Erdoğan’ın seçim kararını alabilmek için ekonomide göreli de olsa bir düzelme bekleyeceğini ve o düzelmeyle “seçim ekonomisi” uygulayabileceği zamanı bekleyeceğini tahmin ediyorum.
Ancak diyelim ki Özgür Bey’in tahmini doğru olsun.
İki olası adaydan Ekrem İmamoğlu, arkasına birbiri ardına açılan davaların rüzgarını da almış olarak daha heyecanlı. CHP Genel Merkezi’nin aldığı “adayı ön seçimle belirleme” kararını “tarihi karar” diye niteliyor.
Bir diğer olası aday Mansur Yavaş ön seçim konusunda tereddütlü: “Adayların birbirinin enerjisini yormaması gerektiğini düşünüyorum” diyor.
Artık hepimiz farkındayız sanırım; CHP “parlamenter sistem” ısrarından vazgeçmiş görünüyor.
Bundan önceki seçimde, ittifak yaptığı partilerle birlikte oluşturduğu ve Anayasa’nın 84 maddesinin değiştirilmesini öngören tekliften söz eden de yok, hatırlayan da.
Zaten, sistem, cumhurbaşkanına öyle yetkiler veriyor ki bundan sonra seçimi kazanacağından emin olan herhangi bir politikacı, parlamenter sisteme dönme konusunu ağzına bile almaz.
Şu anda CHP, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacak iki adaya birden sahip olduğu için de belli ki parlamenter sisteme dönüş diye bir gündemi olmayacak.
Tek adam rejiminin devletin bütün kurumlarında ve özellikle de yargıda yarattığı tahribatı giderebilmek için, o yetkileri kullanmaktan başka bir çare de yok gibi görünüyor zaten.
Ancak bunun gerçekleşebilmesi cumhurbaşkanlığı seçiminin yanı sıra TBMM’de de çoğunluğa sahip olmakla mümkün olabilir.
Erdoğan’ın Türkiye’yi tek başına yönetebiliyor olmasının nedenlerinden biri olağanüstü yetkilere sahip olmasıysa diğeri de TBMM’de çoğunluğu elinde tutuyor olması.
Meclis çoğunluğunu kontrol edemeyen bir Cumhurbaşkanı’nın hayatını çok zorlaştırmak mümkün.
Daha seçime çok zaman varken yapılan seçim araştırmaları kesin bir sonuç sayılmaz elbette ama bir eğilimi gösterdiğini kabul etmemiz gerekir.
Araştırmalar gösteriyor ki CHP, bugünün ağır ekonomik ve toplumsal koşullarına rağmen AKP’ye karşı büyük bir üstünlük kuramıyor.
İki parti arasındaki fark, araştırmaların hata payı içinde kalıyor.
Ve bu iki partiye oy vereceği görünenler ile “kararsız, oy vermeyecek” kitle neredeyse eşit.
Araştırmalar İmamoğlu’nun da Yavaş’ın da cumhurbaşkanı adayı oldukları takdirde CHP’den daha fazla oy alabileceklerini gösteriyor.
Bu CHP’ye bir şeyler anlatıyor olmalı.
Onlar ne anlıyor bilemem ama benim anladığım şu ki bugünkü CHP Genel Başkanı ve yönetimi, geniş seçmen kitlesine bir şey ifade etmiyor.
Evet birinci parti özelliğini CHP kıl payı da olsa koruyor ama “kararsız” olduğunu söyleyen kitle, büyük ölçüde eski AKP-MHP seçmeni.
Oy verme anında, oy kullanma kabinine girerken “kararsız” girecek seçmenin, eski partisine oy verme ihtimali her zaman daha yüksek.
Onları bugünden ikna edecek kadro ve program şart.
Panoramatr’nin 2024’ün son aylarında yaptığı araştırma, halkımızın ezici çoğunluğunun “mevcut siyasi sistemi baştan aşağı değiştirip yenileyecek güçlü bir lider” aradığını gösteriyor. Halkımızın yüzde 80,2’si “güçlü bir lider” bekliyor.
Düşünün ki Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir karaktere oy veren AKP’lilerin yüzde 65,6’sı, MHP’lilerin yüzde 74,1’i bile “sistemi kökten değiştirebilecek güçlü lider özlemi” içinde!
CHP’nin elinde böyle güçlü iki aday var ve CHP yönetiminin bulduğu formül bu iki adayı bir ön seçimde yarıştırarak birini elemek!
Oysa seçmenin karşısına güçlü bu iki aday ile birlikte çıkabilmek mümkün.
Birinin CHP Genel Başkanı olarak TBMM çoğunluğunu elde etmeye yönelmesi, diğerinin Cumhurbaşkanı adayı olması gibi bir formül akıllarına gelmiyor.
Çünkü bunun için Özgür Bey’in fedakârlık etmesi ve genel başkanlıktan vaz geçmesi gerek.
Özel, geçtiğimiz yılın kasım ayının 28’inde gazetecilere şunu söylemişti: “Kimimize sorumluluk, kimimize fedakârlık düşüyor.”
Özgür Özel, siyasette sorumluluk almanın insanları nasıl büyütebileceğinin bir örneği olarak zamanında sorumluluk aldı ve Kılıçdaroğlu’nu yenip CHP genel başkanı olarak partinin yerel seçimdeki yükselişinin mimarı oldu.
Özgür Bey hem sorumluluk sahibi olduğu göstermek hem de fedakârlık etmek fırsatını kullanmak ister mi dersiniz?
* * *
Onu Devlet Bey makamında ağırlar!
Melisa Sözen, oynadığı bir dizide YPJ mensubu bir karakteri canlandırması nedeniyle ifadeye çağrıldı. Yeşil’i ya da mafya liderlerini oynayacak oyuncuları savcı ifadeye çağırmaz. Bu rollerde oynayanları birisi makamına davet edecekse o Devlet Bey olur |
Melisa Sözen
Oyuncu Melisa Sözen, 2017 yılında Fransız yapımı “Le Bureau des Legends” dizisinde, YPG’nin kadınlardan oluşan silahlı örgütü olan YPJ mensubu bir karakteri canlandırması nedeniyle “terör örgütü propagandası” yapma suçlamasıyla savcılığa ifadeye çağrıldı.
Sözen’in dizinin üçüncü sezonunda canlandırdığı “Esrin” karakteri, YPJ mensubu olarak IŞİD’e karşı savaşıyor ve aynı zamanda Fransa istihbaratına da bilgi veriyordu.
AKP MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, X hesabından Sözen’in ifadeye çağrılmasına tepki gösterdi.
“Diyeceğim bu tür filmlerde iyileri de kötüleri de oynayacak oyuncular her zaman olacak. Bir oyuncu hakkında üstelik rolünden ötürü soruşturma açılmasının bir örneği var mı dünyada bilmiyorum” dedi.
“Faili meçhulleri anlatan bir film yapılsa kötü adamı, kolektif katilleri, çift taraflı çalışan samimi itirafçıları ve itirafçıları devlet kurumlarında istihdam eden Yeşilleri şunları bunları kim oynayacak peki? Oynayanı savcılığa mı çağıracağız” diye sordu.
Bunun cevabını biliyoruz aslında: Yeşil’i ya da mafya liderlerini oynayacak oyuncuları savcı ifadeye çağırmaz.
Bu rollerde oynayanları birisi makamına davet edecekse o Devlet Bey olur.
Hapisten çıkarılan suç örgütleri liderlerinin ilk gittiği yer orası değil mi?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|