18 Şubat 2025
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a göre "kimileri ülkeyi germek için 'bize soruşturma açın' dercesine ortalıkta dolaşıyor."
Meğerse hükümet, enflasyonla mücadele ederken gerginlik değil, huzur ortamı ve istikrar istiyormuş ama o muhalefet yok mu?
Hepsi sıraya girmiş "bana soruşturma açın, bana soruşturma açın" diyerek ortalıkta feryat ediyormuş!
Bakan Bey bu ifşaatı TV100’de Erdoğan Aktaş’ın programında yaptı.
Adalet Bakanı’nın bu görüşüne göre "gerginlik yaratmak için hakkında soruşturma açılmasını sağlayanların" belli bir sıraya uymayan listesini yaptım.
"Belli bir sıraya uymadım" çünkü aralarında oyuncular var, afişlerde kimin adı kimin üstünde yazılır, bilemedim.
"Gerginlik yaratmak için haklarında soruşturma açtırmayı başaranların" aklıma geliş sıralarına göre listesi:
Ayşe Barım, Serenay Sarıkaya, Halit Ergenç, Rıza Kocaoğlu, Mehmet Günsür, Ömer Aras, Barış Pehlivan, Suat Toktaş, Kürşad Oğuz, Seda Selek, Serhan Asker, Hilal Saraç, Merve Taşkın, Ekrem İmamoğlu, Ümit Özdağ, Rıza Akpolat, Ahmet Özer.
Listeye dahil edebileceğim belediye başkan yardımcıları, belediye meclisi üyeleri, sendikacılar filan da var aslında.
Hatta sosyal medyada gevezelik ederken yakayı polise ve savcıya kaptıran sıradan vatandaşlar da var ama interneti çok fazla meşgul etmek istemedim.
Ne olur ne olmaz, "interneti meşgul ederek yargı görevini yerine getirenin online alışveriş etmesini etkilemek" gibi bir suçlamayla Silivri’ye taşınmak istemem. Hem bu mevsimde soğukmuş hem de yemekleri çok kötüymüş diye duydum.
Bakan, öyle görünüyor ki hepimizle dalga geçmek istiyor ama mizah yeteneği pek gelişmemiş, ancak bu kadarını yapabiliyor.
Ve benim de en çok merak ettiğim şey de bu zaten: Bu ülkeyi 2028 yılının Mayıs ayına kadar yönetme yetkisi almış bir iktidar, neden bu kadar gergin?
Seçime kadar önümüzde hayli uzun bir süre var ve bu süreyi sorunları çözmek için kullanmak yerine, milletin sinirlerini iyice germek için kullanmak niye?
Sinirleri gerilenler sadece muhalefete oy verenler değil üstelik. Rejimin kendi seçmeninin de sinirleri bu tartışmalı ortamda geriliyor.
Ülkeyi yönetme görevini seçimde almış iktidarın neden bu kadar gergin olduğunu biliyoruz: Ekonomiyi öyle bir hâle getirdiler ki gelecek seçimden umutları giderek azalıyor.
Buna bir de Erdoğan’ın uzun süren iktidarının yarattığı yıpranmayı da ekleyin.
Hayatından memnun olanların sayısı düzenli olarak azalıyor. Bunların iktidarı sorumlu tutmaları da normal.
Geleceğe güvenle bakanların sayısı yerlerde sürünüyor. Doğal olarak onlar açısından da sorumlu tutulacak kişi ve siyasi ekip belli.
Fırsatını bulan ülkeyi terk etmek peşinde, aralarında bu iktidarın seçmeni de var.
Hem büyük sermaye sahiplerinin hem emeklilerin hem işçilerin hem memurların hem esnafın hayatından şikâyet ettiği bir ülke hâline geldiğimizin farkında mısınız?
Hayatından memnun olanlar iktidar elitleri ve onlarla iş tutan bir avuç müteahhitten ibaret.
Ve bu tablo kaçınılmaz olarak iktidarın sinirlerini bozuyor.
Üstelik muhalefetin iki tane deve dişi gibi adayı var. Birisini mahkemeydi filan diye elesen diğerinin seçimde seni yenmesi işten bile değil.
Gerginliğin asıl nedeni bu.
Hani kimse beş kuruş ödemeden hastalığını tedavi ettirebiliyordu? |
Türkiye her geçen gün daha da tuhaf bir ülke hâline geliyor.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, Özel Harekât'ta görevli bir polis memurunun tedavisi için 1 milyon 800 bin lira vermiş.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. İzzet Ulvi Yönter bunun üzerine Peker’e sosyal medyadan teşekkür etti. "Allah razı olsun. Özel Harekât polisimize şifalar diliyorum" dedi.
Cumhuriyet’teki habere göre, geçirdiği rahatsızlık nedeni ile felç olup emekliye ayrılan Özel Harekât’ta görevli polis memurunun kök hücre tedavisi ve sonrasındaki bakım masrafları için yardım kampanyası başlatılmış.
