15 Nisan 2021

Kendinizi koruyun, devletten bir fayda yok

Böyle bir ülkede yapılması gerekenin ne olduğunu bilim söylüyor: Uzun süreli tam kapanma! Ama bunu yapabilmek için her şeyden önce ülkenin ekonomisinin iyi durumda olması gerek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, boş gözlerle bir cama bakarak "kısmi kapanma" kararlarını açıkladığı günün Covid-19 tablosuna göre Türkiye'de her 3 saniyede 2 kişi Koronavirüs'e yakalanıyordu. (13 Nisan 2021 verisi. Bugün daha da artmış olabilir.)

Ölüm hızı 5 dakikada 1 kişiye yükselmişti.

Türkiye, 100 bin kişiye düşen hasta sayısı bakımından uzak ara dünya lideriydi.

Böyle bir ülkede yapılması gerekenin ne olduğunu bilim söylüyor: Uzun süreli tam kapanma!

Ama bunu yapabilmek için her şeyden önce ülkenin ekonomisinin iyi durumda olması gerek.

Türkiye'nin yöneticileri sıfırı tüketmemize neden oldukları için artık ne fabrikaları kapatmak mümkün ne de küçük esnafı ayakta tutacak destekleri sağlamak mümkün.

Odaklandıkları tek konu, kendilerine biat etmiş ayrıcalıklı bir zengin sınıf yaratmaktı, onu başardılar, Türkiye'yi batırdılar.

Tamam, kimse Türkiye'yi yönetenlerden bir Merkel ya da Boris Johnson performansı beklemiyor ama beğenmedikleri Macron ya da Miçotakis kadar bile olamadıklarını söylemek zorundayım.

Türkiye'nin hastalıktan kırıldığı ve Erdoğan'ın "kısmi kapanma" açıkladığı gün, Birleşik Krallık 97 günlük kapanmanın ardından açılmıştı.

Fotoğrafları görmüş olmalısınız, neşeli insanlar sokaklarda eğleniyor, dans ediyor.

O fotoğrafa iyi bakın hatta mümkünse kağıda basıp saklayın, çünkü aynı tabloyu Türkiye'de çok ama çok uzun süre göremeyeceksiniz.

Çünkü aşılamayı ne zaman tamamlayacağımız tamamen meçhul.

Çünkü onların yöneticileri 3. Faza gelmiş her aşıdan geçtiğimiz Haziran ayında bol bol sipariş verirlerken, bizimkiler "komisyonu kim alacak" sorusunun yanıtını aradıkları için aşı siparişinde geciktiler.

Bizimkiler çok konuşur, az çalışır.

Her gün en az iki yerde konuşmazsa "oh" demeyen bir yöneticimiz var.

Türkiye yaptığı hatalı seçimin faturasını demek ki böyle ödeyecekmiş.

Kendinize mukayyet olun, yöneticilerimizden bizlere bir fayda gelmeyecek, bu da kesin bilgi!

* * *

Virüse akreditasyon vermemişler, rahatlar

Önceki akşam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "yarı kapanma" kararlarını açıklarken "kongreler yapılmayacak" dediğinde, gülmekten yere düşecektim.

Ülkenin dört bir yanında dudak dudağa kongreler düzenle, sonra her şehirden beş altı otobüs vatandaşı doldur Ankara'ya getir, bir tür miting yap, sonra da çık "kongre yok" de!

Bu tür şeyler, otoriter liderlerle dalga geçen filmlerde olur zannederdim, Sacha Baron Cohen'in kulakları çınlasın!

Filmin kahramanı, abartılmış operet generalleri giysisiyle, halkından uzakta bir Saray'da oturur, halkına ne önerdiyse kendisi tersini yapar, biz seyirciler de bu çelişkinin yarattığı duruma güleriz.

Nereden bilirdim, bir gün bunun bir film sahnesi değil, bir "Türk gerçeği" olacağını?

Nitekim dün aynen böyle oldu.

Erdoğan, toplu iftarların yasaklandığını söyledikten sonra gitti, toplu iftara katıldı!

Şehit ailelerini toplamış, yardımcısı, eşleri filan oturmuşlar iftar açıyorlar.

Fotoğrafını görmediyseniz T24'ün bir hizmeti olarak sizlere sunuyoruz.

