Fethullahçı çetenin darbe girişiminden sonra devlet büyüklerimiz "ders aldıklarını" söyleyip, af dilemişlerdi, hatırlarsınız.
Türkiye, onca uyarıya, Emniyet'in raporlarına rağmen bu oluşumu yıllarca seyretmekle yetinmişti.
Hatta Fethullah Gülen'de "boncuk" bulan solcular bile oldu, bunu da unutmayalım.
Recep Tayyip Erdoğan iktidarı da "Allah ve halkımız affetsin", bunlara ne istedilerse verdi, devletin tüm olanaklarını önlerine serdi.
Şimdi kendisini FETÖ'yü büyütmekle suçlayan herkese dava açıyor ama çıplak gerçek bu.
Bu çetenin bütün gelişimi yurtlarda ve okullarda şekillendi.
Fethullah Gülen'in yönettiği bu gizli örgütü / tarikatı bir darbeye kalkışacak güce kavuşturan şey, o cemaatin okullarında filizlendi.
Eğitimlerini sürdürmek için kısıtlı olanaklara sahip olan zeki ve başarılı çocuklar tek tek ayıklandı ve buralarda toplandı.
Beyinleri yıkandı, "mankurt" haline getirildiler.
Sonucunu hepimiz biliyoruz.
Türkiye, hâlâ bu mikrobu bünyesinden temizlemeye çalışıyor.
Darbe girişiminin üzerinden onca yıl geçti, hala FETÖ operasyonları ile ilgili haberler okuyoruz.
Peki diğer tarikatların, benzer bir işe kalkışmayacağının garantisi nedir?
Dün içinde sıkışıp kaldığı çaresizlikle genç yaşında hayatına son veren Enes Kara'nın mektubunu okuyun.
Dışardan bakıldığında "hayır yapmak için" imkânı olmayan çocuklara yurt temin ediyor görüntüsü veren tarikat, içeride sıkı bir disiplinle, mürit yetiştiriyor.
Enes Kara, bu düzene uyum sağlayamadığı, yalnız kaldığı, kimseden destek de görmediği için artık aramızda değil.
Ama o eğitime uyum sağlayanların, tarikatın şeyhine mürit olanların, körü körüne itaat edenlerin sayısının hiç de az olmadığını bilelim.
O gençler yarın subay olduklarında, öğretmen olduklarında, polis olduklarında, hâkim, savcı olduklarında bağlılıkları kime olacak?
Anayasa'ya mı, tarikata mı?
FETÖ örneği önümüzde, kendilerini kime karşı sorumlu ve bağlı hissedecekleri ortada.
20 – 30 yıl sonra FETÖ tarzı bir suç örgütüyle karşılaşmayacağımıza nasıl emin olabiliriz?
* * *
"Eğitimi ideoloji yükleme aracı yapmak"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, belli ki partisinden kaçan ancak nereye gideceğine henüz karar veremeyenlerin ciddi bir çoğunluğa ulaştığını artık iyice anladı.
Onun için eski bildik propagandaya da gaz verdi.
Amacı "kaçkın muhafazakârları" öcü hikâyeleriyle korkutmak.
Aradan bunca yıl geçtikten ve 20 yıllık iktidardan sonra hâlâ 28 Şubat'tan, ikna odalarından söz etmesinin anlamı bu.
Hatta hızını alamayıp Köy Enstitülerine kadar da gitti.
"Köy Enstitüleri gibi denemeler ideoloji yükleme aracı haline getirildiği için hüsranla sonuçlandı" dedi.
Eğitime ideoloji yükleme konusunun yanlışlığını gündeme getirenin Recep Tayyip Erdoğan olması da bir tuhaf.
Acaba beş on sene sonra bir başka siyasetçi de çıkıp şunu söyler mi:
"İmam Hatip Liseleri'ni ideoloji yükleme aracı haline getirmek isteyenler, bir neslin geleceği ile oynadı."
Türkiye'de eğitimin hâli meydanda.
Çocuklarımıza bırakın birkaç yabancı dili, kendi dilimizi bile doğru dürüst öğretemiyoruz.
Matematik, fizik eğitimi yerlerde sürünüyor.
Öğretmenlerin bile bu konuda ciddi eğitime muhtaç olduğu bir ülkeye dönüştük.
20 yıldır iktidarda olan partinin tek önceliği eğitime kendi ideolojisini yüklemekti, sonucu da bu oldu.
Rejim, en çok önem verdiği imam hatip okullarının dahi eğitim kalitesini yükseltemedi.
Zaman zaman bunu bilinçli olarak mı yaptılar diye de düşünmeden edemiyorum.
İyi eğitim almış, düşünmeye, sorgulamaya başlamış çocukların, kendi istedikleri türden bir "arka bahçe" oluşturamayacağını biliyorlardı sanırım.
İktidarın sözlerine kanarak çocuklarını bu okullara gönderenler, şimdi bunun acı sonuçlarını görüyorlar.
Büyüklerin ideolojik saplantıları yüzünden gençleri başka bir hayatı yaşamaya zorlayanlara Enes Kara'nın yaşadığı dram ders olsun.
* * *
O zekâ mahkemelere de lazım
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Yargıtay'ın gelecek sene yapay zekâya geçeceğini açıkladı.
Yargıtay'ın yapay zekâsı, veri tabanına yüklenecek kararlar ile çalışacak.
Böylece vatandaşların emsal kararlara kolayca ulaşması da mümkün olabilecekmiş.
Vatandaşların davalarını, Yargıtay'da kendilerinin takip ettiklerini bilmiyordum, hayli ilginç.
Elbette avukatlar için de yararlı bir girişim. Akıl edeni, yapanı, yaptıranı kutlarım.
Ancak şunu söylemeliyim ki mahkemelere de bu zekâ gerekiyor.
Yargıtay, AYM, AİHM içtihatları tasnif edilip bir araya getirilsin. Sonra Anayasa ve yürürlükteki kanunlar da bu bilgisayara yüklensin.
Böylece yapay zekâ, karşısına çıkan bir davada Anayasa ve kanunlara aykırı karar vermekten hakimleri korusun.
Davalar gereksiz yere istinaftı, Yargıtay'dı, AYM'ydi AİHM'ydi gezmekten kurtulsun.
Ve Yargıtay Başkanına bir soru: Siyasetin müdahalesinden uzak yapay zekâ, Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala'nın tutukluluk hallerini devam ettirir miydi?