11 Mart 2024

Erdoğan o koltuğu bırakmaz

Erdoğan, dört yıl sonraki seçim için “Putin modeli” bir çıkış düşünmüş olsaydı, yerini bir dönemliğine bırakacağı politikacıyı da bu seçimde görücüye çıkarırdı...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “bu seçim benim için bir final. Bu seçim, yasaların verdiği yetkiyle katıldığım son seçimim” dedi.

Bu sözleri “kalbime bir bıçak gibi” saplanmadı, boğazım düğümlenmedi.

Öte yandan bunu müjdeli bir haber gibi görüp adaklar da adamadım, kutlamak için ziyafet sofraları da kurmadım.

Çünkü biliyorum ve iddiaya da girerim ki bu seçim Erdoğan’ın son seçimi olmayacak.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan

Daha önce de yazmıştım, çok erken bir seçim Erdoğan’ın tabiatına uygun değil ancak seçime çok kısa bir süre kala TBMM’den bir erken seçim kararı çıkarttırıp, yeniden aday olmanın yolunu açacaktır.

TBMM’nin bugünkü aritmetiğinde erken seçim kararı aldırmak için yeterli oyu bulması zor ama seçim çok yaklaştığında bir daha milletvekili olamayacaklarını bilenleri türlü vaatlerle ikna etmesi zor değil. Bay Kemal’in kendisini aday göstersinler diye bol keseden dağıttığı milletvekillerini bu işe ikna etmesi onun için çocuk oyuncağı olur.

Erdoğan, ahir ömründe dua edip, namaz kılarak kabir hayatına hazırlamak için bir kenara çekilecek bir karakter hiç değil.

Zaten politikayı bırakmaktan filan da farkındaysanız hiç söz etmiyor.

Öte yandan partinin genel durumuna ve Erdoğan ailesinin gelecek ile ilgili olası beklentilerine bakınca da Erdoğan’ın bu sözlerinin “oy için gönüllere oynamaktan” ibaret olduğunu söylemek de mümkün.

Erdoğan, dört yıl sonraki seçim için “Putin modeli” (*) bir çıkış düşünmüş olsaydı, yerini bir dönemliğine bırakacağı politikacıyı da bu seçimde görücüye çıkarırdı.

Bunun yapılacağı en iyi yer de İstanbul olurdu ki geleceğin iki Cumhurbaşkanı adayı, bu seçimde karşılaşırlar ve Erdoğan kafasındaki planın doğru olup olmadığını bu seçimde test etmiş olurdu.

Murat Kurum bu çapta bir parti görevlisi değil.

Ve Erdoğan o kadar baskın bir politikacı ki zaten artık AKP diye bir partiden de söz etmek kolay değil. Erdoğan varsa var, Erdoğan yoksa yok.

O partinin Erdoğan çevresindeki ilk halkası bu gerçeği bizlerden daha iyi biliyor olmalı. Gerekirse jiletleri bileklerine dayarlar, “gidersen keseriz” deyip Erdoğan’ı yine de bırakmazlar.

Nitekim Bekir Bozdağ, “TBMM’nin alacağı bir erken seçim kararıyla” Erdoğan’ın yolunu açabileceğini fısıldadı bile.

Öte yandan “bırakma” diye Erdoğan’ın eteğine yapışacaklar listesinin ilk sırasına ailesini de yazmak lazım.

“Eski Cumhurbaşkanının çocuğu” olmak başka, “Cumhurbaşkanının çocuğu” olmak başka.

Kamu kaynaklarıyla kurulup, sefası sürülen sözde vakıfların olanaklarını dağdan gelip, bağdakini kovacak olana kaptıracak değiller ya?

Ve kuşkunuz olmasın ki Erdoğan da çok iyi biliyor ki “ben gelene kadar koltukta otursun” diye oraya konulan herkes sonunda o makamın gereklerini yerine getirmek için dayanılmaz bir istek duymaya başlıyor.

“Emanetçi” diye koltuk emanet edilenler, bir süre sonra kendilerini o koltukların gerçek sahibi zannediyorlar ve öyle davranıyorlar.

Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.

Erdoğan, Davutoğlu ile yaşadığı deneyimi de hâlâ hatırlıyor olmalı.

