08 Mart 2024

Erdoğan'ın "tapulu arazisine gecekondu" siniri!

Bu seçimden güçlenerek çıkacak YRP, Erdoğan'ın dört yıl boyunca kabuslar görmesine de neden olabilir

Muhalefet cephesindeki bölünmeye ve her türlü iktidar olanağının seçim için seferber edilmiş olmasına rağmen araştırmalarda Murat Kurum'un, Ekrem İmamoğlu'na hâlâ yetişememiş olması Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sinirlerini bozmaya başlamış.

Bunun belirtileri de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Sinirleri bozuk, çünkü Ekrem İmamoğlu'nun bir kez daha seçimi kazanması demek Erdoğan'ı üçüncü kez yenmesi demek.

"Yenilmez Erdoğan" imajı ve karizmasının bunu kaldırabilmesi mümkün değil.

Kurum'u o buldu ve aday gösterdi ancak gösterdiği aday Ekrem İmamoğlu ile yarışamıyor.

Ankara'da da Mansur Yavaş'a karşı kazanamayacakları, seçime üç hafta kala AKP'liler tarafından bile içselleştirilmiş durumda.

Ortaya çıkıyor ki "odunu aday göstersem seçtiririm" dönemi, Erdoğan için geride kalıyor.

Bu tablonun ortaya çıkmasının sorumlusu ise doğrudan doğruya kendisi.

1 – Parti içinde kendisinden başka güç görmeye tahammülü olmadığı için kendisi açısından tehlikesiz gördüğü silik isimleri aday gösterdi.

2 – Bir dönem kendisini iktisatçı zannederek yaşam şartlarını özellikle dar gelirliler açısından çok ağırlaştırdı.

3 – Cumhurbaşkanlığı seçimi için kurduğu ittifakı koruyamadı; benzer bir tabana hitap eden ve yükselmekte olan YRP'yi ittifakta tutabilecek manevra yeteneğini gösteremedi.

Kuşkunuz olmasın ki kendisi de bunların farkında ve bu sinirlerini daha da bozuyor olmalı.

Nitekim, işi YRP lideri Fatih Erbakan'a "habis Zübük" demeye kadar da vardırdı.

Zübük tiplemesi, bu çerçevede Fatih Erbakan'ı tanımlamaya uygun değil aslında.

Çünkü "Zübük tipi politikacı" örnekleri AKP'de daha çok, acaba onlar da bu benzetmeye alınmışlar mıdır diye merak etmedim de değil.

Tabii politikacıların birbirlerine meydanlarda söyleyebildikleri şeyleri, normal insanlar birbirlerine söylemiyorlar.

Politikacılardaki "utanmazlık geni" bunu kolaylaştırıyor olmalı ki birbirlerine her şeyi söyleseler bile günün birinde bir de bakıyorsunuz el ele vermişler.

Elbette Fatih Erbakan'ın da Devlet Bahçeli, Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş'un geçtiği yoldan geçeceğini iddia etmiyorum. Sadece "geçebilir ve geçerse yadırgamayın" demek istiyorum, bu işler böyle yürüyor çünkü.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Malatya mitinginde konuştu.

Erdoğan'ın YRP'ye ve ismini anmadan da olsa Erbakan'a verip veriştirdiği konuşmasından şu bölümün altını çizdim:

"Kendileri kazanmak değil bize kaybettirmek için çalışan partiler ortaya çıktı. Hem bize kaybettirmek için çalışıp hem çeşitli beyanlarla gölgemizde yürümeye çalışanlara müsaade etmeyiz. Millete hiçbir katkınız olmayacak, sadece yalan yanlış̧ konuşarak siyaseti domine etmeye çalışacaksınız. Bunun adı siyasi şantajcılıktır. Türkiye bugüne kadar ne çektiyse Zübük siyasi tiplerinden çekmiştir. Milletimizin sandıkta ne siyasi şantajcılara ne Zübük siyasetçilere itibar etmeyeceğine inanıyorum. Son dönemde bu habis siyaset tarzı yeniden hortladı."

Kızgınlığın derecesini gayet iyi gösteren sözler bunlar.

"Zübük" diyor, "gölgemizde yürümeye çalışanlar" bağlamında "it" diyor, "şantajcı" diyor, "habis" diyor, diyor da diyor!

Ve bütün bunların da altında yatan "tapulu arazime gecekondu yaptırmam" zihniyeti!

Bu kavramı Türk siyasetine kazandıran rahmetli Süleyman Demirel'di.

12 Eylül'den sonra "seçimli nispi demokrasiye" geçilmesi sürecinde eski Adalet Partisi'nin oylarına talip olacakları belli olan partiler için söylenmişti.

O tarihte hakkındaki "siyaset yasağı" hâlâ devam eden Demirel bu sözleriyle o kesimin oylarının asıl sahibinin kendisi olduğunu anlatmak istiyordu.