Tabii şimdi diyeceklerdir ki "herkes aşılıydı, sosyal mesafe de gözetildi, kimse el sıkışmadı, yüksek sesle konuşmadı ki virüs varsa bile yayılmasın cart curt!"

İyi de o zaman biz aşılılar niye toplu iftar yapamıyoruz, üç beş arkadaş buluşup bir lokantada yemek yiyemiyoruz?

Virüs, Saray'a giremez, çünkü Fahrettin Bey'den akreditasyon alamadı, giriş kartı verilmedi diye mi acaba?

Böyle zor günlerde yöneticilerin halka örnek olmaları gerekir.

Halkın canı bir sıkılıyorsa, yöneticinin canı iki sıkılmalıdır ki, vatandaşlar en azından sıkıntının herkes tarafından paylaşıldığını düşünsün.

Vatandaşı olmasak bu ülkede yaşananlara bakıp çok güleriz aslında ama...

* * *

Kendine "önemli insan süsü vermek"

Bu siyah minibüsü Bodrum'da gördüm.

Simsiyah bir minibüs!

Bunlara şimdi daha havalı olsun diye sanırım "VIP araç" deniliyor.

Belli ki "VIP araç" olmak kesmemiş, bir de "kamu aracı süsü verilmiş".

Ön camındaki "çıkartma kalabalığı" bu amaçla yaratılmış olmalı.

En üstte "T.C. Ekonomi Bakanlığı" yazılı büyükçe bir çıkartma var. Resmi bir hava verilmiş, köşesinde amblemler, altında yazılar, numaralar filan!

Hemen altında ay – yıldızlı, Türkiye Cumhuriyeti amblemi olan bir çıkartma daha var.

Onun da altında "TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi" yazılı bir çıkartma daha!

Bunu gören trafik polislerinin ödü kopuyor olmalı: Acaba içinde kim var?

İstediği gibi park eder, istediği hızda gider, emniyet şeridi zaten babasının malı sayılır!

Böyle bir araca ceza kesecek, trafik kurallarına uymasını sağlayacak polis ekibinde mangal gibi yürek olmalı.

Ama işin aslı bu resmi bir araç da değil.

Bir kere Ekonomi Bakanlığı diye bir bakanlık yok Türkiye Cumhuriyeti'nde.

Araç, bir nakliyat şirketinin üzerine kayıtlı, devletle filan da alakası yok, kiralanmış belli ki.

Ben kimin kullandığını öğrendim ama burada yazmayacağım. Kendisine bu sahte "havadan" kurtulmasını tavsiye ediyorum.

Eskiden gazetelerde "kendisine polis süsü veren adam yakalandı" filan gibi haberler çıkardı.

"Kendine önemli insan süsü vermek" diye bir suç olduğunu zannetmiyorum ama şunu söyleyebilirim, ahlaken ayıplanacak bir davranış olmalı.

Yazarın Diğer Yazıları

Alaturka BAAS rejimi böyle oluyor!

Devletin güvenliğinden sorumlu en üst düzeydeki yetkililerin toplantısına AKP Sözcüsü de katılıyor! MİT Başkanı, Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bir konuda iktidar partisinin MKYK’sına giderek sunum yapıyor! Bu nasıl bir devlet? Yanıtı hepimiz biliyoruz aslında...

Savaş ağalarının Bahçeli’ye yanıtı

Kürt siyasi hareketinin desteğini almak üzere Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısına kadar varan bir dizi adım attılar. Başarabilselerdi Anayasa değişikliğinin ardından yine bildiklerini okurlardı ama öyle görünüyor ki PKK bu plana dâhil olmakta isteksiz

PKK, en güçlü döneminde kendisini fesheder mi?

PKK’nın Suriye’de ABD’nin koruması altında olduğu bir gerçek ve Türkiye’nin, bu koruma kalkanı resmen kaldırılmadan, o bölgede ABD askeri ile sıcak temasa girmeden bir askeri operasyon yapabilmesi de mümkün görünmüyor. PKK’nın o bölgede bir tür küçük devletçik kurduğu, etnik temizlik yaparak kontrol ettiği bölgeyi Kürtleştirdiği de bir başka gerçek. Böyle bir durumda Abdullah Öcalan da istese, PKK kendisini lağvettiğini açıklar mı?

"
"