AKP 2023 Haziran’ında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri için hazırlıklara başlamış.
Bu amaçla da “kapsamlı bir rapor hazırlandığı” bildiriliyor.
“Kapsamlı rapor”, tam olarak neleri kapsıyor haberden çıkaramadım ama yarın AKP Genel Başkanı’nın da katılacağı bir toplantıda sunumu yapılacak.
Ebru Karatosun’un Türkiye’de yayımlanan haberinin başlığı şöyleydi: “AK Parti'de seçim hazırlıkları: Gündem EYT ve erken yaşta evlilik.”
EYT kısaltmasının “emeklilikte yaşa takılanlar” olduğunu hepimiz artık biliyoruz.
Erdoğan bu konuda daha önce (16 Kasım 2019) “seçimi kaybetsek bile ben bu işte yokum” demişti.
Şimdi konunun “önemli bir başlık” olarak önüne gelmesine nasıl bir yanıt verecek, gerçekten merak ettim.
Konu “önemli başlık” olarak yeniden gündeme geldiğine göre araştırmaların gösterdiği “erimeyi”, AKP yöneticilerinin ciddiye almaya başladığını da düşünebiliriz.
AKP’nin raporunda öne çıkan “önemli” ikinci konunun “erken yaşta evlilik” olması da dikkatimi çekti.
“Erken yaşta evlilik” dedikleri konu esasen, çocuk yaştaki kızlarla evlenenler meselesidir.
Eskiden bunu açıkça söylemeye utandıkları için bu “erken yaşta evlilik” kavramını icat ettiklerini düşünürdüm.
Ancak artık bunun bir “kötü niyetin ifadesi” olduğu kanaatindeyim.
Bunca eleştiriden sonra bile çocuk yaşta evlendirilen kızlar meselesini hâlâ “erken yaşta evlilik” diye sunmaya çalışmalarını vatandaşları kandırmaya yönelik art niyetli bir isimlendirme olarak görüyorum.
Dertleri çocuk yaşta evlendirilen kızları korumak değil, onlarla evlenen pedofilleri korumak.
Çocuk yaştaki kızlarla evlendiği için hapse giren ya da girmek üzere olan kaç kişi vardır bilemiyorum ama sanırım bir genel seçimde oy kullanacaklar içinde çok çok çok küçük bir sayıya karşılık geliyor olmalı.
Ailelerini değil, sülalelerini de işin içine katsanız, kaç oy olabilir?
Ama ısrarla her vesileyle bu konuyu gündeme getirmeye çalışıyorlar.
Nedenini açıkça söylemiyorlar ancak tahmin edebiliriz:
18 yaşından küçük kız çocuklarını “akıl baliğ oldu” diye küçük yaşta evlendirmeyi dine uygun bulan tarikatların gönlünü hoş edebilmek için!
Bunu açıkça söyleyemedikleri için “erken yaşta evlilik” diye bir türkü tutturmuş, söylüyorlar.
Ne derlerse desinler yaptıkları iş, gözlerini küçük kızlara dikmiş pedofilleri ödüllendirmektir.
***
Sami Bey’e ve Sedat’a veda
“Gazeteci kime denir” sorusunun vücut bulmuş hali, benim için Sami Kohen’di.
Bizim mesleğin topluma bir ayna tutmak olduğuna inanırım.
Gerçeği büyüten ya da küçülten iç – dış bükey değil; ne varsa onu yansıtan düz bir ayna.
Gazeteci, o aynadan yansıyan görüntülerden hoşlansa da hoşlanmasa da orada durup, aynayı tutmaya devam eden kişidir.
Haberin peşine düşen muhabir, yapması gereken işin sadece bu olduğunu aklından hiç çıkarmamalıdır.
Çıkardığı anda gerçeğe ihanet eder.
Sami Bey’in haberleri, yorumları tam anlamıyla böyleydi.
Kuşkusuz ki bu tür bir gazeteciliği “renksiz” olarak niteleyecek çok kişi var aramızda ama işin aslı budur.
Milliyet’te Genel Yayın Müdürü olarak geçirdiğim beş yıl içinde Sami Bey’i yakından da tanıdım.
Annan Planı için yapılan referandumu, Kıbrıs’ın Rum kesiminde Sami Bey ve Yorgo Kırbaki ile birlikte izledim.
Bizim meslek her ne kadar zamana karşı yarışarak yapılıyor da olsa, aylaklığa da çok uygun bir meslektir.
Rum tarafında geçirdiğimiz o bir haftada ekip şefimiz Kıbrıs meselesini ilk gününden beri takip eden tek Türk gazetecisi olduğu için Sami Bey idi.
Nefes almadan çalıştı, bizlere de nefes alma fırsatı vermedi.
Sabah kahvaltıda görevlerimizi dağıtır, ilk baskıya yetiştirmek için haberlerimizi yazmak üzere toplandığımızda da genel bir değerlendirme yapmadan peşimizi bırakmazdı.
Kaybı, mesleğimiz için yeri doldurulması çok zor bir boşluğa neden olacak.
Huzur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin.
Yazıya tam burada nokta koymuşken, T24’te “Gazeteci Sedat Sertoğlu hayatını kaybetti” başlığını gördüm.
Sedat Sertoğlu da tıpkı Sami Bey gibi “dış haberci” idi.
Öteden beri buna bir anlam verememişimdir ama ben de hep bu kalıbı kullandım: Dış haberci!
Biraz gazete yazı işlerinin “dış mandalı” gibi görünen bir vurgulama gibi gelir bana.
Sedat’ı daha önceden de tanırdım ama arkadaşlığımız Sabah gazetesinin dış haberlerini yönettiği döneme denk gelir.
Elinde bazı kağıtlarla koşturup, diğer eliyle gözlüğünü düzeltmesi ve heyecanla bir şeyler anlatması gözümün önünden geçti dün.
Bir haberden heyecanlanmak, o an için onu dünyanın en önemli haberi zannetmek de bizlerin meslek hastalığı sayılabilir.
Sedat da böyleydi.
Ortalama bir gazeteci 10 haberin 4’ünde çılgınca heyecanlanıyorsa, Sedat onunda da heyecanlanır, bazen anlattığı şeyi bitirmeyi başaramadan, öteki habere geçerdi.
Rahmetli dayısı gazeteci İzzet Sedes’i de tanırdım.
“Oğlan çocuk dayıya çeker” derler, galiba öyle olmuştu.
Allah rahmet eylesin, huzur içinde yatsın.