19 Mayıs 2021

Mafyanın siyasi ayakları nereye basıyor?

Üniversite hocalarını kendi kanlarında boğmaktan söz ederken, herkese silahlanma tavsiye ederken Erdoğan, başka bir ülkeyi mi yönetiyordu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sedat Peker'in açıklamalarına isim vermeden ilk kez tepki gösterdi.

Bu kadar zaman niye beklediğini anlayabilmek zor.

Türkiye, adeta nefesini tutmuş bu dizi videoları izliyor ancak Cumhurbaşkanı, bunu sanki dün fark etmiş gibi!

Günde neredeyse minimum iki kere konuşan bir politikacıdan söz ediyoruz ve bunca zaman beklemesi doğrusunu isterseniz bana manidar geliyor.

Erdoğan, videolar hakkındaki konuşmasında doğal olarak muhalefeti suçladı:

"Demokrasi ve hukuk dışı her araçtan medet umanlar şimdi yeni arayışlara yönelmişlerdir. En büyük üzüntümüz, ülkemizde hala çetelerden medet umacak kadar zavallılaşan, küçülen haysiyet fukarası kişilerin olduğunu görmektir. PKK'yı ve açık destekçilerini kınamaktan kaçınanların çetelerle aynı yolda yürümeleri karşısında şunu hatırlatmak isterim. Terör örgütleri gibi suç çeteleri de zehirli bir yılan gibidir. Onlarla aynı çuvala girerseniz daha sonra başınıza geleceklere rıza göstermiş olursunuz."

Bu sözlerinin içinde "onlarla aynı çuvala girerseniz" diye başlayan cümlesinin altını çizdim.

Bu konuda ben de Cumhurbaşkanı gibi düşünüyorum, daha önce de yazdığım bir atasözündeki gibi "itle yatan, bitle kalkar"!

Ancak burada kimi suçlamalıyız konusunda kendisine katılmadığımı belirtmek isterim.

Ülkeyi yöneten doğrudan doğruya "şahsı" ve bu ülkede olup biten her şeyden, önce ülkenin yöneticisini sorumlu tutarız.

Hani "Fırat'ın kıyısında bir kuzu kaybolduğunda", Hazreti Ömer kendisinin sorumlu tutulmasını istiyordu ya; aynen onun gibi!

Nitekim, Erdoğan'ın yönettiği ülkenin Emniyet Genel Müdürlüğü'nün sizlere sıkça sözünü ettiğim son raporu, işlerin Erdoğan'ın iddia ettiği gibi gelişmediğini de ortaya koyuyor.

Erdoğan "Suç örgütlerini ülkenin ve milletin başına musallat olmaktan tamamen çıkardık" diyor ancak mafya çetelerinin silahlı adamlarıyla ülkede cirit atmakta olduğunu bu rapor açıkça ortaya koydu.

Şimdi sorum şu: Sedat Peker isimli organize suç örgütü yöneticisi olduğu polis raporlarına yansımış, bu konuda mahkemede mahkum edilmiş bir kişi, nasıl oldu da bunca zamandır bu ülkede sanatını icra edebildi?

Bu adam, vatandaşlar arasına kin ve düşmanlık sokmaya çalışan konuşmalar, mitingler yaparken Erdoğan neredeydi?

Üniversite hocalarını kendi kanlarında boğmaktan söz ederken, herkese silahlanma tavsiye ederken Erdoğan, başka bir ülkeyi mi yönetiyordu?

Emniyet'in tespit ettiği 253 askerini neyle besliyordu, niye besliyordu ve Erdoğan bütün bunlardan habersiz miydi?

Kusura bakmasın ama buna çocuklar bile inanmaz.

"Erdoğan'ın bu olup bitenlerden haberi yoktu" demek, Erdoğan'a hakaret sayılır çünkü o bu memleketin kupon arazilerine kadar her şeyiyle tek başına ilgilenmek isteyen bir politikacı.

Bu adamı savcılıklarda koruyan kimdi?

