23 Nisan 2021

Selahattin Duman'a veda ederken

Bu yazısını yeniden okurken Selahattin Duman'ın ruhuna da bir selam göndermiş olalım. Nur içinde yatsın...

Meslektaşım, arkadaşım Selahattin Duman'ı dün kaybettik.

Çok özel bir gazeteciydi, iyi bir dosttu.

Dün, ölüm haberini veren sitelerdeki fotoğraflarına bakarken "hayatımız" zannettiğimiz şeyin bize öğretilmiş sorumluluklar, dikte edilmiş görevlerden fazlası olması gerektiğini düşündüm. Jane Fonda'nın şöyle bir sözü kalmış aklımda: "Özgürlüğün bütün anlamı dışarı çıkabilmenizdir. Yaşamınızı yeniden yapılandırmak, kendi başınıza hareket etmektir." Bizim sevgili Selomuz, bunu başarabilen ender insanlardandı.

Onu anmak için, geçmiş yazılarından birini yayınlıyorum.

Sonsuz bir yolculuğa çıktığı bu günde, Selahattin Duman isminin dudaklarınızın kenarına ilişmiş ince bir tebessüm olmasını istedim.

Bu yazısı, Haftalık dergisinde yayımlandığında çok beğenilmiş, üzerinde çok konuşulmuştu diye hatırlıyorum.

Bu yazısını yeniden okurken Selahattin Duman'ın ruhuna da bir selam göndermiş olalım. Nur içinde yatsın.

* * *

Harley-Davidson düşünürleri buyuruyor... "Bir Harley'ci ile manitasının arasındaki yaş farkı ne kadar fazlaysa, itibarı da o kadar yüksek olur..." Diyelim ki Harley'ci 61 yaşında ve zengin... İşlerini çocuklarına devretti... Karısı ile teyze çocuğu oldu... (*) Hac farizasını yerine getirdikten sonra malûm ziyaretçiyi beklemeye başladı... Beklerken, bakınırken içi daraldı...

"Kalk kendine bir motor al, özünü dağlara bayırlara vur..." dedi... Bu geçici cinnet halinin modern psikiyatride bir karşılığı var ama ben bilmiyorum... . Onun için "Kayış koptu, kafa boş dönmeye başladı..." diyelim... İşte yaşı kemale ermiş bir erkeğin; akranları en azından umre ziyareti plânlarken kendine motosiklet almasının hem de "içinde saklı kalmış maceracılığı" dışa vurabilmek için Harley – Davidson seçmesinin sebebi budur... Bir de başına "bandana" niyetine karısının eşarplarından birini dolayıp, kendine şekil yapması vardır ki, genellikle hastalığın son safhaya geldiğini gösterir...

Bandana takan bir Harley'ciye artık ilişilmez... Kendi haline bırakılır... Yoldan geçerken trafikçiler bile esas duruş gösterip, selâma dururlar... O artık toplumun değil Allah'ın adamıdır... Niye ille de Harley – Davidson derseniz, bu başka bir tartışma konusudur... Anladığım kadarı ile bu Harley-Davidson motorların zaptedilmez bir beygir gibi oluşu, kolundaki gaz ayarını döndürdükçe, "Vıııırrrr! Vıııırrrr!" diye ses çıkarmasının tahrik edici bir özelliği var... Zaten kafada çiçek açmış Harley'ciyi de azdıran bu ses oluyor...

Adam "Harley'ciliğin de hesaplısı makbuldür..." fikrinden gidip kendine bir Kanuni mobileti alsa, gaz kolunu büktüğünde bu "Vıııırrrr! Vıııırrrr!" sesini duyamaz... Arada motor gücü bakımından fark olduğundan çıkan ses; süt emmiş bir bebeğin gaz çıkarma sesi gibi zayıf gelir ki, insanın şevki kırılır... Harley'cilikte esas olan arkaya kimin oturtulacağıdır. . Kayınvalide olmaz... Motorun amortisörü erken yıpranır... Karısı hiç olmaz... Ki sebeplerini (*) işaretli notumuzda ayrıntısı ile veriyoruz... Geriye kala kala manita bulmak sorunsalı kalır... Bereket versin ki bu memlekette motor sesi duyduğunda gördüğü eğitimi boşlayan, aldığı meslek içi kurslara aldırmayan kızlar da var... "Vıııırrrr! Vıııırrrr!" sesinin bunları bir nevi azdırdığı rivayet edilir... Şimdi "Selahattin abi, bu kızları nereden bulacağız?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim... Aranacaksınız. . Motora binip gördüğünüz her kafenin önünde durup "Vıııırrrr! Vıııırrrr!" sesi çıkararak aranacaksınız. . Eninde sonunda bir yarım akıllı gelip arkanıza oturur... O saatten sonra benzin masrafına acımayıp alete gazı verin... Yollar sizindir... İşi buraya kadar getirmişseniz geriye halletmeniz gereken tek mesele kalıyor... Bu da Harley'ci düşünürlerin altını çizdiği meseledir... Yani arkaya oturacak kızın yaşı... Aman diyeyim! Kızın yaşı itibarınızdır... Gidip 35 yaşında iki çocuklu bir dul bulup arkaya geçirdiniz mi Harley'ci camiasında itibarınız bir anda yerle bir olur... 30 yaş bile çoktur... (Tabii yaşınız elli civarındaysa. .) Bu işi doğru çözmek için "son kullanma tarihi" tekniğine başvurmanız lâzım...

