22 Ekim 2024

Sağlık sistemini özelleştirmenin sonucu

Kuşkusuz ki “yeni doğan çetesi” gibi oluşumların Bakanlık tarafından desteklenip, beslendiğini söyleyemeyiz. Ancak bu “cani ruhlu, kötü niyetli kişiler her yerde var” diye geçiştirilebilecek bir konu da değil. Bakanlık bundan sonra bu tür olayların yaşanmayacağının güvencesini nasıl verecek?

Bebek acil hastalarını anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve 12 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan "yenidoğan çetesi"ne ilişkin soruşturmada ilk tutuklamalar 22 Nisan 2023 tarihinde yapıldı, 22 kişi tutuklanarak cezaevine konuldu

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, sağlık sistemindeki açıkları şeytani planları için kullanan caniler çetesinin çökertilmesi ile ilgili olarak şunu söyledi:

“Bir tane CİMER başvurusuyla çeteyi çökerttik. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmıyoruz, bakmayacağız. 10 hastaneyi kapattık bugün. Eğer biz yakalarsak böyle canileri, içimizdeki çürük elmaları ayırmaya gücümüz yeter, bunu herkes gördü. Bu, devletimizin gücünü gösterir. Gerçekten inanılmaz bir başarı. Bu 6 ay evvel yapılmış bir operasyon. Artık adli ve idari süreci olan bir soruşturma. Bunun sonucunda da bu insanlar her türlü cezayı çekecek, göreceksiniz.”

Bakan’ın bu sözleri, Türkiye’nin sağlık sisteminin esasen “Allah’a emanet” olduğunu teyit ediyor.

“Eğer yakalarsak” diyor ki sağlık sisteminin deliklerinden yararlanan bütün çeteleri cesaretlendiren de esasen budur: Eğer yakalarsak!

Çünkü bilirler ki yakalanma ihtimalleri düşüktür. Yakalanırlarsa siyasi ve tarikat bağlarıyla paçayı sıyırabilirler.

Sistem belli ki sömürülmeye, kötü kullanılmaya açık ve bu açıkları en başından itibaren görüp kapatmış olması lazım gelen Sağlık Bakanlığı CİMER başvurusuyla uykusundan uyanabilmiş.

Anlaşılıyor ki denetim düzeni yetersiz ve sağlık sistemi istismara açık.

Bakanlık, hastaneleri ve özel klinikleri fiziksel özellikleriyle denetliyor.

Cihazlar ve binaların fiziksel özellikleri, personel sayısı vb. yönetmeliklere uyuyorsa, bakanlık işini yapmış oluyor.

Ancak hekimlerin ve yardımcı sağlık personelinin yeterliliği gibi konular denetlenemiyor.

Bu denetlenebilmesi son derece zor bir konu ve zaten sağlık sistemlerinin kişisel kâr heveslerine kapalılığının gerekli şart olmasının nedeni de bu.

Sağlık işini, kâr maksimizasyonunu hedefleyen özel sektöre devrederseniz, aşırı kâr hırsıyla sistemin orasının burasının delinmesine şaşırmamalısınız.

Bu rezaletten sonra gerçekten yoğun bakım tedavisi görmesi gereken çocukların ebeveynleri kendilerini nasıl hissedecekler? Hekimlerine nasıl güvenecekler?

Yanıtını biliyoruz: Güvenemeyecekler.

Çünkü Sağlık Bakanlığı’nda işler, mesleki yeterlilikler ve liyakat üzerinden değil, tarikat bağları üzerinden yürüyor.

Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış tarikatların neredeyse hepsinin birer ikişer özel hastane sahibi olmaları tesadüf mü?

Fetullahçı çetenin tasfiyesinin ardından bu bakanlıkta belli bir tarikatın müritlerinin köşe başlarına yerleştirilmesi ve bu tarikatın “özel hastaneler” aracılığıyla sağlık sektöründe maddi kazanç peşine düşmesi herkese bir şeyler anlatıyor olmalı.

Kuşkusuz ki “yeni doğan çetesi” gibi oluşumların Bakanlık tarafından desteklenip, beslendiğini söyleyemeyiz.

Ancak bu “cani ruhlu, kötü niyetli kişiler her yerde var” diye geçiştirilebilecek bir konu da değil.

Bakanlık bundan sonra bu tür olayların yaşanmayacağının güvencesini nasıl verecek?

“Şikâyet olursa hemen yakalarız” demek, şikâyet olana kadar herkes bildiğini yapar anlamına gelmiyor mu?

* * *

Kılıçlı imamı da göremedik!

Gezi Parkı’na alışveriş merkezi yapılmasın diye protesto hakkını kullananların da Filistin ve Lübnan’a gitmemiş olmaları doğal ve zaten bir bölümü de hapishanede, isteseler de gidemezlerdi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Ekim'de Şişli'deki bir otelde düzenlenen İstanbul Muhtarlar Buluşması'na katıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Muhtarlar buluşmasında” bir kez daha Gezi protestolarını gündeme getirdi.

“Gezi olaylarında 1 ay boyunca Taksim’de kamp kuranların hiçbirini Filistin ve Lübnan’da göremedik” dedi.

Cumhurbaşkanı nasıl bir hayal dünyasında yaşıyor bilmiyorum ama şunu söylemeliyim ki elinde kılıçla cami minberine çıkan Diyanet’in başındaki zatı da Filistin ve Lübnan’da görmek kimseye nasip olmadı.

Aynı şekilde Ayasofya’nın açılışında, sırtlarında cüppeleri, kafalarında takkeleriyle İstanbul sokaklarında siyah şeriat bayraklarıyla gösteriler yapanlardan da kimse oralarda değildi.

Hatta kendisi daha iyi biliyor, bizzat şahsı da oralarda değildi. Tıpkı benim gibi!

Onun için Gezi Parkı’na alışveriş merkezi yapılmasın diye protesto hakkını kullananların da Filistin ve Lübnan’a gitmemiş olmaları doğal ve zaten bir bölümü de hapishanede, isteseler de gidemezlerdi.

Cumhurbaşkanı, Gazze’de yaşanan dramı bile kutuplaşma vesilesi yapmaya çalışıyor.

* * *

İyi bilmezdik, kötü bilirdik!

Fetullah Gülen ve kurduğu suç örgütünün palazlanıp, bir darbeye kalkışmasında en büyük rolü oynayanların da aynı durumda olduklarını söyleyebiliriz
Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen, Mart 1999'dan beri yaşadığı ABD'nin Pensilvanya eyaletinde öldü

Bizim toplumsal ve dini geleneklerimize göre ölünün ardından kötü konuşmamak gerekir ancak Fetullah Gülen’in ardından iyi bir şey söyleyebilmek mümkün değil.

Kendisi şeytana pabucu ters giydirecek bir kötülük çetesinin lideriydi, tarihte de böyle anılacak.

İnandığını söylediği dine göre “Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gitmekten daha kötü bir şey yok” ve Fetullah Gülen de sırtında hayli ağır bir yükle bu yolculuğa çıkıyor.

Fetullah Gülen ve kurduğu suç örgütünün palazlanıp, bir darbeye kalkışmasında en büyük rolü oynayanların da aynı durumda olduklarını söyleyebiliriz.

Dünya kimseye kalmıyor ve her fırsatta dindarlık gösterisi yapmayı, iktidarı sürdürebilmek için bir araç olarak görenlerin de bu vesileyle ne yaptıklarını, nelere yol açtıklarını tekrar düşünmelerinde yarar var.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"