04 Nisan 2011

Kaddafi gitmek zorunda kalacak

Yine bir dejavu hissi ya da kötü bir filmi bir kez daha seyretmenin sıkıntısı...


Yine bir dejavu hissi ya da kötü bir filmi bir kez daha seyretmenin sıkıntısı. Libya’ya yönelik operasyon için alınan ortak karar bir anda üç-dört ülkenin fiili saldırısına dönüştü. Ortada tuhaf bir durum var. Tıpkı Irak işgali öncesinde olduğu gibi yine “Kaddafi ya da operasyondan” yana tavır koymamız bekleniyor. Böyle bir noktaya sürüklenmemiz haksızlık. Kaddafi’nin savunulacak herhangi bir yanı yok.
Bizi bu tercihe zorlayanlar ise daha birkaç zaman öncesine kadar Kaddafi ile iş tutan, iş bitirenler. İnsanları korumak, Kaddafi’nin muhaliflere yönelik muhtemel bir katliamını önleme adına “uçuşa yasak bölge ilan etmek” gayet normal. Aksi takdirde Bosna’da, Ruanda’daki sonuç üzerinden kimse bunun hesabını veremez. Ancak, Libya’daki durum biraz farklı, uçuşa yasak bölge kavramı yanlış işletiliyor. Kaddafi’nin muhalifler karşısında orantısız güç kullanmasını önlemek için hava kabiliyetinin engellenmesi beklenirken, ABD, Fransa ve İtalya’nın öncülüğündeki grup, Libya’yı topyekün bombalamaya başladı. Fransa bir süre önce Kaddafi yönetimini tanımayıp muhalifleri muhatap aldığını açıklamıştı. Buna uygun olarak da saldırının liderliğini yapıyor. Yani kendi politikasını dikte ettirmeye çalışıyor.

Kaddafi gidecek ama...
1973 no’lu BM Güvenlik Konseyi kararı “sivillerin korunması” bölümünde, “BM’ye üye tüm ülkelere, Bingazi’de yaşayan siviller dahil Libya’da saldırı tehdidi altında olanları korumak üzere, yabancı işgalci güç oluşturmadan, gerekli tüm önlemleri almaları yetkisi” veriyor. Kararın “uçuşa yasak bölge oluşturulması” bölümünde, Libya hava sahasında, insani yardım amaçlı ve yabancı devletlerin vatandaşlarının ülkeden tahliye edilmesi amacıyla yapılan uçuşlar dışındaki tüm uçuşların yasaklanması isteniyor. Bu karar Bosna ve Kosova’da alınan kararlara benziyor ve çerçevesi neredeyse aynı. Ancak bu saldırının amacı ve hedefi belli değil. İnsani yardım denilirken ne kastedildiği muğlak. Öyleyse şıkları yazalım: Kaddafi’yi devirmek, ülkeyi ikiye bölmek, Kaddafi’yi uzlaşmaya zorlamak, Libya’yı işgal etmek. Verilen yanıtlar hepsi ya da hiçbiri gibi görünüyor. Zaten en tehlikelisi de bu. Böyle bir saldırının arkasından ortaya Irak’tan daha kaotik bir ülke çıkabilir. Çünkü muhalifler hâlâ ne yapacaklarına karar vermiş değiller, örgütlenmeleri zayıf. Bu süre zarfında yeniden örgütlenmezler ve silahlanmazlarsa işleri zor. Üstelik, eğer kendilerini korumaya gelen bu desteğin eşliğinde Trablus’a girecek olurlarsa Kaddafi’den beklenen katliamı muhaliflerin yapması da söz konusu. Çünkü ülke fiilen ikiye bölünmüş durumda. Diğer ülkelerde olduğu gibi diktatöre karşı ayaklanmadan çok farklı aşiretlerin farklı yerlerde konumlandığı aşiretler arası bir savaşa benziyor. Çünkü Libya belki Yemen, Mısır, Tunus, Fas gibi görece modernleşme süreci yaşamış, kurumsallaşmış, bir ülke değil. Libya’da olan, bir ayaklanmadan çok bir iç savaşı andırıyor. Yani muhaliflerin üstünlük sağlaması halinde intikam almayacaklarının garantisi yok. Bu noktadan sonra Kaddafi’nin iktidarda kalması çok zor. Kanlı ve uzun bir süreç bizi bekliyor. Bombardıman devam ederken muhalifler silahlandırılacak ve yavaş yavaş Batı Libya’yı kuşatmaya başlayacaklar. Sonunda Kaddafi gitmek zorunda kalacak.
Peki, tüm bu olanları, Arap ayaklanmaları sayfasında nereye yerleştireceğiz? Muhaliflerin haklı taleplerle diktatörlerine karşı yola çıktığı coğrafyada Libya ayrı bir sayfa ve ayrı bir kırılma noktası olacak. Hem farklı ülkelerdeki muhalif hareketler açısından Libya örneğinin ayaklanma ruhunu sekteye uğratması mümkün. Hepsinden öte Batı eliyle gerçekleşecek bir demokrasinin şu anda bölgedeki ayaklanma ruhuna ters olduğunu ve ileride farklı sonuçlar doğuracağını da söylemek lazım. Tunus, Mısır, Bahreyn, Yemen, Suriye’de bir kısmı tamamlanan bir kısmı yeni başlayan barışçıl protestoların destek görmesi, her türlü provokasyona rağmen şiddet kullanmaktan kaçınarak seslerini duyurmaya çalışmaları, muhalifleri haklı konuma taşıdı. Ancak Libya’da muhaliflerin acele hareket etmesi, hemen silahlanarak ayaklanması, havayı doğrudan bir iç savaşa çevirdi. Demokrasi, insan hakları vb. taleplerinin yerini şimdi hayatta kalıp kalmama gibi bıçak sırtı bir durum aldı. Bu yüzden Libya, Arap ayaklanmalarında başka bir yere oturtulacaktır. Oysa Mısır, Tunus, Bahreyn gibi örneklerde Arap dünyasındaki düzenlerin her türlü propaganda ve eğitimle normalleştirdiği “dış düşman” söyleminin ilk kez dışına çıkılmış, hatta İsrail karşıtlığı üzerinden herhangi bir talep bile dile getirilmemişti. Mısır ve Tunus’ta insanlar benzer talepler ama farklı yöntemlerle ayaklansa bile kendi iç dinamikleriyle hareket ettiler ve dış müdahale azınlıkta kaldı. Bu saldırı birçok kişiye yine eski sömürge günlerini hatırlatacaktır. Türkiye’nin ilk günlerdeki çekincesi de buydu. (Bu arada Türkiye’nin harekata lojistik destek dışında ateş gücü olarak katılmaması lehine olur. Kosova’da devriye uçuşu yapsa bile Türk savaş uçakları bombardımana katılmamıştı.) Bu dinamik Libya’da tamamen tersine dönmüş durumda. Üstelik Arap ayaklanmalarını başından beri bir Amerikan komplosu olarak gören zihniyet, Libya’ya yönelik saldırı sonrası yeniden bu teoriyi öne çıkardı.