Erkek olsun, kadın olsun tüm insanların böyle bir tarihi vardır... İlaç kutularında olduğu gibi temsil poponun üzerinde yazmaz... Kendiniz bulursunuz...

Bu her erkeğe uyan bir tariftir: Nisa taifesinden birinin "son kullanma tarihi" şöyle hesaplanır... Erkek içinde bulunduğu yaşı ikiye böler... Üzerine (7) rakamını ekler... Elde edilen sonuç o erkeğe göre son kullanma tarihini belirler... Diyelim ki 54 yaşındasınız... Bunu ikiye böldüğünüzde (27) rakamı çıkar... Üzerine (7) eklersiniz... Toplam (34) olur... İşte son kullanma tarihi... Bunun üzerine çıkan, 35 yaşından bir gün bile alan kadın size yaramaz... İtibarınızı iki paralık eder... Otuz dört rakamının altına doğru istediğiniz kadar gidebilirsiniz. Otuz olur, yirmi sekiz olur... On dokuz olur... "Henüz yeni girmiş on üç, on dört yaşına..." şarkısını ıslıkla çalabiliyorsanız bütün orta dereceli okulların önünde dolaşabilirsiniz. . Sizi kimse tutamaz... Tabii bu tekniği uygulamanın yan etkileri de var... Kızın erkek kardeşleri tarafından kıstırılıp, güzelleştirilmenizi kastetmiyorum. . Sağlık meselesi ortaya çıkar... Kendinden otuz yaş küçük bir kızla gezip tozmak iyidir, ama geceleri motosiklet selesi üzerinde uyumak mümkün olmadığından problem çıkar... Viagra'ya çok güvenmeyin... Harley'ci marleyci deyip acımaz adama... Dozu bir kaçırırsınız, o saatten sonra motor yerine namınız dolaşır... Arka seleye oturtulan kızın küçük olması, ayrıca "kuşak çatışmasına" sebep olur... Sen altmış yaşındasın, kız yirmi beş... Üstelik orta ikiden terk... Ne konuşacaksın? Bir mevzuya girer, "O zamanlar rahmetli Menderes'in devriydi..." dersin... Kız, herkesin içinde, "Ay Menderes kimdi?" diye sorar... Yahut bir yerde mola verip "iki cola" istersin... Garson ikisini de sizin içeceğiniz ihtimalinden hareket edip, "Kızınız da bir şey içer mi ?" diye dallamalık yapar... Motorla birlikte gezersin ama eğlenmeye gittiğinde başın derde girer... Sen "Vıııırrrr! Vıııırrrr!" sesinden yılıp sakin bir yer istersin... Kız "Benim burada ruhum sıkılıyor..." diyerek trip yapar... Unutmayın... Arkada oturan kızın yaşı ne kadar küçülürse ruhu da o kadar çok sıkılır... Eğer seçtiğiniz manita "masal anlatabileceğiniz kadar" küçük değilse, bu ruh sıkılma meselesi ile başa çıkamazsınız... Bir diskoya götürürsünüz... Başınızda bandana, kıçınızda deri pantolonla pistte kızın karşısına geçersiniz... Yanıbaşınızdaki yirmilik bebelerle yarışacağım derken kendinizi maymun ettiğiniz yetmez, bir de "pat!" diye yıkılıp gidersiniz... Hastaneye yetiştirilip kurtulmak da çare değil... İşin yoksa by-pass için bacaktan damar seç... Bu uzun geldi... Bu kısa! Eğer yaşınız kemale ermişse... Verdiğim bu akıllardan sonra içinizde hâlâ bir "Harley'ci ateşi" yanıyorsa sizin için yapacağım bir şey kalmamış demektir... Gidin hayatınızı yaşayın... Varsın atın ölümü arpadan olsun... (*) Yazarın notu: Erkeğin karısı ile yakın akraba haline gelmesi evlilik süresi ile ilgilidir... Söyle hesaplanır... Evlilikleri on yılı aşan erkekler karılarıyla "amca veya teyze çocuğu..." olurlar... Evlilik on beş yılı aştıysa o erkek için karısı artık teyzesi kadar yakındır... Yirmi beş yılı tamamlayan erkekler için bir sınır yoktur... İsteyen karısına "Bekiiir!" veya "Süleymaaaan! " diye seslenebilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"