AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin "geçmiş dönem belediye başkanlarını" topladı ve iddiaya göre "istişarelerde" bulundu.
Medyaya yansıyanın istişareden daha çok "monolog" görüntüsü verdiğini söylemek zorundayım.
"İstişare" durumunda karşılıklı fikir alışverişi olur; bir kişi çıkıp nutuk atıyor ve geri kalanlar dinleyip alkışlıyorlarsa ona "istişare" demiyoruz.
Tekrar belirteyim, medyaya yansıyan haberlerden vardığım sonuç bu ama zaten konumuz da bu değil, zaten Erdoğan da "istişare" kavramından hazzedecek bir tip sayılmaz.
Erdoğan ile her zaman aynı fikirde olmadığımızı biliyorsunuz.
Durmuş saatin iki kere doğruyu göstermesi kadar bile olmasa bizim de aynı düşüncelere sahip olduğumuz durumlar olabiliyor. Ben de bir dünya lideri ile aynı şeyi düşünüyor olmanın tadını çıkarma fırsatını kaçırmak istemiyorum.
Nitekim, Erdoğan, bu toplantıda 2023 seçimini kaybetmemek zorunda olduklarını vurguladıktan sonra haziruna şunu söyledi:
"Artık kaybedecek çok şeyimiz var!"
Gerçekten de Erdoğan'a katılmamak mümkün değil.
2023 seçimini kaybederse, kaybedeceği çok şey var!
Birlikte kaybedeceklerin sayısında da ciddi bir artış olduğunu belirteyim.
Hediye edilmiş bir nikah yüzüğü ile çıkılan yolda şimdi maşallah nelerle seyahat ediliyor.
Bir kere çocuklardaki zihin açıklığını unutmayalım: Büyük oğlan, ağabey, kayınbirader, enişte, dünür genlerinde saklı kalmış armatörlük cevherini keşfettiler!
Yolu şu ya da bu şekilde Erdoğan ile kesişenler "niye yürüyorsun koşsana be kulum" durumundalar!
Kollarda Hermesler, bileklerde Frank Müllerler. Üst baş yıkılıyor.
Dünyanın en çok kamu ihalesi alan müteahhitleri, zekâlarıyla dev bir deniz filosunu kuran Binali Bey'in çocuklarını mı, hangisini sayayım?
Reis belli ki seçimi kaybedeceğini kavradı, son bir uyarı peşinde.
Ben de uyarıyorum: Kaybedecekleri çok şey var, aman diyeyim!
Çizgi: Tan Oral
* * *
Psikopat "özel güvenlik" sorunu
Konya Şehir Hastanesi'nde görevli hekim Ekrem Karakaya ve bölüm sekreterinin işyerlerinde öldürülmeleri ile ilgili haberlere yayın yasağı getirildi.
Niye?
Bu tür yayın yasaklarının, Anayasa ile garanti altına alınmış halkın haber alma hakkının kısıtlanması anlamına geldiği ile ilgili acaba daha kaç AYM ve AİHM kararı gerekiyor?
Bu Türkiye'de yaşanan örtülü faşizmin bir sonucu.
Belli ki Konya'da görevli savcı, sağlıktaki şiddet olaylarının asıl sorumlusunun Erdoğan rejimi olduğunun farkında.
Bu konunun yazılıp çizilmesini önlemek istiyor ki kutsal iktidarlarına bir zarar gelmesin.
Mesela AKP ve MHP gruplarının bu konuda TBMM'de yaptıkları engellemeler hiç konuşulmasın.
Bir de "süper Vali" var. Süper diyorum, çünkü olayın üzerinden daha saatler yeni geçmişken Gaziantep'te oturduğu yerden, Konya'daki saldırıya teşhis koyabiliyor: "Bu olayı sağlıkta şiddet gibi açıklayamayız!"
Gaziantep Valisi Davut Gül de belli ki tıpkı savcı gibi aynı panikle sarılmış Twitter'a.
Gaziantep Valisi'ne göre bu bir alacak – verecek hesaplaşması mı, kız meselesi mi? Keşke onu da yazsaydı Twitter'ına.
Ve aslında yıllar öncesinden beri tartışmamız gereken bir konu kendisini bir kez daha hatırlattı bu ikili cinayetle.
Katil, "özel güvenlik görevlisi" imiş. Belindeki tabancayı serbestçe taşıyabiliyor ve cinayet işlerken kullanabiliyor olmasının nedeni bu.
Türkiye'de 2020 verilerine gör 1,5 milyon özel güvenlik görevlisi var.
Hiçbir beceri kazandırılmadan üniversite kapısına kadar getirilip, sonra da ortada bırakılan ya da yüksek öğrenimi bitirdiği halde okuduğu alanda iş bulamayan milyonlarca genç için bir ekmek kapısı.
Ezici çoğunluğunun tek derdi geçim ve işini kaybetmemek olan gençler.
Aralarında böyle psikopatlar da çıkıyor elbette. Tıpkı benim mesleğim de dahil olmak üzere bütün meslek gruplarında olduğu gibi.
Çünkü Türkiye, bu iktidar tarafından bir deli gömleğinin içine sokuldu, insanlar ötekileştirildi, birbirlerine düşman haline getirildi.
