22 Nisan 2020

TC’nin açılımı "Tahkikat Cumhuriyeti" mi?

Her TC vatandaşı, bu tarihlerde sokağa çıkma yasağının konulabileceğini zaten öngörebilirdi. Bunu paylaşmış olmalarının devlete, hükümete, millete ne zararı olabilir ki Emniyet tahkikat başlatıyor?

Emniyet Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz Perşembe günü, (16 Nisan) bir açıklama yayımladı.

Zahmet edip, aramayın diye aşağıya aynen aktardım:

"Bugün bir kısım sosyal medya hesaplarından İçişleri Bakanlığı’nca önümüzdeki hafta 23 – 24 – 25 – 26 Nisan ve 01 – 02 – 03 Mayıs tarihleri için sokağa çıkma yasağı uygulanacağına ilişkin iddialarda bulunulmuştur. Söz konusu bu iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Vatandaşlarımızın bu konularla ilgili olarak resmî makamlarca yapılacak açıklamalara itibar etmeleri gerekmekte olup, bu asılsız iddialarda bulunanlar hakkında gerekli tahkikatlar başlatılmıştır."

Ve şimdi Cumhurbaşkanı’nın 23 – 24 – 25 – 26 Nisan’da sokağa çıkma yasağı ilan etmesinden sonra en çok merak ettiğim konu, bu tahkikatı yürütmek üzere görevlendirilen Emniyet görevlilerinin hangi işle meşgul oldukları konusu!

"Aylak bakkal" tekerlemesini hatırlatmayacağım tabii, ayıp denen bir şey var!

Ama böyle bir görevli ya da bir grup görevli vardı ve bunlar Emniyet Genel Müdürü’nün talimatıyla tahkikata çoktan başlamışlardı!

Bu çerçevede birilerini karakola çektiler mi, sabaha karşı insanların evleri filan basıldı mı, bilmiyorum. Bununla ilgili bir habere rastlamadım.

Ancak şunu söylemeliyim ki Emniyet’in zehir hafiyeleri biraz durup, nefes almazlar ise bu memlekette hakkında tahkikat yapılmamış kimse kalmayacak.

Ve bu hızla gidilirse Türkiye Cumhuriyeti, Tahkikat Cumhuriyeti olacak. (Acaba bu öngörüm nedeniyle tahkikata uğrar mıyım?)

İki hafta üs üste cumartesi pazar günleri uygulanan sokağa çıkma yasağını yaşayan ve elinde de bakabileceği bir takvim bulunan her TC vatandaşı, bu tarihlerde sokağa çıkma yasağının konulabileceğini zaten öngörebilirdi.

Bunu paylaşmış olmalarının devlete, hükümete, millete ne zararı olabilir ki Emniyet tahkikat başlatıyor?

Ve bununla da kalmıyor, bir de duyuru yayımlıyor ki bir daha kimse tahminde filan da bulunmasın!

Tabii bunun bir de sayın muhbir vatandaşlarımızı harekete geçirmek gibi bir faydası olacağını da düşünmüşlerdir, gözlerinden kaçan olursa bu yolla yakalarına yapışılabilsin diye!

Bu "tahkikatın", altı gün sonra açıklanan hükümet kararıyla bir durum komedisine dönüşmüş olması, arkasındaki büyük gerçeğin görünmesini de engellememeli.

Artık büyük gerçeğimiz budur: Türkiye’de, her an, herhangi bir nedenden dolayı attığınız bir adım, söylediğiniz bir söz, çektiğiniz bir fotoğraf vs. bir soruşturmanın konusu olabilir.

Yeter ki Adliye, Emniyet, MİT filan gibi bir kurumda, az da olsa bir yetkisi bulunan birisi bu faaliyetinizin "bozguncu bir faaliyet" olduğuna karar versin.

Hatta eminim sizler de farkındasınız bunun için "yetkili" biri bile olmanız gerekmez.

Üç – beş trol bir araya gelip, sizi bu kişilere hedef gösterebilir ve al sana bir tahkikat konusu daha!

"Ne olacak canım, tahkikat yaparlar, suç yoksa sorun olmaz" diye de düşünmeyin.

Bir kere tahkikattan geçtiyseniz, artık ömür boyu o fiş peşinizden gelir, çoluğunuzun çocuğunuzun devlet memuru olmasını bile engelleyebilir.

Eleştirinin hiçbir türünden hazzetmeyen otoriter rejimler için bu tür tahkikatlar, halkı hizada tutabilmenin araçlarından biridir.

Bizimki gibi iki arada bir derede kalmış rejimlerde de aynı işi görür.