Erdoğan da bu tavrıyla Süleyman Demirel'i andırıyor.

İslami hassasiyetleri öne çıkan muhafazakârların oylarını kendine ait görüyor. Tıpkı imam hatip okullarını, partisinin arka bahçesi olarak görmesi gibi.

Ve şimdi birilerinin de ortaya çıkıp bu kendine ait gördüğü oylara talip olmasından ve bunun bir bölümünü de alacaklarının ortaya çıkmasından rahatsız.

Sinirinin bir nedeni de bu ve yukarıda da söylediğim gibi onlara sinirlendiği kadar, bu işi zamanında bitiremediği için kendisine de kızıyor.

Davutoğlu ve Babacan parti kurarken bu kadar sinirli değildi. Davutoğlu'nu kendisine rakip olarak zaten görmüyordu, Babacan'ın daha merkezdeki oylara gözünü diktiğinin farkındaydı.

Numan Kurtulmuş'u, kendisi hakkında söylediklerini yutarak yanına çekmeye çalışırken de benzer bir duyguyla hareket etmişti. Kurtulmuş'un, Millî Görüş geleneğinden gelenler nezdinde politik bir değeri olduğunu düşünmüştü.

Benzeri bir operasyonu Saadet Partisi için Oğuzhan Asiltürk üzerinden gerçekleştirecekti ancak rahmetli Asiltürk'ün ömrü vefa etmedi.

Erdoğan için bu yarış, 4 yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim için de büyük bir anlam ifade ediyor.

Bu seçimden güçlenerek çıkacak YRP, Erdoğan'ın dört yıl boyunca kabuslar görmesine de neden olabilir.

Yeniden Refah Partisi'ne yükleneceği bir döneme giriyoruz.

* * *

Newroz Pîroz Be!

Ankara'daki gazeteci arkadaşlarımızın izlenimleri o ki AKP kurmaylarına göre İstanbul seçimini kazanabilmeleri, YRP oylarının azalması, DEM Parti oylarının yükselmesi ile mümkün.

Geçen gün Ankara'da bir gazeteci arkadaşım, AKP yöneticilerinin Kurum'un seçim kazanma formülü olarak "YRP'nin yüzde 3'ün altında, DEM Parti'nin yüzde 6'nın üstünde oy almasının nasıl sağlanabileceğinin" konuşulduğunu anlattı.

Eğlenceli bulduğumu itiraf etmeliyim.

Düşünün birtakım AKP yöneticileri seçimde YRP'nin oyları azalsın, DEM Parti'nin oyları artsın diye çalışacaklar!

Nereden nereye diyeceğim ama siyasette bunlar normal işler.

Anormal olan seçimlere giren ve halkın oylarıyla temsilcileri parlamentoya, belediye meclislerine, başkanlıklarına seçilen siyasi partilerin meşruiyetlerini tartışmaktır.

Radikal'i yönettiğim günlerde birlikte çalıştığımız meslektaşım Deniz Zeyrek, dün Sözcü'deki köşesinde bu konuyla ilgili kulis bilgilerini paylaştı.

"AKP'lilerin yaptıkları değerlendirmeye göre DEM Parti yüzde 4'ü geçer, YRP yüzde 3'ün altına düşerse İmamoğlu'nun işi zorlaşabilir, Kurum'a şans doğabilir" diye yazdı.

AKP'li yetkililer DEM Parti'nin güçlü adayına karşın oyunu hâlâ yeterince yükseltememiş olmasını medyadaki görünürlüğünün azalmasına bağlıyormuş.

Onun için de 21 Mart günü kutlanacak olan Nevruz bayramında DEM Parti'nin özellikle İstanbul'da büyük bir Nevruz mitingi kutlamasına yol verilecekmiş.

Nevruz mitingiyle Kürt seçmenin nabzının yükseltilip, 31 Mart'ta sandığa gittiklerinde o yüksek nabızla kendi partilerine oy verecekleri hesaplanıyormuş.

AKP'liler böyle düşünürler ama bunu yaparlar mı, bunu göreceğiz.

Zamanında yine oy için "megri megri" diye ağıt yakıldığına da tanık olduğumuz için bu mümkün olabilir.

Yandaş medyanın nabzını tutarak, bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini üç – beş gün içinde anlayabiliriz.

Bu vesileyle peşin peşin ben de Nevruz'u kutlayayım:

Newroz Pîroz Be! (Kürtçede, "Nevruz kutlu olsun" anlamına geliyor.)

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

Suriye’nin artık zamana ihtiyacı var

HTŞ lideri Colani’nin “değiştik, eskisinden farklıyız” iddiasını ortaya koyabilecek fırsatı bulabilip bulamayacağı da şu an için belirsiz. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun içinde yer alan grupların da “demokrasi aşkıyla” yanıp tutuşmadıklarını söyleyebiliriz. Yani Suriye’de taşların yerine oturması için önümüzde çok zaman var

"
"