12 Haziran 2024

Bahçeli’nin endişesi gerçekten Türkiye mi?

Sinan Ateş cinayetinin varabileceği yerden endişe ettiği için mi böyle “kızım sana söylüyorum” kıvamında konuşuyor?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli (Fotoğraf: AA)

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Suriye’nin “idari yapısıyla oynamanın” Türkiye için “haklı operasyon nedeni” olduğunu söyledi.

“Suriye’nin veya Irak’ın güvenliği Türkiye’nin güvenliğidir. Dişimizi, yumruğumuzu sıkıyoruz, Türk milletinin güvenliğini, milli bekayı müdafaa gayesiyle her mücadeleye hazır ve kararlı olduğumuzu azimle beyan ediyoruz” dedi.

Bahçeli farkında mı bilmiyorum ama günümüzde Suriye Arap Cumhuriyeti’nin “idari yapısıyla oynayan” ülkelerden biri de Türkiye.

ABD, Kuzey Suriye’de PKK – YPG için özerk bir bölgenin altyapısını oluşturmaya çalışırken, Türkiye de yine Suriye’nin kuzeyinde, sınırımızda, bir bölümünü terörist olarak da tanımladığımız İslamcı gruplar için özerk bir bölge yaratma çabasında.

Bunun için bölgede asker de bulunduruyoruz, zaman zaman şehit haberleri de alıyoruz.

Yani Bahçeli’nin sözleriyle “Türkiye’yi kapana ve köşeye kıstırmak” isteyenlerin ekmeğine yağ sürüp, Suriye’yi parçalamaya çalışanlardan biri de Türkiye!

Ve yine Bahçeli’ye göre “CHP bu pis senaryonun alt yüklenicisi, yerli figüranı.”

MHP Genel Başkanı, Suriyeli göçünden de yakınıyor.

Demografik istikbalimizi zedeleyecek tehlikeli akımlara karşıyız. Nüfus dengemizi, milli yapımızı melezleştirecek insan akımlarının sonuna kadar karşısındayız. Suriyeli sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri kademe kademe sağlanmalı, düzensiz göçün beli kırılmalı, geri kabul anlaşması sonlandırılmalıdır” diyor.

Bahçeli CHP’yi suçlasa da içten içe bütün bu tablonun sorumlusunun AKP ve Recep Tayyip Erdoğan olduğunu kuşkusuz ki biliyor.

Ama bir adım ilerisi de var.

Kendi iddiasına göre Türkiye’yi bir felakete götürecek bu olayların asıl sorumlusu olan Erdoğan’ı iktidarda tutan da bizzat kendisi.

İktidar koalisyonunun ortağı ama sanki muhalefet partisiymiş gibi “geri kabul anlaşması sonlandırılmalı” diyor.

Oldukça tuhaf.

O anlaşmayı yapan Erdoğan iktidarı. Erdoğan’ı iktidarda tutan, tek başına iktidarını sürdürebilmesi için koşulsuz destek olan da MHP ve Devlet Bahçeli.

Suriye’nin toprak bütünlüğünün Türkiye için beka meselesi olduğunu düşünüyor, Suriye’nin toprak bütünlüğüne tehdit yaratan grupları besleyen, askeriyle destekleyen de iktidarda tuttuğu Erdoğan.

Bütün bunları Erdoğan’a “ucu bana dokunacak işler yaparsan koalisyonu bozarım” mesajı vermek için söylüyor olabilir mi?

Sinan Ateş cinayetinin varabileceği yerden endişe ettiği için mi böyle “kızım sana söylüyorum” kıvamında konuşuyor?

Bu planda gizli bir plan var sanırım

Başkalarına fikir sorma alışkanlığı da olmadığı için konuşmasında çiftçilere "Rabb'im sizlerden razı olsun. Rabb'im milletimize sizlerin yokluğunu yaşatmasın" diyor, Aşık Veysel'den şiirler okuyor ama plan filan yok
Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nun toplantısından bir kare

Ekonomi Koordinasyon Kurulu isimli bir kurul var. Neyi koordine ettiğini bilmiyorum çünkü memleketin ekonomisini aslında Türkiye Baş Ekonomisti Recep Tayyip Erdoğan tek başına yönetiyor.

