02 Nisan 2024

Seçim sonuçlarının anlattığı

Tanıdığımız Erdoğan, bu seçim sonuçlarını oturup aklı selim ile değerlendirip, buna göre adımlar filan atmayacak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarının belli olmasının ardından "31 Mart seçimleri bizim için bir yenilgi değil bir dönüm noktasıdır" dedi.

Bu sonuçları bir yenilgi olarak yorumlamaması normal.

Erdoğan gibi kendisini dünyanın merkezinde gören bir liderin seçimin ardından çıkıp "kusura bakmayın arkadaşlar, hata yaptım. Ekonomiyi yönetemedim, düşük profilli adayları seçtirebileceğimi zannettim" demesini zaten beklememek gerekirdi.

Nitekim yandaş medyada sonuçları nasıl değerlendireceğini şaşırmış görünen maiyet memurları da Erdoğan'ın bu cümlesine sarılmış.

Erdoğan bu seçim sonuçlarını öyle bir değerlendirecekmiş ki yepyeni bir başlangıçla dört yıl ülkeyi muazzam yönetecek ve bir sonraki seçimde yine eski gücüne kavuşacakmış.

Bu tür yorumlar Erdoğan'ı artık iyice tanıdığımı düşündüğüm için bana komik geliyor.

Mezarlıktan geçerken korkmamak için ıslık çalan adamı çağrıştırıyorlar.

Tanıdığımız Erdoğan, bu seçim sonuçlarını oturup aklı selim ile değerlendirip, buna göre adımlar filan atmayacak.

Onun politika yapma tarzı da zaten bu değil.

En makul eleştiriyi bile "düşmanlık, ihanet" gibi kavramlarla karşılayan bir lider Erdoğan.

Kuşkusuz ki bu yenilginin sorumluluğunu parti içinde yıkacak birilerini bulacak ve onları tasfiye edip, yeni bir ekiple yola devam etmeyi deneyecek.

Şimdi önünde dört yıl seçimsiz bir süre var, o süreyi mümkün olduğunca sonuna kadar kullanmayı deneyecektir.

Zaten bir sonraki seçim için aday olabilmesi erken seçim ile mümkün ve bu erken seçimin mümkün olduğu kadar geç olmasını tercih edecektir.

Bu süre içinde de ekonominin toparlanacağını ümit edecek ki gelecek seçimden önce kesenin ağzını açabilsin, bugün kırgın ve küskün oldukları için oy vermeye gitmeyen ya da Yeniden Refah'a meyleden seçmenini tekrar peşine takabilsin.

Bu mümkün müdür derseniz, elbette mümkündür.

Ancak unutmamalıyız ki bu seçimin kaybedeni AKP ancak iki de kazananı var.

Birincisi CHP.

CHP, 10 ay önce kırılıp, küsen ve gelecekten ümidini kesen seçmenini sandık başına götürmeyi başarabildiği gibi bir önceki seçime göre oylarını 3 milyon 362 bin adet arttırabildi.

Bir önceki seçime göre bu seçimde 4 milyondan fazla yeni seçmen vardı ve öyle görünüyor ki yeni seçmenlerin oyları CHP ile YRP tarafından paylaşıldı.

AKP'nin ve Erdoğan'ın psikolojik üstünlüğünü kaybettiğini gösteren bir seçim tablosu var önümüzde.

Ve unutmamalıyız ki seçmen oy tercihini bir kere değiştirdi mi, yeniden kolay kolay eski kümesine dönmüyor! "Kümes" değil, "küme" demek istediğimi belirteyim ki AKP trolleri "seçmenlere tavuk dedi" diye ortalığı velveleye vermesinler!

Kuşkusuz ki bir önceki yerel seçime göre bu oy artışında Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ın rakiplerine attıkları büyük farkın da ağırlığı var.

Ve yine kuşkusuz ki bir dönem Meral Akşener'i "merkez demokrat" zannedip, CHP'den İYİP'e gitmiş seçmenin eski partisine geri dönüşü de söz konusu.

Seçimde son düzlüğe girilirken Leyla Zana'yı da seferber eden saik Barzani – Erdoğan yakınlığı mıydı, yoksa DEM Parti'nin kendi içindeki çekişmeler miydi, bunu bilmiyorum.

Özellikle İstanbul'da seçimi kazanabilmek için DEM Parti'nin belli bir yüzdeyi geçebilmesi gerektiğini düşünen AKP kurmaylarının, Barzani aracılığıyla Zana'yı meydanlara çıkmaya ikna etmesi mümkün görünüyor ancak bunun yine de bir spekülasyon olduğunu da belirteyim.

DEM Parti seçmeni, öyle görünüyor ki Zana ve arkadaşlarını dinlememiş.

"Faşizmi geriletme" saiki, Zana'nın milliyetçi duygusal fırtınalar estirmeyi hedefleyen sözlerinin duyulmasını engellemiş.

Erdoğan'ın seçimden güçlü çıkmasının kayyım uygulamasını bitirmesi olasılığı üzerinde duruluyordu, bu tahlil doğru muydu, yanlış mıydı şimdi görebileceğiz.

Ben durumun pek değişmeyeceğini, MHP'siz artık hiçbir şekilde iktidar olamayacağını gören Erdoğan'ın bu konularda daha katı olabileceğini düşünüyorum.

