01 Haziran 2024

Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir

"Sevdim Seni Bir Kere"yi kim daha güzel söyledi diye düşünürken, girip YouTube'dan tek tek dinledim. Sonra "insanlar bu şarkıyı neden seviyorlar" diye düşündüm. Yorumlara bakınca ise kalp kırıklıklarının "nedensiz sevmeye" bağlandığını gördüm...

Geçen sabah bu şarkıyla uyandım.

Böyle bir ruh garabetim var, uyandığımda aklıma bir şarkı gelir, bütün gün onu mırıldanırım. Bir tür fon müziği gibi yani.

Bunu sizden saklamam ayıp olur, şarkılarla ilişkim azıcık şizofrenik.

"Yoğurt koydum dolaba" ile de uyanabilirim, "In the ghetto" ile de.

Bazı şarkılar iki - üç gün dilimden düşmez, yakınlarımın bundan hoşnut olmadıklarını da biliyorum.

Mesela "Ce la luna mezzo mare" şarkısının sadece şu kadarını ezbere biliyorum: "Ce la luna mezzo mare, mamma mia ma maritare!" ("Ay denizin üzerinde, anneciğim evlenmem lazım" gibi bir anlamı var.) Aradaki sözleri atlarsanız gerisi çok kolay; "oh mamma la la la laaa!

Sabahın köründen gece yarılarına kadar, her fırsatta, aklına her estiğinde yarım yamalak bildiği bir şarkıyı söyleyerek dolaşan birinin yakın çevremde olmasından doğrusunu isterseniz ben de pek hazzetmezdim. Ama tıpkı Cumhurbaşkanımız gibi ben de kendi sesime bayılıyorum.

Akşam tükettiğim buzlu sıvı miktarına bağlı olarak sabahları dramatik bariton ile lirik bariton arasında bir sesim var. Müzik eleştirmeni olsaydım şöyle derdim: Sanatçının sıcak ve çok yönlü, bazen insanın içine işleyen, bazen librettoya yabancılaştıran bir sesi var!

50 yıl sonra da eminim dinlenecek

İşte yine böyle bir ses aralığında "sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir" diye çığırır ve sabah yürüyüşüne hazırlanırken aklıma takıldı, bu şarkıyı en iyi kim söyledi diye.

Sanıyorum Türk pop müziğinde en çok yorumlanan şarkılardan biri Özdemir Erdoğan'ın bu şarkısı.

Dinlediğimiz ilk günden beri de tazeliğinden bir şey kaybetmedi; ben göremeyecek olsam da biliyorum bir 50 yıl sonra da insanlar bu şarkıyı dinlemeye devam edecekler. Saman alevi bir şarkı değil.

İlk yorumlayanlardan biri Ajda Pekkan. Şarkı önce "Sen Mutlu Ol" albümü için kaydedilmiş, ancak Ajda Hanım beğenmediği için yayınlanmamıştı. Daha sonra Yaşar Plak tarafından çıkarılan bir tür "intikam albümü" olan Sevdim Seni'de kendisine yer bulacaktı.

Onun için kafamdan Ajda Pekkan'ı eledim.

Özdemir Erdoğan ve Teoman'ın yorumları da bana uzak geliyor. Bu şarkıda Hümeyra'yı tek geçiyorum.

Aklımdan bunlar geçerken şeytan bir haksızlık yapmamam için beni dürttü. Normal olarak şeytan böyle çalışmaz, haksızlıklar yapmamızı ister; ne yapsın onun da sanatı bu. Ama demek ki o sabah şeytan da ters bir günündeymiş diye düşündüm.

Oturdum, YouTube'dan hepsini sırayla bir kez daha dinledim; kararım değişmedi. Hümeyra bu şarkıda muazzam.

Ve gözlerim videolara yazılmış yorumlara takıldı. Kör olsaydım da görmeseydim diyeceğim ama memleketimiz insanları dertlerini doğru dürüst ifade edemiyorlar diye kör olmaya da niyetim yok.

Yorumların çoğu şarkı sözlerinin tekrarından ibaret. Kardeşim onu biliyoruz, zaten dinledik, sen ne hissettin onu yazsana diye dürtmek geldi içimden.

Bir dinleyici şöyle yazmış:

"Ölüler Konuşamaz bitirdikten sonra gelip dinleyen tek ben miyim"

Gördüğünüz gibi nokta, virgül, soru işareti, büyük harf nerede kullanılır gibi konulara takılmamış.