Bu kurul, geçtiğimiz ayın sonunda toplandı ve tarımsal üretim planlaması yapılmasına karar verdi.

Bunu belli aralıklarla yapıyorlar; belli ki kurulun oturduğu koltuklardan bakınca göze ve kulağa hoş gelen bir şey bu.

Zaten Türkiye Baş Ekonomisti Erdoğan da “tarımda planlı üretimin öneminden” söz eden konuşmalar yapıyor arada sırada.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sitesinde Erdoğan’ın, Dünya Çiftçiler Günü vesilesiyle düzenlenen törende yaptığı konuşma var.

O konuşmada da “tarımda planlı üretimden” söz ediyor ama konuşmasında bunun nasıl olacağı konusunu es geçmiş.

Belli ki bu sözleri söylüyor ama kendisi bile inanmıyor ya da bu konuda bir fikri yok.

Başkalarına fikir sorma alışkanlığı da olmadığı için konuşmasında çiftçilere “Rabb'im sizlerden razı olsun. Rabb'im milletimize sizlerin yokluğunu yaşatmasın” diyor, Aşık Veysel’den şiirler okuyor ama plan filan yok.

Bütün bu göz yaşartıcı konuşmaların ardından açıklanan hububat fiyatları da belli bir planın olmadığını anlatıyor zaten.

TÜİK’e göre yıllık enflasyonun yüzde 75, gıda fiyatları enflasyonunun yüzde 50 olduğu bir ülkede buğday alım fiyatlarının geçen yıla göre sadece yüzde 12 artması bunu gösteriyor.

TMO’nun buğday alım fiyatının yüzde 12 artması aslında reel olarak buğday alım fiyatının geçen senenin altında olması demek.

Nitekim Konya’da açıklama yapan 25 Ziraat Odası başkanı, “maliyetin 10 liranın üzerinde olduğu buğdayda bu fiyat çiftçiye küfretmektir” diyor.

Sadece hububat fiyatları değil, bu yıl çay alım fiyatları da enflasyonun gerisinde kaldı.

19 liralık fiyatı protesto eden Rizeli üreticiler, çayları bir tabuta koyup, cenazesini kaldırdı. Çay üreticisine destek için kent esnafının kepenk kapattığı da gelen haberler arasında.

İktisat okuyan her öğrenci bunu birinci sınıfta öğrenir: Tarımsal ürün fiyatı düşünce, zarar eden üretici ertesi yıl o ürünü ekmez, ertesi yıl üründe kıtlık olur, fiyat yükselir

Erdoğan’ın “tarımsal üretim planlaması” diye güzel nutuklar atarken bilmediği gerçek sanırım bu.

Yoksa bu bizim bilmediğimiz başka bir planlamanın sonucu mu? Erdoğan, hububat ve çay üretimini gelecek yıl düşürmek istediği için mi bu yıl fiyatları düşük tuttu?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kötülük sıradanlaşınca

Rejimin iki bakanlığı, 2007’de verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasını istiyorlar. İstedikleri şey, belediyelerin açtığı “kreşlerin” kapatılması. Dar gelirli ailelerin çocuklarını ortada bırakmak, çalışan anneleri çaresiz bırakmak ve bu yolla CHP’li belediyeyi cezalandırmak, başka türlü tanımlanamaz zaten

Otokratlar, halktan korkar

Rabbim, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde kadınları devlet sopasıyla dövmeyi de memleketimin siyasal İslamcılarına nasip etti!

YSK’ya artık neden güvenmiyoruz?

YSK, kusura bakmasın ama kendi prestijini ve kararlarının tartışılmazlığını kendisi yok etti. İmamoğlu aleyhine açılan “ahmak davası” da Erdoğan rejiminde YSK üyelerinin siyasi yönlendirmeye ne kadar açık olduklarını ortaya koyan bir başka örnek. Ve bir soru: Recep Tayyip Erdoğan, dördüncü kez aday olmak isterse, YSK ne yapar?

"
"