’daki kilise saldırısının da bu grup tarafından yapıldığı düşünülüyor. Mantık ise Batı Şeria’yı küçültüp Filistinlileri kendi barışlarına zorlamak, Gazze’yi de bir terör “merkezi” gibi gösterip ihtiyacı olduğu varoluş biçimini sürdürmek.



Dip sarsıntısı


Bu belgelerin WikiLeaks ile ilgilisi yok. Ama belgeleri sızdıranlar Ortadoğu’da ciddi bir “deprem” yol açacağını tahmin edebiliyorlar. Bu da bugüne kadar çürümüş yönetim ve rejimleri açıkça deşifre ediyor. Bu önerilerin bir kısmı önceden biliniyordu ancak ilk kez bu kadar net olarak ortaya döküldü. Ayrıca konjonktür bu kez farklı: Tunus’tan Mısır’a, oradan Lübnan’a dalga dalga yayılan bir dip sarsıntısının Filistin’deki yansıması bu. Bu dip sarsıntısı bölgedeki baskıcı lider ve yönetimleri kısa ve orta vadede etkileyecek nitelikte. Sarsıntının evrileceği yer ise henüz net değil. Ancak sarsıntılar Tunus, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Filistin gibi yozlaşmış liderliklere ABD ve İsrail desteği sürmesi halinde daha sarsıcı olacak. Kendi istedikleri yönetimleri iktidarda tutmak için her türlü kirli oyuna göz yuman muktedirler yeni, beklenmeyen patlamalara hazır olmalı. Bugün bölgede yoksulluk, yozlaşmışlık ve baskılara karşı filiz veren ayaklanmaların arkasından İslami yönetimlerin boy göstermesi de kimseyi şaşırtmamalı.


Yazarın Diğer Yazıları

Dağa çıkılmaması için önce dağdakilerin inmesi gerekiyor

Barış sürecine rağmen çok sayıda gencin Kandil’e yol alması belli bir güvensizliğin göstergesi mi?

Sandık birleştirmiyor, bölüyor!

Irak gibi insanların etnik ve mezhebi kökenlere göre hareket ettiği, oy kullandığı bir ülkede seçimler, tarafları bir araya getirmekten çok uzaklaştırıyor.

Kürtlere haksızlık mı yapılıyor?

Kürt hareketi tarihsel bir zihin altı ve tecrübeyle daha sabırlı ve temkinli ilerlemeye çalışıyor. AKP hükümetini eleştirmekten kaçınmıyor, sokakta yerini alıyor.

"
"