13 Ağustos 2021

Siyaset, sadece politikacıların işi değildir

Bir demokraside siyaset yapmak, siyasi konularda görüş açıklamak, o toplum içinde yaşayan her bireyin hakkıdır. Demokrasinin kurumları da zaten bunun için vardır. Siyasi partiler, mesleki ya da toplumsal grupların oluşturduğu sivil toplum kuruluşları ve en genel anlamıyla fikir ve ifade özgürlüğü bunun için vardır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendilerine gazeteci süsü veren tiplerin sorularını yanıtladı!

Bu cümlede “doğru” olan iki şeyden birisi Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıysa, diğeri ekranda izlediğimiz kişilerin kendilerine gazeteci süsü vermiş olmaları.

Yoksa onlar soru sormuş değiller. Bu nedenle Erdoğan da yanıt vermiş sayılmaz.

“Hayır, soruları biz kendimiz akıl edip sorduk” diyorlarsa da Erdoğan’ın soruları çalmış olacağını varsaymamız gerekir ki Cumhurbaşkanı bunu yapmaz.

 

Erdoğan danışmanları tarafından yazılmış kötü bir senaryoya dayanan bir tiyatroda sahne aldı.

“Ekran tiyatrosunda” söyledikleri içinde, kurduğu rejimin otokratik karakterini bir kez daha gözlerimizin içine sokan çok şey var.

Bunların içinde birinciliği, orman yangınlarının söndürülmesindeki yetersizlik ve çapsız yönetimi eleştiren sanatçılar ile ilgili olarak söylediği şu sözlerine verdim:

“Onların mesleği sanat. Hangi sanatsa sanatlarını icra etsinler, biz de onların başarı oranına göre saygı duyalım. Ama kalkıp da erken seçimmiş, şu andaki başkanlık sistemi doğru değilmiş, o bizim işimiz. Ömrümüzü bu işe verdik, siz anlamazsınız o işten.”

Muazzam bir kibir, kendini beğenmişlik ile karşısındaki kişileri küçümseyen bu ifadelerin arka planında, siyasetin sadece siyasetçilere özgü bir faaliyet olduğuna ilişkin seçkinci bir anlayış yatıyor.

Oysa bu söylediklerinin hiçbiri atom fiziği konusu değil, Erdoğan da zaten atomu parçalamayı başardığı için o makama çıkmış değil.

Kitap okuyan, haberleri izleyen, yaşadığı ülkenin sorunlarını takip eden, bunlar üzerine düşünen herkesin bir fikir sahibi olabileceği konular.

Erdoğan’ın bu tutumu elbette siyasi bir tutum ve bunu söyleyen kişinin demokrasiye olan inancını sorgulamak kaçınılmaz oluyor.

Bir demokraside siyaset yapmak, siyasi konularda görüş açıklamak, o toplum içinde yaşayan her bireyin hakkıdır.

Demokrasinin kurumları da zaten bunun için vardır.

Siyasi partiler, mesleki ya da toplumsal grupların oluşturduğu sivil toplum kuruluşları ve en genel anlamıyla fikir ve ifade özgürlüğü bunun için vardır.

Çünkü bir demokraside siyasetin yapılacağı tek platform, Meclis değildir.

Siyaseti sadece seçilmiş bir kitlenin tekeline veren düzenlere ise demokrasi denemez.

Cumhurbaşkanı’nın sorunu demokrasi fikrini iyice içselleştiremiyor olması.

Zaten bu ekran tiyatrosunda yazılan senaryoya uyarak sorulmuş gibi yapılan sorulara yanıt verir gibi yaptığı konuşmada “Bay Kemal’in de” bu işlerden pek anlamadığını söylemesi, zihninin ardındaki “bu ülkeyi sadece ben yönetirim” anlayışını ele veriyor.

Hayır bayım, Türkiye’de demokratik bir rejimde yaşayacak isek herkes kendi fikrini söyleyebilir, propagandasını yapabilir, siyasetin en can alıcı konuları da dâhil olmak üzere her konuda konuşabilir.