Kendi sorunlarını çözemeyen insanlara, okumuş yazmış insanlar düşman gibi gösterildi.
Ancak bu gençlerin diğerlerinden temel farkı silah taşıyabiliyor olmaları.
İki cinayet işledikten sonra intihar eden özel güvenlik görevlisi düzenli olarak psikolojik kontrolden geçmiş miydi?
Öfkesini yönetmekten böylesine aciz bir kişi, nasıl güvenlik mesleğine girebildi ve silah taşımasına izin verildi?
Medeni bir ülkede yaşıyor olsaydık, bütün bunlar kamuoyunda tartışılırdı. Ancak tartışamıyoruz çünkü bunu tartışırsanız hükümetin hedefine girmeyeceğinizin bir garantisi yoktur.
Normal bir ülkede bu konu parlamentoda tartışılır, gerekirse yasa değişiklikleri bile gündeme gelebilirdi.
Bizde gelemiyor, çünkü böyle bir önerge verilse ne olacağını biliyoruz: AKP – MHP oylarıyla reddedilirdi!
Yunak Devlet Hastanesi'nde güvenlik görevlisi olarak çalışan Hacı Mehmet Akçay, 7 Haziran'da kalp krizi geçiren ve kaldırıldığı Konya Şehir Hastanesi'nde anjiyo operasyonu sonrası yaşamını yitiren annesi Kezban Akçay'ın ölümünden sorumlu tuttuğu kardiyoloji uzmanı Dr. Ekrem Karakaya'yı tabancayla vurarak öldürdü. Akçay ardından, silahın namlusunu başına dayayıp tetiği çekerek intihar etti.
* * *
"Temassız" enflasyonu!
Kredi kartı ya da banka kartlarıyla "temassız ödeme limiti" arttırıldı, cep telefonuma bankadan gelen bir mesajla haberdar oldum.
Artık 750 liraya kadar olan işlemlerimi şifre girmeme gerek kalmadan yapabileceğim.
Yıl başına kalmadan bu limitin 1000 liraya çıkacağını da adım gibi biliyorum.
Temassız işlem limiti 1 Mart 2018 tarihine kadar 50 liraydı.
Bu tarihten itibaren 90 liraya çıkarıldı.
İşlem limiti 18 Mart 2020 tarihi itibariyle 250 liraya çıkmıştı.
Limit 7 Mayıs 2021 tarihinde 350 lira olarak güncellendi.
1 Şubat 2022 gününe geldiğimizde de limit 500 lira olmuştu.
Ve 1 Temmuz 2022 günü, yani son limit yükseltilmesinden 5 ay sonra limit 750 liraya çıktı.
Enflasyonun artışını bir de böyle hesaplayın isterseniz.
* * *
Mübarek Cuma Soruları – 38
Tahmin ettiğiniz gibi hala yanıt gelemedi, çünkü maalesef siyaset öyle tefessüh etti ki bu yüzüne tükürük gelenler "yağmur başladı" diye şemsiye açıyorlar!
Ama yine de soruyor ve yanıt bekliyorum.
1 – Kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz'dan, İçişleri Bakanı Soylu'ya verilmek üzere 10 milyon Euro istedi.
Korkmaz bu amaçla "kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu" da söylüyor.
Bu iddiaya göre Soylu, bir iş adamından avanta 10 milyon Euro istemekle kalmamış, bir de devletin polisini mafya tetikçisi gibi kullanmış!
2 – Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını saklayıp, savcılıklara göndermeyen İçişleri Bakanı, "mafyadan para alan AKP'li politikacıyı" da biliyor ama açıklamıyor.
AKP yöneticilerini ve milletvekillerini de bu durumun hiç rahatsız etmediğini görüyorum. Dışardan size bakanlar her birinizin bu adam olabileceğini düşünebilir, bunu hiç aklınıza getirmiyor musunuz?
"Muhafazakâr hassasiyetlerinize" ne oldu?
Aralarında "bu iş bize bulaşmasın, kimse bu adamı açıklayın kardeşim" diyecek bir babayiğit çıkmıyor.
Üstelik mafya tarafından maaşa bağlanmış AKP'li politikacının adı bir soruşturma dosyasında da var.
Bakan da büyük olasılıkla oradan öğrendi zaten.
Mafyanın maaşa bağladığı politikacıyı savcı neden koruyor? O da mafya politikacısının ortağı mı?
3 – Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hâkim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldırdılar.
Böylece 150 milyon dolarlık malın kaçırılması mümkün oldu.
Adalet Bakanı, yardımcısına bunu nasıl yapabildiğini hiç sormuyor mu?
Savcı ve hâkim bu işi nasıl oldu da yapabildi?
Emir mi aldılar, para mı aldılar?
* * *
Mutlu bayramlar
Mutlu bir bayram geçirmenizi diliyorum.
Bayramı da içine katarak bir yolculuğa çıkacağım.
25 Temmuz Pazartesi günü yeniden birlikte olacağız.
Bu süre zarfında Hafta Sonu yazıları, Oksijen'de yayınlandıktan sonra T24'te de yayımlanacak.
Tekrar buluşana kadar sağlıcakla kalınız.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı”, “Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma”, “Aşktan Sonra Hayat Var Mı”, “Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür” isimli kitapları yayımlandı. “Aşk Herşeyi Affeder mi” isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.
“Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|