Kürt sorununun çözümü için daha sağlıklı adımlar atılmaya çalışılınırken, bu dönemin en önemli kelimeleri “karşılıklı güven". Kürt gruplar arasındaki arabulucu ise Türkiye'nin hiçbir şey yapmadığını söylüyor.
Kürt sorununun çözümü için ikinci faslı açıldı. Bu kez herkes biraz daha temkinli, adımlarını daha sağlam atmaya çalışıyor. Geçen yılın Habur görüntüleri sonrası meydana gelen tepkiler sonrası frene basanlar bu kez benzer durumlara neden olmak istemiyor.
Şimdilerde ikinci açılım dönemindeyiz. İkinci açılım faslının kodların iyi okumak gerekiyor. Bu dönemin en önemli kelimesi güven, yani “karşılıklı güven”. Devletin ve Kürt sorundaki muhatapların birbirlerine güvenmesi ve bu güveni destekleyecek adımlar atması gerekiyor. Bu adımlar sembolik bile olsa önemli görülüyor. Öcalan devletle görüştüğünü saklamıyor. Devlet doğrudan yalanlamıyor. Ama herkes kimin ne adım atacağını görmek istiyor geçmişte yaşananların tekrarlanmasını istenmiyor. Bu yüzden taraflar taktik adımlarla birbirlerini kontrol ediyor.
Hatırlanacağı gibi geçen hafta PKK ateşkesi bir ay daha uzattı. Bu adımın amacı devletin ne yapacağını beklemek. Bu süre içinde KCK davası görülecek. KCK davasında atılacak sembolik bir adım güven tesisi için gerekli deniyor. Ama böyle bir beklenti varken geçen hafta Urfa’da KCK operasyonu yapılması kafaları karıştırmış.
Daha önce devletle Kürt muhataplar arasında arabuluculuk yapmış kaynağımız bu konuda tedirginler. Şunu söylüyor: Türkiye, Suriye ile Irak Kürt bölgesi ile ABD’ ile görüşüyor ama içeride bir şey yapmıyor. Aslında atılacak mini, sembolik adımlar tarafların birbirlerine güvenmesi açısından çok önemli. Ama Urfa’daki operasyon ne oluyor? Diyarbakır’da 18 Ekim’de görülecek dava öncesinde böyle bir operasyonun Diyarbakır’daki dava için de umutsuzluk yaratabilir. Hükümetin ne yapmaya çalıştığını anlayabilmiş değiliz. Tampon bölgenin yalanlanması önemliydi.
Sınır ötesi tezkeresinin uzatılması daha genel bir politika içinde değerlendirilebilir. Ama hiç adım atılmaması güvensizlik yaratıyor. Aslında atılacak küçük adımlar süreci çok olumlu bir noktaya getirme kapasitesine sahip. Atılan adımlar ise PKK’da tasfiye hissini arttırıyor. Böyle olması halinde yeniden aynı noktaya dönebiliriz deniyor.
1990’lı yıllarda bu görüşmeleri yapan kaynak tecrübelerinden yola çıkarak hükümetin devlet aklını kullanması gerektiğini söylüyorlar. Yakalanan olumlu havanın küçük hesaplarla heba edilmemesi konusunda uyarıda bulunuyorlar.
Kürt sorunun çözümü için atılan adımların ilkinde çok hızlı davranılmış, umut çıtası çok yükseklere çıkarılmış, sanki kısa süre sonra sorun çözülecek havası yaratılmış ve frene basılınca Kürt coğrafyasında büyük hayal kırıklığı yaratmış ve bu da tepkiselliğe dönüşmüştü. Ağustos ayındaki PKK’nın saldırıları da üzerine tuz biber ekti.
PKK’nın kanlı saldırıları sorunun çözümüne hiçbir şekilde hizmet etmediği gibi açılım niyetlerini de baltalamaya yönelikti. Çünkü PKK saldırılarını sürdürdükçe konuşmak isteyenler, barış yönünde adım atmak için inisiyatif alanlar daha geri plana çekildi, meydan “savaş ağaları”na kaldı.
Meydanın yeniden bu ağalara kalmaması için “karşılıklı güvenin” hemen tesis edilmesi gerekiyor.