Telefon konuşmaları dışardan dinlenemesin diye jammer veren kimdi?

"Peşine düşecekler, ülkeden kaç" tüyosunu kim verdi?

Türkiye'nin en çok askere sahip mafya reisi olduğu Emniyet raporlarında anlatılan Alaatin Çakıcı'nın hapishaneden MHP marifetiyle çıkartılması ile Sedat Peker'in gözden düşmesi arasında bir ilişki var mı?

Emniyet raporlarına göre Alaattin Çakıcı'nın 428 askeri varmış!

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduğu ülkede, eski bir mafya hükümlüsü, 428 adamını neyle besliyor, niye besliyor, nerelerde kullanıyor?

Erdoğan bu ülkenin seçimle işbaşına gelmiş meşru yöneticisi olarak bu soruların yanıtını önce kendisine vermeli.

Bugüne kadar Peker'in arkasındaki siyasi güç kimdi? Hangi siyasi güç Peker'i ve adamlarını kullanmayı hesaplıyordu?

Peker gözden düştü ve kaçmak zorunda kaldıysa, bunun nedeni nedir?

MİT Başkanı ve Emniyet Genel Müdürü'nü yanına çağırıp, görevi versin.

"Bunu araştırın, dosyayı da önce bana getirin" desin.

Ama KPSS hırsızlığında yaptığı gibi dosyayı sumen altına atmasın.

O gün o dosyanın gereğini yerine getirseydi, ordudaki Fetullahçıları sinek gibi avlayabilir, 15 Temmuz darbe girişimini en başından yok edebilirdi.

"Siyaset yapıyorum, herkesi kutsal davam için kullanıyorum" derken aynı hataya düşmesin.

İmza: Bir Dost!

* * *

Haydi Ahmet Bey, biraz cesaret!

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ı suçlarken "içimizdeki Mescid-i Aksa'ları yıkmak isteyen hainler" dedi.

Mescid-i Aksa'nın başına ne geldiyse, işte bu tür siyaset yapma alışkanlığından geldi, önce onu söylemiş olayım.

İslam adına siyaset yapma iddiasında olanlar, İslam'ın kutsallarını kendi siyasi davalarına meze etmeye devam ettikleri sürece de böyle olmaya devam edecek.

Asıl konuya dönüyorum: Ahmet Davutoğlu da bunun üzerine "karşıma geçsin ve gözümün içine baka baka beni ihanetle suçlasın, vereceğim cevabı bütün Türkiye ve bütün dünya izler. Bunu yapamaz" dedi.

Türkiye siyasal tarihinin son başarılı hükümet darbesi ile devrilen Davutoğlu'nun o günlerde niye bu duruma isyan etmediğini bilmiyoruz.

"Davayla ihanet etmiş olmamak" için gibi genel bir yanıtı var ama şu anda Davutoğlu'nun pozisyonuna bakarsak o gün bu duruma isyan etmeyerek hem davasına hem de Türkiye'ye ihanet etmiş sayılmalı.

Erdoğan'ın, Davutoğlu'nu karşısına alıp, gözlerinin içine bakarak "hainsin" demeyeceğini benim gibi Davutoğlu da biliyor olmalı.

Bu nedenle vereceği yanıtın ne olacağını böyle öğrenemeyiz. Ve o da bu durumda suçlamalara bir yanıt vermiş olamayacak.

Oysa Erdoğan, gözlerinin içine bakarak söylemedi ama alenen, herkesin duyacağı gibi ihanetle suçladı. Hem de "Mescid-i Aksa yıkıcısı" diyerek!

Kavgada bile söylenmeyecek bir söz!

Onun için Davutoğlu, herkesin duyması için vereceği yanıtı şimdi, kamuoyuna açıklamalı.

Böyle "bir konuşursam yer yerinden oynar" türü açıklamalar, bu tür bir suçlamaya yanıt sayılmaz.

Kahvehane muhabbetinde olur belki ama siyasette bu türden yanıtları kimse ciddiye almaz.

Haydi Ahmet Bey, biraz cesaret lütfen!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"