Yani üzülenlerin üzülmesine gerek yok, boşa sevinç gösterileri de gerekmez: Erdoğan, ilahi bir engelle karşılaşmaz ise seçim kaybetmeden koltuğu bırakmaz.

* * *

Avrupa’yı istikrarsızlıktan koruyan lider!

Türkiye göçmenler için hedef ülke haline dönüşünce Erdoğan, Avrupa'yı istikrarsızlıktan korumuş ama Türkiye'yi istikrarsızlığa açık bir ülke haline getirmiş oldu
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Antalya Diplomasi Forumu'nda

Macaristan Başbakanı Viktor Orban geçtiğimiz hafta Antalya’da yaptığı konuşmada şunu söyledi:

“Türkiye olmasaydı şu anda Avrupa, AB ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olurdu. Erdoğan bir yerde Avrupa kıtasını kurtardı.”

İnsanın göğsü gururla kabarıyor tabii, ne de olsa bizim Cumhurbaşkanımız, tek başına Avrupa’nın istikrarını korumayı başarmış ve bir yabancı devlet adamı da minnetle bunu ifade ediyor.

Avrupa neden istikrarını kaybedecekmiş de Erdoğan bir hamlesiyle bunu bertaraf etmiş?

Bunun yanıtı belli: Göçmenler için Türkiye’nin “ara durak” olmaktan çıkıp, hedef ülke haline dönüşmesi.

Şu anda Türkiye’de 3 milyon 180 bini Suriyeli geçici sığınmacı olmak üzere 4 milyon 643 bin göçmen yaşıyor.

Suriyeli sığınmacı sayısının fazla olması normal, ülkelerinde bir iç savaş çıktı ve onlar da yapabilecekleri ilk şeyi yapıp komşu ülkelere; Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a kaçtılar. Türkiye’deki sığınmacı sayısı Ürdün’dekinin iki katı kadar.

Araştırmalar gösteriyor ki bu sığınmacıların yüzde 20 – 25 kadarının geri dönebilmesi mümkün olacak geri kalanlar Türkiye’nin yerleşik nüfusuna eklenecek.

Belli bir süre içinde çoğunluğunun vatandaşlığa geçmesi de söz konusu olacak.

Zaten unutmamak gerekiyor ki Suriyelilerin yarısı 18 yaşın altında ve çoğunluğu Türkiye’de doğdu, Suriye diye bir ülkeyi görmediler, hatırlamıyorlar.

Afganistan’dan Türkiye’ye yönelik göç, Taliban’ın yönetimi devralmasıyla hızlandı ve yasa dışı göç olduğu için tam sayıyı gerçekte kimse bilemiyor.

Türkiye bu göçmenlerin topluma entegrasyonu ya da uyumu için herhangi bir program uygulamıyor.

Eğitim çağında kaç Afgan var bilmiyoruz ama Suriyeli çocukların üçte birinin eğitim olanağına kavuşmadığını biliyoruz.

Eğitilmemiş, bir meslek sahibi olamamış, Türkiye toplumunun şartlarına uyum sağlayabilmeleri için gerekli herhangi bir programa tabi tutulmamış göçmenlerin gelecekte Türkiye’nin istikrarı için tehlikeli olabileceğini söyleyenlere ırkçı damgasını kolayca yapıştıranlar var ama bunun ırkçılık ile ilgisi yok.

Bu soruna dikkat çekilmesini “ırkçılık” suçlamasıyla engellemek, sorunu büyütüyor, hükümetin uyum ve eğitim sorunlarını çözmek için yapması gerekenlerin konuşulmasını engelliyor.

Erdoğan da Avrupa’yı olası bir istikrarsızlıktan koruyan ancak Türkiye’yi bu tür istikrarsızlığa açık bir ülke haline getiren bir lider olarak Avrupalıların alkışını hak ediyor.


(*) Putin modeli: Putin’in bir dönem için Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı’nı Başbakanı Medvedev’e bırakıp, Başbakanlık grevini üstlenmesi ve dönem sonunda Medvedev ile görevleri bir kez daha değişmeleri. 

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Sivil siyaset” daha ne yapsın?

Takılmış plak gibi hep aynı şeyi çalıyor: Sivil Anayasa, sivil Anayasa! Mevcut olanın neresini “askeri” buluyor, onu söylemiyor. Aslına bakarsanız tek bir derdi var: Bugünkü tek adam rejimini kalıcı hale getirebilmek!

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?