Onun için yakın bir gelecekte seçilmiş belediye başkanlarının yerini kayyımların aldığını yine göreceğiz.

Halkın iradesinin, kayyım uygulamasına teslim edilmek istenmesine karşı çıkmak da CHP açısından bir samimiyet testi olacak.

MHP, bu seçimde 1 milyonun üzerinde oy kaybetmiş görünüyor.

Kaybettiği oyların küçük de olsa bir bölümünün CHP'ye gittiğini düşünmek yanlış olmaz.

MHP, AKP'ye verdiği destek ile kullanabildiği iktidar olanaklarının sağladığı avantajlar ile AKP politikalarından doğrudan etkileniyor olmasının yarattığı dezavantaj arasında bir değerlendirme yapmak zorunda kalacak.

Ancak bunlardan da önemlisi Devlet Bahçeli'nin o koltuğu daha ne kadar elinde tutmak isteyeceği olmalı.

Yeniden Refah Partisi, doğru bir seçim stratejisi izledi ve AKP'nin dini hassasiyetleri yüksek muhafazakâr tabanının ortağı olabileceğini gösterdi.

Erdoğan'ı en çok rahatsız eden de sanırım bu olacak.

O tabanı YRP'ye kaptırmamak için daha İslamcı politikalara yönelmenin, kentli seçmenlerini daha hızla uzaklaştırabileceğini de hesaba katmak zorunda kalacak.

Seçim sonuçlarıyla ilgili kişisel değerlendirmem kısaca bunlar.

Önümüzdeki günler boyunca bu seçimdeki tsunaminin yol açacağı meseleleri çok konuşacağız.

Arkadaşımız Sertuğ Çiçek'in il il seçim sonuçlarını bir önceki seçim ile de karşılaştırmalı tablolarla değerlendiren ayrıntılı analizini okumanızı da öneririm.

* * *

"Sportmence dayak yememe" cezası!

Fenerbahçe bu işin peşini bırakmamalı ve gerekirse siyasetin bu müdahalesini FİFA'ya kadar taşımalıdır

 

Trabzon'da Fenerbahçeli futbolcu ve teknik heyete yönelik linç girişimi 18 Mart 2024 günü yaşandı.

Ve Türkiye Futbol Federasyonu, bu olayla ilgili dosyasını Profesyonel Futbol Disiplin Kuruluna dün sevk etti.

İki hafta niye beklediler sorusunun yanıtı, Pazar günkü seçimlerdi.

Hükümetin talimatıyla dosya bekletildi ki Fenerbahçeli taraftarların öfkeleri iktidarın üzerine yönelmesin.

Sadece bu bile Türkiye'de futbol üzerinde siyasetin ağır bir baskısı olduğunu, Federasyon'un da siyasi iradenin oyuncağı olduğunu gösteriyor ki bunlar FİFA üyeliğinin askıya alınmasına yol açacak durumlar.

Federasyon, Fenerbahçeli 3 futbolcuyu "kavga etmek" ile suçlayarak disiplin kuruluna sevk etmiş.

Binlerce seyircinin sahaya girerek futbolculara saldırması nasıl olup da kavga diye değerlendirilebiliyor anlamak mümkün değil.

Bu bir linç girişimiydi ve hayati tehlike altındaki oyuncuların ellerini iki yana açıp "sportmence dayak yemeleri ve belki de linç edilmeleri" beklenmiyordu her halde!

Federasyon, bu kararıyla Türkiye'de futbolun barış içinde oynanabilmesini engelliyor.

Artık taraftarlar istedikleri gibi oyuncu da dövebilirler, sahaya da girebilirler. Ve öyle görünüyor ki ellerine geçirdikleri her şeyi sahaya atmaları da zaten tamamen serbest olacak.

Fenerbahçe bu işin peşini bırakmamalı ve gerekirse siyasetin bu müdahalesini FİFA'ya kadar taşımalıdır.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sokaktan ödü kopan bir rejim

Hem 12 Eylül Anayasa'sını değiştirmekten söz ediyor hem de Taksim'deki 1 Mayıs kutlamaları ile ilgili 12 Eylül yasaklarından medet umuyor. Oysa otokrasileri yıkan şey, kitlelerin toplantıları, protestoları değil; baskıcı liderlerin asıl korkmaları gerekenler, kendi yönetsel gruplarının içindeki hırslı tipler. Yani önce Saray koridorlarına, sonra Devlet Bey'e dikkat etmelisiniz Tayyip Bey...

Cinayet emrini veren “gizli örgüt” nerede?

Sinan Ateş cinayetinin tasarlanmış olduğundan şüphe yok zaten de bu örgütün bağlantıları kim? Devlet içinde uzantıları var mı? Siyasi olarak neyi amaçlamışlar ki bu cinayeti tasarlamışlar? İddianame bu soruların yanıtlarını aramıyor. Bu örgütün tüm yönetim şeması, üyeleri, karar vericileri vs. ortaya çıkarılmadan bu dava eksik olarak görülmüş olacak...

Milli Eğitim’in “maarif” planı!

AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne kadar geçen 22 yıl içinde sekizinci Milli Eğitim Bakanı görevde. Hepsi için öncelik imam-hatip okullarının yaygınlaştırılmasıydı. Nitekim Türkiye’de 322 fen lisesine karşılık bugün 4 bin 413 imam-hatip lisesi var...