Irak henüz tazeyken

Kaddafi devrilse muhalifler yönetimi ele geçirse bile Libya, Arap ayaklanmalarının farklı bir bölümünde ele alınacak. Çünkü Libya’daki durum artık kendi iç dinamiğinden bağımsız olarak dışarıdan belirlenen ve belirlenecek bir süreç. Üstelik bir diktatörü devirirken farklı bir diktatörlüğe kapı açılıp açılmadığı bilinmiyor. Uçuşa yasak bölge adına fiili saldırıda bulunanlar, Libya’da kara harekatı olmadan bu işi sonuna kadar götüremezler. Kara harekâtı ise işgal anlamına gelir. Bu durumda Libya’nın örgütlenmemiş muhalefetinin nasıl ve kim tarafından bir araya getirileceği büyük bir soru işareti. Hepsinden önemlisi Libya toprakları El Kaide tarzı örgütlerin de yeni mücadele alanı haline gelecektir.
Türkiye’nin Libya’ya yönelik tavrı ister politik ister, ister tarihi, isterse yatırım gerekçeleriyle olsun doğru bir tavır. Türkiye’yi Kaddafi’nin gizli ya da ‘utangaç müttefiki’ konumuna ittiğini söyleyenlerin her daim namlunun ucundan medet umduklarını, “çıkarlar” üzerinden konuştuğunu hatırlayalım. Irak hâlâ hafızalarda. Irak’a müdahale Saddam Hüseyin’i devirmiş olsa bile ülkenin ne durumda olduğunu, fiilen nasıl bölündüğünü söylemeye gerek yok. Libya’daki aşiret düzeni, alternatif yönetimin olmaması, muhaliflerin örgütlenememesi ve bu deneyimden yoksun olmaları ama en önemlisi çok hızlı hareket edip erken sonuca varmak istemeleri, durumun bu noktaya gelmesinde etken oldu. Artık ok yaydan çıktı. Geri dönüşü yok. Evet, Kaddafi gitmeli ama Libya’nın kendi güçleri ve kendi dinamiği ile. Zor olmasına rağmen bu mümkün. Zaten ayaklanmalarda önemli olan zoru başarmaktır. Muhalifleri desteklerken işgalle karşılaşmak ortada ayaklanma/değişim filan bırakmaz.
(Radikal İki)

Yazarın Diğer Yazıları

Dağa çıkılmaması için önce dağdakilerin inmesi gerekiyor

Barış sürecine rağmen çok sayıda gencin Kandil’e yol alması belli bir güvensizliğin göstergesi mi?

Sandık birleştirmiyor, bölüyor!

Irak gibi insanların etnik ve mezhebi kökenlere göre hareket ettiği, oy kullandığı bir ülkede seçimler, tarafları bir araya getirmekten çok uzaklaştırıyor.

Kürtlere haksızlık mı yapılıyor?

Kürt hareketi tarihsel bir zihin altı ve tecrübeyle daha sabırlı ve temkinli ilerlemeye çalışıyor. AKP hükümetini eleştirmekten kaçınmıyor, sokakta yerini alıyor.

"
"