Kaldı ki her şeyi bu kadar iyi biliyordunuz da Euro – dolar neden bu hale geldi?

O bilgisi kıt eski Maliye Bakanı’nı nereden buldunuz? Bir de “ekonomistim” diyorsunuz, bakanınız 128 milyar doları bozdurup, bozdurup harcarken siz başka ülkede mi yaşıyordunuz?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nı teslim ettiğiniz bu çapsızı bulmak için siyaset allamesi mi olmak gerekiyor?

Suça karışmış neredeyse herkesle bir fotoğrafı ortaya çıkan adamı İçişleri Bakanı tayin etmeyi bizim mahalledeki bakkalın çırağı bile başarabilirdi.

Ömrünüzü verdiğinizi söylediğiniz siyasette öğrenebildikleriniz bunlardan ibaret miydi?

* * *

Mübarek Cuma soruları – 2

Araya orman yangınları, sel felaketleri girince gündem yine değişti ve bir hafta ara verdik ama sizlere söz verdiğim gibi her Cuma bu soruları tekrarlayacağım, bu meselelerin unutulmasına izin vermeyeceğim.

Fark etmişsinizdir, Cumhurbaşkanı bir süredir Cuma namazından çıkışta “embedded” gazetecilerin sorularını yanıtlıyor.

Böylece bir yandan hayalindeki rejim için muhafazakâr seçmene bir mesaj vermeye çalışıyor, diğer yandan cami avlusunu siyaset meydanına çeviriyor.

Mütedeyyin insanların bu tür gösterilerle kandırılmaya çalışılması, rejimin inançlı insanları “bidon kafalı” zannetmesinden de kaynaklanıyor.

Bu vesileyle hayırlı cumalar dileklerimle, rejimin geçiştirip, unutturmaya çalıştığı soruları tekrar soruyorum:

Bu soruların muhatapları: Süleyman Soylu, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Adalet Bakanı Yardımcısı, ilgili hâkim ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu.

* Soylu’nun, mafya reisi Sedat Peker’in maaşa bağladığını söylediği politikacı kim? Savcılığa bu isim bildirildi mi? Savcılık nasıl bir işlem yapıyor?

* (Süleyman Soylu’ya) Yurt dışına kaçmasından bir gün önce Sezgin Baran Korkmaz ile bakanlıkta ne konuştunuz? Bu buluşmada iki polis müdürünün ne işi vardı?

* Adalet Bakanı Yardımcısı yapılarak taltif edilen savcı, neden olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstererek, Sezgin Baran Korkmaz’ın (SBK) mal varlıklarının üzerindeki tedbiri kaldırdı? Savcı’nın Adalet Bakanı Yardımcısı yapılmasında, bu “operasyonunun” bir rolü oldu mu?

* Olmayan MASAK raporuna dayanarak SBK’nın mal varlıkları üzerindeki tedbiri kaldıran hâkimi, bu işe kim teşvik etti? Nasıl bir müşevvik kullandı? Yoksa bu kararın ardında bir “siyasi emir” mi vardı?

* HSK, söz konusu savcı ve hâkimin bu kararı neden ve nasıl verdiğini merak edip, soruşturma başlattı mı?

* İki yargı mensubunun, kafa kafaya vererek olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstermelerinin nedenini HSK’da merak eden kimse yok mu? Yoksa onların da gözlerini bağlayan başka müşevvikler mi var?

* İçişleri Bakanı, iki polis şefi, bir savcı, bir hâkimin dâhil olduğu bir grup (başkaları da var mıydı acaba?) bir karar verdi ve bu karar, Sezgin Baran Korkmaz’a 150 milyon ABD Doları değerindeki mal varlığını birilerine devredecek zamanı kazandırdı.

Böyle işler Hilal – i Ahmer yararına yapılmaz. SBK’ya 150 milyon dolar kazandırmanın karşılığında ne elde ettiniz?

Kestane kebap, acele cevap!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"