16 Şubat 2022

"Zırva tevil götürmez" ama...

Şimdi pişkinlikle "geçmişte yapılan hatalardan" söz ediyorlar ama hatayı yapan Recep Tayyip Erdoğan ve adamlarıydı

Nasıl bir dürtü ile "Yeliz" takma adını kullandığını bilmediğim AKP İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı'nın, Akit TV'deki konuşmasını 4 – 5 gün önce T24'teki bir haberde izledim.

Çamlı'nın mimikleri, jestleri, konuşurken kelimelere yaptığı vurgular filan, ruh sağlığı konusunda da endişelenmek gerektiğini düşündürttü bana.

Onun için söylediklerini de o kadar ciddiye almamıştım.

Şöyle diyordu:

"Bu zamların oluşmasında bizim bir dahlimiz yok. En büyük dahil CHP'de. Bugün olan doğal gaz, elektrik zamlarının tamamı bu zihniyetin ürünüdür. Çünkü onlar paramparça etti memleketi. Kumara verdiler. Ben şimdi kendi malımı ABD'nin dolarıyla almak zorunda kaldım bu nedenle yetiştiremiyorum."

Meğerse Çamlı yalnız değilmiş.

Görünüş itibariyle Çamlı'ya göre daha normal bir insana benzeyen AKP Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir de şunu söylüyor:

"Eğer bugün elektrik pahalıysa bunun sebebi muhalefettir, geçmiş zamanlardaki ihmaller ve yanlış politikalardır."

Hatırlarsınız partinin yöneticilerinden Mahir Ünal da bu minvalde konuşmuştu.

"Bu zamları devlet yapmıyor; uluslararası piyasalardan gelen zamlar bir süredir yansıtılmaya başlandı."

"Zırva tevil götürmez" diye bir atasözümüz var.

Saçma sapan konuşmalara, zırvalamalara anlam yüklememek gerekir anlamına geliyor.

Tam da böyle durumlar için kuşaktan kuşağa aktarılmış bir atasözü bu.

Ancak bu topraklarda böyle bir atasözünün nasıl hayat bulup, yüzlerce yıla rağmen unutulmadığını da düşünmek gerek.

Belli ki zırvalara, anlam yüklemek de toplumumuzun karakteristik özelliklerinden biri.

Onun için bu zırvalara bir açıklama yapmak da gerekiyor ki anlam yükleyenlere belki bir faydası dokunur.

AKP, 2002 yılından beri iktidarda.

"Geçmişin yanlış politikalarından" söz etmek gerektiğinde kaç yıl geriye gitmeliyiz ki bugünkü durumumuzun sorumluluğunu oraya yıkalım?

Türkiye'de elektrik enerjisi üretimi, AKP döneminde arttı. Bu parti için övünülecek bir durum.

Türkiye gelişti, ekonomi büyüdü ki elektrik ihtiyacı arttı, üretim de ona paralel arttırılmak durumunda kaldı.

Ancak o sırada temel bazı tercihler yapıldı.

Mesela doğal gaz çevrim santralleri.

AKP iktidara geldiğinde ithal doğal gaz ile elektrik üretimimiz son derece sınırlıydı.

2005 yılından itibaren toplam elektrik üretimi içinde ithal doğal gazın payı arttı.

Geçen yıl elektriğin yüzde 22,5'ini ithal doğal gaz ile ürettik ki bir önceki yıla göre yüzde 20,4'lük bir artışa denk geliyor.

İthal kömür ile yapılan üretim, önceki yıla göre yüzde 3,5 artış ile toplamın yüzde 20,7'sine denk geliyor.

Yani elektrik üretimimizin neredeyse yarıya yakını (yüzde 43,2) ithalata dayalı.

Son üç yılda dolar fiyatındaki artışı İsmet Berkan'ın hesaplamasından aldım: Yüzde 254.

Enflasyon da bu 3 yılda yüzde 107,7 artmış.

Yani dağıtım şirketleri hiç kâr etmese, hatlarda kayıp ve kaçak kullanım hiç olmasa bile elektriğin fiyatını sabit tutabilmek zaten mümkün değildi.

Nitekim hükümet, Hazine'deki parayı tüketene kadar bu artışları vergilerimizle karşıladı, elektrik fiyatlarında sübvansiyon uyguladı.

O tarihlerde elektrik üretiminin ithalata bağımlı olmasını eleştirenlere ne demişlerdi: İş bilmeyen solcular!

"İş bilmeyen solcuların" öngörüsü gerçekleşti, çok şey bildiğini zanneden nobran siyasal İslamcıların hesapları tutmadı.

Çünkü bu bir hesap kitap meselesiydi, inşallah ile maşallah ile çözülebilecek bir sorun değildi.

Geçtiğimiz yılın son aylarında Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini yaşayan en büyük iktisatçı zannetmesinin bir sonucu olarak döviz fiyatları da zıplayarak artınca, bu kazığı yemek kaçınılmaz oldu.

Şimdi pişkinlikle "geçmişte yapılan hatalardan" söz ediyorlar ama hatayı yapan Recep Tayyip Erdoğan ve adamlarıydı.

Hem elektrik dağıtımını 13 milyar dolara özelleştirip o parayı çarçur ettiler.

Hem de bu iş için müteahhitlerin 13 milyar doları neden yatırmış olabileceklerini öngörmediler.

13 milyar doları, hem de bankadan kredi alarak yatıranlar, kâr etmeden mi satacaklardı elektriği?

Tabii bu arada müteahhitler, bizim memlekette alışıldığı üzere çarkların yağlanması için bu 13 milyar doların üzerine ne harcadılar bu özelleştirme faaliyeti ile ne kadarlık bir servet transferi yapıldı, onu şimdilik bilemiyoruz.

Desen: Selçuk Demirel

* * *

Beceriksizliğin bir örneği daha

Karayolları Genel Müdürlüğü, otoyol ve köprü geçişlerinde OGS'nin kaldırıldığını duyurdu. Geçiş ücretleri 31 Mart'tan itibaren HGS üzerinden tahsil edilecek.

Karayolları Genel Müdürlüğü, bu değişikliği "iki sistemin olması, otoyol kullanıcıları yönünden gişelerde geçişlerde karışıklıklara neden oluyor" diye açıkladı.

Hatırlar mısınız bilmem.

HGS'den önce de KGS diye bir sistem icat etmişlerdi.

Kart satışını teşvik etmek için de KGS'li geçişlerde yüzde 20 indirim yapmışlardı.

Ağustos 2009'da bu indirim kaldırıldı.

Karayolları'nın gerekçesi şuydu: "Zaman kaybını önleyen Otomatik Geçiş Sistemi'ni (OGS) teşvik etmek!"

O vakit sormuştum, bunu biliyordunuz da KGS'ye niye gerek duydunuz? Kartları kim bastırıp, kim satıyor? Şirketin sahibini de sormuş, yanıt alamamıştım.

Belli ki bir Müslüman kardeşimizin mali durumunu düzeltmek gerekiyordu.

KGS ile geçiş Şubat 2013'te durduruldu. Yerine HGS geldi, eski kartlar çöp oldu, yeni kartlar satıldı.

Şimdi OGS'de kalktı yeni HGS kartları ile değiştirilecek. Maliyet farkını kim ödeyecek derseniz, vergi mükellefleri ödeyecek tabii.

Bu kadar kısa sürede bu kadar çok fikir değiştirmek, kamu yönetiminde neye işaret eder?

Kafa karışıklığına mı? Doğru hesap yapmamış olmaya mı? Beceriksizliğe mi? Hepsine mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"