Gereken bütçenin yarısı ismi açıklanmayan bir hayırsever tarafından karşılanmış, Peker de 1 milyon 800 bin lira bağışlamış.
Oysa bildiğiniz gibi AKP iktidarı "en büyük devrimi" sağlık alanında yaptı. Yani bize hükümetin söylediği bu.
Ve gördüğünüz gibi devletin bir polis memuru felç geçiriyor, emekliye ayrılınca tedavi masraflarını karşılayamıyor, yardıma muhtaç hâle geliyor.
Hani kimse beş kuruş ödemeden hastalığını tedavi ettirebiliyordu?
Hani AKP Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, “Memnuniyetsizlik varsa ben şunu da yaparım, vatandaşa ‘gidin, sağlık personelinin gırtlağına yapışın, ben devlet olarak üzerime düşeni yaptım, hizmeti vermeyen onlar” diyordu?
Tuhaflıklar dizisi bitmiyor. Polis memuruna yardım ettiği için Peker’e teşekkür eden de İçişleri Bakanı ya da Emniyet Genel Müdürü de değil, MHP Genel Başkan Yardımcısı.
Niye acaba? Özel Harekât Polisi, MHP’yle bağlı olduğu için mi?
(Not: Sarıçam sonra herkesi salak yerine de koydu. "Düşünmeden konuştum, özür dilerim" diyeceğine "İfadelerinin bağlamından koparıldığını" söyledi, ama "bağlamın" gerçekte ne olduğunu da açıklamadı).
Dokunanın yandığı günlerdi, savcılık görevi de Erdoğan’a aitti |
İddiasına göre 2010 yılında bir TÜSİAD üyesi iş adamı Baykal’ı ziyaret etmiş ve şunu söylemiş:
“Önümüzdeki kurultayda da size başarılar diliyoruz. Ancak sizden bir ricamız olacak. Partinin yeni merkez yönetim kurulunda şu üç arkadaşınızın yer almamasından memnun olacağız: Önder Sav, Onur Öymen ve Mustafa Özyürek.”
Baykal bunu kabul etmeyince hemen kaset kumpası kurulmuş ve CHP’nin başına Kemal Kılıçdaroğlu geçirilmiş.
Aslı Baykal da bu “kumpası” sosyal medyada ifşa etmiş vs.
O günleri hepimiz hatırlamasak belki bunu yerdik ama mümkün değil.
Deniz Baykal ile CHP milletvekili de yaptığı sevgilisini bir odada gizli kamera ile kayda alıp yayanlar Fetullahçı polislerdi.
O günlerde sadece Baykal’a değil, bazı MHP’li yönetici ve milletvekillerine de benzer bir tuzak kurulmuştu.
Bütün bu kumpasın kimler tarafından kurulduğunu bilen ise her şeyi bilen adamdan başkası değildi.
Meydanlarda bunun tantanasını yaparken söylediği “ne özeli, genel bu genel” diye haykıran sesi hâlâ kulağımda.
Zaten Fetullahçıların bu işi yapmasının nedeni de yaklaşan seçimde MHP ve CHP’yi bu kasetlerle vurmaktı.
Baykal ve MHP’liler bu tuzağa düşmediler, istifa ederek kasetleri işe yaramaz hâle getirerek oyunu boşa çıkardılar.
O günlerde Fetullahçı çete ile AKP yönetimi arasından su bile sızmıyordu.
Dokunanın yandığı günlerdi, savcılık görevi de Erdoğan’a aitti.
“Hafıza – i beşer nisyan ile malul” olabilir ama arşiv unutmuyor!
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |
Ayşe Barım hakkındaki tutuklama kararının kaldırılması bir hâkimin kararıdır. Bu yüzden hâkim hakkında soruşturma açılıyorsa, bundan sonra Ayşe Barım hakkında verilecek her aleyhte kararın gerekçesi hukuki değil, siyasidir
Cumhurbaşkanı Erdoğan uçaktan indiğinde Ankara’ya yayılan Malezya havasının etkisiyle HÜDA-PAR’ın düzenlediği çalıştaya katılan AKP’li Mehmet Metiner’in, “farklı görüşlere faşizan ve üstenci bir dille parmak sallamak kimsenin haddine değildir” sözleri endişe verici; çünkü Adalet Sarayı’nın camları açılmadığı için Malezya havasından etkilenmeyen bir savcı ekibi işin başında
TÜSİAD üyeleri Maybach’larına atlayıp TBMM’yi basmaya mı gidiyorlar? Konuşmaktan başka ne yapıyorlar ki milli iradenin hassas bünyesi bundan etkileniyor? Bakan Tunç’un TÜSİAD yöneticilerine verdiği yanıt bir karikatürün ete – kemiğe bürünmüş halidir
© Tüm hakları saklıdır.