10 Nisan 2020

Türkler ikiye ayrılır, her şart altında!

AKP zihniyetine göre sınıfsal farklılıklar aynı zamanda biyolojik farklılıkların da anası. Bu yüzden imkanı olanlar virüse karşı hassas iken, mutlaka çalışmak zorunda olanların bünyeleri maşallah dayanıklı oluyor! Sadece insanlar değil, şirketler de ikiye ayrılıyor: Virüsten etkilenenler, hiç etkilenmeyenler!

Erdoğan rejimine göre memleketimizde yaşayan insanlar ikiye ayrılıyor: Koronavirüs salgınından etkilenenler ve etkilenmeyenler.

Memleket ahalisini kutuplaştırarak yönetmek üzerine kurulmuş rejim, kendi ezberini tekrarlıyor bir bakıma.

Mesela 20 yaşın altında, geçimi hâlâ ailesi tarafından sağlanan bir öğrencisiyseniz sokaklarda dolaşmanız çok tehlikeli, hastalığı kapıp, çok sayıda insana yayabilirsiniz.

Ama 20 yaşın altında ve geçinmek için çalışmak zorundaysanız böyle bir dert yok, çıkın sokaklara, gidin işinize. Maske takın yeter!

İşinize gitmeden de yaşayabilecek durumdaysanız aman evde oturun, hastalık kapıp, yaymayın. Çalışmanız gerekiyorsa işinize gidin, kalan sağlar bizimdir!

AKP zihniyetine göre sınıfsal farklılıklar aynı zamanda biyolojik farklılıkların da anası oluyor ve imkanı olanlar virüse karşı hassas iken, mutlaka çalışmak zorunda olanların bünyeleri maşallah dayanıklı oluyor!

Damat Bakan’ın yönettiği bürokrasi, salgın nedeniyle etkilenecek sektörlere bazı vergi avantajları sağladı. Ve bu sektörleri de tek tek belirledi. Toplam 16 sektör.

Bunlara itiraz edebilir miyiz? Hayır. Hayatın birçok yerde durma noktasına gelmesi bazılarını çok, bazılarını az da olsa etkiledi ama mutlaka etkiledi!

Ancak AKP zihniyetine göre ülkede hayat durma noktasına gelmiş de olsa, bazı sektörler hiç etkilenmedi.

Onun için onlara vergi ötelemesi de yok, kredi avantajları da kapalı.

Mesela perakende ticaret yapan işletmelerin yararlandığı avantajlardan, toptan ticaret işletmeleri yararlanamıyor.

Mesela ayakkabı üretiyorsanız virüs sizi etkilemiyor ama o ayakkabıları satıyorsanız virüs sizi etkiliyor.

Kuaför, berber, güzellik ya da spor salonu işletiyorsanız, İçişleri Bakanı’na göre salgın sizi etkiliyor, işletmenizi kapatmak zorundasınız; ama Maliye’ye göre verginizi ödemelisiniz, virüs sizi etkilemiyor!

İhracat aksamasın diye sokağa çıkma yasağı ilan etmiyorlar ama ihracatçının KDV iadelerini de ödemiyorlar çünkü KDV beyannamesi vermek ertelendi!

Belirledikleri 16 sektörde çalışanlara kısa çalışma ödeneğinde öncelik tanınıyor, ama diğer sektörlerde sanki hava günlük güneşlikmiş gibi davranılıyor.

Gerçekten ilginç bir bakış açıları var ama ne kadar istesek de eğlenemiyoruz.

 

* * *

İndira Gandi huzur içinde uyusun!

Evliya Çelebi, şefaat dileyeceğine yanlışlıkla "seyahat" dileyince ömrünü yollarda geçirmişti.

AKP zihniyetine bakıyorum, sanıyorum onlar da "inşaat ihalesi" dilemişler.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’un iki yakasındaki eski havaalanlarına iki ayrı pandemi hastanesi yapılacağını söylediğinde, herkes eski havaalanı binalarının kullanılacağını zannetmişti.

Ben o kadar saf olmadığım için, ne yapıp edip, bu işten de "pazarlık usulü bir ihale" çıkaracaklarına emindim.

Nitekim öyle oldu.

Yeşilköy’de, hastane binasına bir haftada dönüştürülebilecek gıcır gıcır bir havaalanı oteli ve iki hafta içinde hastaneye dönüştürülebilecek ve hiç kullanılmamış, "sıfır" bir terminal binası dururken, yolu, izi olmayan bir yere hastane dikmeye karar verdiler.

45 günde de bitireceklermiş. Parayı dökersen biter, niye bitmesin?

Tabii ileride bir ihale de o eski binaları yıkmak için açacaklar, bundan vaz geçemeyecekleri için o binaları kullanmamayı tercih ettiler.

Tabii olmayan yolları yapmak için de bir ihale gerekecek.

Kurban olduğum Rabbim, verdikçe veriyor yani!

Aslında bu son derece basit inşaatı, devlet kendi inşaat birimleri vasıtasıyla yapabilirdi.

Hatta Silahlı Kuvvetler’in inşaat dairesi bile, 1. Ordu’nun istihkam olanakları ve personeliyle bu işin altından hem de çok çok daha ucuza kalkabilirdi.

Ama itibardan tasarruf olmaz, ihaleyi Saray müteahhidine verdiler ki para yabancı ellere gitmesin.

Yani şu Koronavirüs pandemisinden bile ihale icat etmeyi başardılar ya ne diyeyim, bilemiyorum.

Galiba en iyisi şunu söyleyip, kenara çekilmek:

İndira Gandi huzur içinde uyusun!

* * *

Tam adamını bulmuşlar aslında!

"Çocuklarım aç, nasıl evde oturayım" diye feryat eden kadına "geber" diyen Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdür Yardımcısı, görevinden alındı.

Niye bunu yaptılar, gerçekten anlayamadığımı söylemeliyim.

Aslına bakarsanız tam da kendi zihniyetlerine göre bir adam: En büyükleri şikayet eden çiftçiyi kovmuştu "ananı da al git" diye, bu da "geber" diyor, ne olmuş yani?

Bu adamın, bugün görevden alındığı makama kadar yükselebilmiş olmasının tek nedeni imam hatipli ve AKP’li olması.

Semiha Şakir Huzurevi’nde görev yaparken Eyüp Çocuk Yuvası Müdürlüğüne tayin edildiğinde "zaten yaşlılara hiç ısınamadım" dediği için 17 yıl önce de görevden alınmıştı.

Ama gördüğünüz gibi sonunda Aile Bakanlığı İl Müdür Yardımcılığı’na kadar yükselmeyi de başarmış.

Adamın ne olduğu ilk günden beri belliymiş zaten. Bu durumdaki bir adam nasıl yükselmiş olabilir?

Cevabı belli: Dosyasını karıştırın, bir AKP büyüğünün "hamili kart yakınımdır" yazılı kartvizitine ulaşmazsanız ben de bir şey bilmiyorum!

Onun için şimdi kadıncağıza "geber" dedi diye görevden alınması sizi kandırmasın.

Bu iktidar sürerse, beş – on sene sonra o bakanlığa müsteşar yapıldığını bile görebilirsiniz, hiç şaşırmayın!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"