11 Mayıs 2020

Rejimin "rastgele şiddet" stratejisi

Yazar olduğu söylenen kadının, koalisyon sözcülerinin dilinden düşmeyen şiddet gösterisinden etkilenmemiş olması mümkün değil. Otoriter rejimlerin, toplumları kontrol edebilmelerini sağlayan stratejilerinin bir ayağı budur

Sevda Noyan isimli kadının bir yazar olduğunu bilmiyordum. Duymamıştım.

Benim adını bile duymamış olmam bir şeyi değiştirmiyor ve Sevda Noyan’ın "siyasal İslamcı çevre" içindeki önemini azaltmıyor tabii.

Önemi şuradan belli ki bu siyasi çizginin, en eski televizyon kanalının yavrusunda, yine bu siyasi çizginin önemli bir isminin programına konuk olmuş.

Demek ki görüşlerine önem verilen, fikir önderi bir kadın ile karşı karşıyayız.

Çok uzun zaman oldu ki bir devlet dairesine adımımı atmadığım için hâlâ öyle, olup olmadığını bilmiyorum.

Eskiden devlet dairelerindeki bazı dolapların üzerinde "Yangında İlk Kurtarılacak" diye yazılı olurdu.

Bu "fikir önderi" kadının elinde de böyle bir liste varmış.

Söylediğine göre de bunlar komşularından oluşuyor ve bir darbe girişimi anında ilk olarak ortadan yok edilecekler.

Bunun için sadece liste yapılmamış tabii. Ailecek hazırlıklılarmış. Ailenin hazırlığı, bir kalkışma anında 50 kişiyi götürecek çaptaymış.

Sonradan yaptığı açıklamada tevil yoluna gidiyor. Ama ne yapsa boş.

Ağır bir şiddet çağrısı bu. Bir tür iç savaş çığırtkanlığı.

"Savcılık soruşturma açsın, bu kadını içeri tıksın" demeyeceğim tabii.

Birincisi dangalakça sarf edilmiş sözleri nedeniyle kimsenin hapse atılması gerekmez.

İkincisi zaten savcılık böyle bir soruşturma açamaz, çünkü iktidar bu yönde bir işaret vermez. Bir kelime yüzünden kanal kapatan RTÜK de zaten çoktan 3 maymuna dönmüştür.

Çünkü bunlar esasen iktidarın yerleşmesine çalıştığı korku rejimini besleyecek türden konuşmalardır.

Böyle kuru sıkı palavralar da olsa, bu tür rejimler buna ihtiyaç duyarlar.

Şu anda iktidarda bulunan koalisyonun vazgeçemediği bir şey bu: Haddini bildirmek, pişman etmek, dilini koparmak vs.

Özgür Özel’i açıkça şiddetle tehdit etmeleri, Canan Kaftancıoğlu’nu "Boğaz’ın sularıyla uyarmaları" son örnekler.

Geriye doğru bir tarama yapın, iktidardaki koalisyonun iki ortağının bu tür mafya usulü tehditler için piyasaya sürdüğü tiplerin ağzından başka söz çıkmadığını göreceksiniz.

Bu tür şiddet çağrılarının birinci amacı korkutmak, ikinci amacı ise şiddet ortamını olağanlaştırmaktır.

İktidar kaynaklı şiddetin olağanlaştığı ortamlarda, toplumun çoğunluğu riayet eder, uyum sağlar.

Şiddetin, fiziksel olarak gösterilmesine de gerek kalmadan üstelik!

Yazar olduğu söylenen kadın, bunu bilinçli olarak mı yaptı, yoksa bir dangalak mı, bilemem.

Ancak o kadının başta liderleri olmak üzere koalisyon ortaklarının sözcülerinin dilinden düşmeyen şiddet gösterisinden etkilenmeden bunu yapabilmesi mümkün değil.

Otoriter rejimlerin, iktidarı tartışılmaz olarak kontrol edebilmelerini sağlayan stratejilerinin bir ayağı da budur zaten.