Yorumlara göre aşk acısı etkili

Öte yandan başı sonu belli olmayan bu cümle ne demek istiyor, o da meçhul. Ölülerin konuşamadığına hemfikiriz de ne olmuş? Biten ne? Dinlemek üzere nereden geldin?

(Editörün notu: Baby boomers kuşağı mensubu yazarımızın farkında olmaması normal, bahsi geçen "Ölüler Konuşamaz" Z kuşağının son dönemdeki gözde yazarlarından 1999 doğumlu Dilara Keskin'in çok satan kitaplarından biri...)

"Honey Girl" isimli bir dinleyici şunu yazmış:

"Aşk acısından daha çok acıtan şey ne biliyor musunuz? DOST ACISI sadece çeken anlar."

Türkiye'de yaşarken insanın kendisine İngilizce "takma isim" seçmesi ne anlama geliyor?

Türkçeyi beğenmemek mi? Yoksa tanınmamak mı?

Bir başka kadın kullanıcının yorumu:

"İçimdeki küçük kız o kadar heyecanlıydı ki seninle tanıştığına; kalbimin duvarlarını hayallerini çizerek doldurdu. Ne oldu biliyor musun? O duvarlar teker teker üstüne yıkıldı, nefes alıyor ama almasa daha iyi."

Örnekleri uzatmayacağım, videoların altına yazılanlar daha çok aşk acısı ile ilgili meseleler.

Sonra düşündüm: İnsanlar bu şarkıyı neden seviyorlar?

Mutlaka bir neden gerekir mi?

Şarkıyı yorumlayanların payını küçümseyemeyiz. Ve elbette besteyi yapıp sözlerini yazana daha büyük bir pay vermeliyiz.

Ancak yorumları okuyunca sözlerinin besteden de yorumdan da öne çıktığını düşündüm.

İnsanlar bu sözlerde kendilerinin hissedip ifade edemedikleri bir duyguyu bulmuşlar. Orası çok açık.

Ve kalp kırıklıklarını "nedensiz sevmeye" bağlıyorlar, "bir kere sevdim, daha da kimseyi sevemem" diye adı konmamış bir hayıflanma içindeler.

Birisini herhangi bir neden olmadan sevebilir misiniz?

Çok zor bir soru değil aslında. Karşılaştığınız insanı sevmeniz için ortada görünür, görünmez bir neden yoksa, niye sevesiniz?

Spinoza mutlaka bir "neden" gerektiğini düşünüyordu.

Ethica'da "Aşk, dış bir neden fikrinin eşlik ettiği bir iç gıdıklanmasıdır" diye yazmış.

Öte yandan Schopenhauer bu sözü çok eğlendirici buluyor; "aşırı saf" diye!

Çünkü Schopenhauer için aşk, "istedikleri kadar dünyevilikten uzak görünsün, sadece cinsel dürtüde temellenir".

Kendisinin kadınlarla arasının pek iyi olmadığını, daha doğrusu kadınlardan pek yüz bulamadığını biliyoruz. Hayatındaki tek önemli kadın annesiydi.

Onun için aşk ile birisinin çekimine kapılmayı karıştırmasında bir tuhaflık yok.

Kuşkusuz ki her romantik ilişki cinsel bir boyutu da içinde taşır.

Cinsel bir boyutu olmayan ikili ilişkiyi "dostluk, arkadaşlık" gibi kavramlarla tanımlamak daha doğru olur.

Schopenhauer'in inandığı gibi salt cinselliğe dayanan bir aşk ilişkisi yoktur.

Onun için Spinoza'yı o kadar "saf" görmemek gerek.

İçimizdeki duyguların adeta havai fişek gibi patlamasına yol açacak bir neden gerekir.


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bahçeli, Erdoğan'ı bırakır da gider mi?

MHP, sahip olduğu oy potansiyeli ile hiçbir zaman tek başına iktidar olamayacak ama bu sistem sayesinde her zaman oyunun içinde hesaba katılması gereken bir aktör olacak

Utanç verici bir mahkeme kararı

Usulüne uygun olarak belediye barınağından sahiplenilmiş, bakıma muhtaç ve bulaşıcı hastalık taşımayan hayvanların bir yerden diğer bir yere taşınması, nasıl oluyor da suç oluyor?

Bahçeli’nin endişesi gerçekten Türkiye mi?

Sinan Ateş cinayetinin varabileceği yerden endişe ettiği için mi böyle “kızım sana söylüyorum” kıvamında konuşuyor?