Ne kadar çok tahkikat başlatılırsa, muhalefetin etkili bir güç olarak ortaya çıkabilmesi o kadar güçleştirilmiş olur.

Rejimin yüksek otoritesi, bu tür tahkikatların açılması için altındaki memurları ne kadar yüreklendirir ve teşvik ederse o kadar iyi sonuç alacağını bilir.

Arada böyle komik durumlar da ortaya çıkar tabii ama o kadar önemli değil, çünkü bir kere "tahkikat başlatıldı" mı, insanlar almaları gereken mesajı da sessizce alırlar.

Öyle görünüyor ki çok yakın bir gelecekte tahkikattan geçirilmemiş kimse kalmayacak.

Her TC vatandaşı, bir gün tahkikatı tadacak!

* * *

İşsizlik ücretleri hâlâ niye ödenemedi?

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, 268 bin 717 firmanın, 3 milyon 44 bin 420 işçi için kısa çalışma ödeneği başvurusu yaptığını açıkladı.

Bakan, ödemelerin gecikmemesi için uygunluk tespiti çalışmalarının sonradan tamamlanacağını da açıkladı.

Salgın nedeniyle ücretsiz izine çıkarılmış sayılan bu işçiler, kayıtlı işçiler.

Türkiye’deki çalışma şartlarını bilenler, salgın nedeniyle gelirini kaybeden işçilerin sayısının bunun iki misli civarında olabileceğini de tahmin edebilirler.

Hadi ben diyeyim yarısı!

Neresinden baksanız 2 milyona yakın insan gelirini kaybetti ve işsizlik ödeneğinden yararlanma hakları da yok!

Bu insanlar günlük gelirle, sigortasız çalışan ve o nedenle de kısa çalışma ödeneğinden yararlanmaları mümkün olmayan işçiler.

Bu insanlar ne yer, ne içer, çocuklarının karınlarını nasıl doyururlar, muamma.

Hükümet, CHP’li belediyelerin ekmek dağıtmasını, yardım organize etmesini, aşevleri kurup sıcak yemek dağıtmasını kafasına takacağına, bu meselelere odaklanmalıydı.

Bugün 22 Nisan.

Ve Bakan’ın açıklamasında şöyle bir not da hâlâ yok: İşyerleri kapandığı için 3 milyon 44 bin 420 işçiden şu kadarı maaşlarını almaya başladı, bu kadarınınki de en geç 3 gün içinde hesaplarına yatırılmış olacak!

Böyle bir bilgi yok çünkü belli ki henüz kimseye de maaş bağlanmış değil.

Siz bu işleri çözmekle görevli bakan mısınız, istatistik memuru mu?

* * *

Yanıtsız kalan soru

Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde başlatılan yardım kampanyasında, TC tarihinin en büyük yardımı toplandı.

En son açıklandığında bu rakamın 1,5 milyar liraya ulaştığını öğrenmiştik.

O gün sorduğumuz soruların yanıtını hâlâ alabilmiş değiliz.

Toplanan bu yardım, ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaya başlandı mı?

Ve bu para kimlere dağıtıldı?

İşsizlik sigortasında işçi ve işverenden kesilerek toplanan 131 milyar lira olduğuna göre, kısa çalışma ödeneği için bu yardım paralarının kullanılmayacağını varsayıyorum.

Daha önce sosyal yardım şemsiyesi altında olup, düzenli yardım alanlar da genel bütçede bu iş için ayrılmış ödenekten yararlanıyor olmalı.

Onun için toplanan 1,5 milyar liranın kimlere, ne kadar dağıtıldığını bilmeliyiz ki bir yardım kampanyasına mı katıldık, yoksa adına yardım kampanyası deyip, adı vergi olmayan bir vergi mi ödedik, bilelim.

Bu işlerde şeffaf olmak gerekir ki insanların kafalarında uyanacak şüpheleri giderebilmek mümkün olsun.

Böyle bir şeffaflıkla sağlanacak "param boşa gitmiyor" duygusu, bundan sonra benzer kampanyalara katılımı da teşvik edecektir.

Bu soruları yanıtlamak bu kadar zor olmamalı:

1 – Yardım nakit olarak mı dağıtıldı, kimlere, hangi ölçütlere uyularak dağıtıldı?

2 – Zaten sosyal yardım şemsiyesi altında olanlara da bu paradan pay düştü mü?

3 – Yardımlar aynî olarak yapılıyorsa, alım işlerini kim yürüttü? Hangi ürünü, hangi fiyattan temin etti?

4 – Yardımda toplanan 1,5 milyar lira ne kadar zamanda ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacak?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"