Şiddet, hedefini rastgele seçer. Herkes, her an, her yerde bu şiddetin kurbanı olabilir.

Sosyal medyada bir paylaşımı beğendiği için "polis ekiplerince göz altına alınan" insanlar, "sabaha karşı terörle mücadele ekipleri" kapısına dayanan gazetecilerin görüntüleri, milletvekillerinin, parti yöneticilerinin bile "ayağına sıktırırım" türünden tehditler ile karşılaşmaları, konuşan bir tek muhalife on kişinin birden ayrı ayrı yanıt yetiştirirken, tehdidi de ihmal etmemeleri, planlı trol saldırılarıyla gerçekleştirilen itibar linçleri sözünü ettiğim rastgele şiddetin, toplumdaki cisimleşmiş halidir.

Seçim yaklaştıkça, bu şiddetin daha da artacağına tanık olacağız.

Hazırlıklı olalım, pabuç bırakmayalım!

* * *

Devlet Bey’den bir bilmece daha

İktidar koalisyonunun küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçen gün bir tweet sağanağı yarattı.

Bunlardan birinde şöyle diyor: (Uyarı: Beyin hücrelerinizin yanmasından endişe ediyorsanız, bundan sonrasını okumayınız. Not: İsimlerde düzeltme yapmadım.)

"Elbette ormanda ağaçların arasında Lodos eserken sinek vızıltısı duyulmaz. Ama sesi duyulmayıp küçük de olsa sineğin mide bulandırdığı aşikar bir gerçektir. Ne tuhaf ki Sancho Panzo’nun, Donkişot’la şüphe ve belirsizlik üzerine kurduğu bağlılığın kırıntısı bunlarda yoktur."

Sancho ile Mançalı’nın ilişkisi üzerine bugüne kadar çok şey söylendi. Diyanet İşleri Başkanı duymasın ama homoseksüel ilişkiden bile söz edebiliriz.

Sadece Don Kişot karakteri üzerine yazılmış kitapları, tezleri bir araya toplasak, küçük bir kütüphane kurmamız gerekir.

Onun için bütün bunları geçiyorum.

CHP’ye yönelik olarak dile getirilen bu eleştiriden ne anladınız, bir şey anladınız mı?

Anladıysanız bana da söyler misiniz lütfen. Devlet Bey, ne demek istiyor?

* * *

Vizyona bak, kaç kurtul!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği’ni "küresel bir güç" haline getirmek için formülü açıkladı: Türkiye’yi de alın!

Türkiye’nin üye olması, AB’ye katılımcı ve kucaklayıcı bir vizyon kazandıracak ve böylece küresel bir aktör olmasını sağlayacakmış.

Cumhurbaşkanı’nın AB Günü vesilesiyle yayınladığı bu mesajı alan Ankara’daki AB Delegasyonu da Cumhurbaşkanı’na "iyi dilekleri için" kibarca teşekkür etmiş.

AB’nin "kucaklayıcı ve katılımcı" bir vizyona sahip olmak için AKP Türkiye’sine ihtiyaç duyması fikri, gerçekten ilginç. Benim de hoşuma gitti doğrusu.

Öyle bir vizyon ki insanın içinden muhalifleri kucaklayıp kucaklayıp hapse ya da Boğaz’a atmak geliyor!

Öyle katılımcı bir vizyon ki zor durumdaki vatandaşa yardım etmek isteyen belediye başkanlarını savcılığa ifadeye çekiyor!

Öyle bir kucaklayıcı vizyon ki seçilmiş belediye başkanlarının yerine devlet memurlarını tayin ediyor.

Hele en son HDP’ye üye olmanın dava dosyasına suç olarak girmiş olması yok mu!

Vizyonun böylesi beni benden aldı!

O kadar etkili bir vizyon ki ancak susup, kaçarsan kurtulabilirsin!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"