23 Kasım 2020

Erdoğan, Bahçeli vesayetinden kurtulamaz

Biliyor ki tek adam olma hevesiyle balıklama atladığı bu sistemde yeniden seçilebilmek için MHP ile kurduğu koalisyonu bozmaması gerekiyor. Bülent Arınç’a "fitne çıkarma" demesi kolay, çünkü onun siyasi gücü yok. Ama Bahçeli’yi pamuklara sarıp, kollaması gerekiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yattı, kalktı ve yüzünü tekrar Avrupa Birliği'ne dönmeye karar verdi.

"Geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz" dedi.

Erdoğan'ın daha önce de benzer sözler söylediğini hatta "AB'ye giriyoruz" heyecanıyla gündüz vakti havai fişekler bile attırdığını biliyoruz.

15 gün sonra bunun tam tersini de söylerse yadırgamayız, çünkü daha önce de yaptı.

İşim siyasi fal açmak değil ama bu "geleceği Avrupa ile tasavvur etme" çıkışı samimiyse, yakın gelecekte Cumhur ittifakı'nın dağılacağını da söyleyebilirim.

Bu durumda bir soru: Erdoğan, MHP'yi kızdırıp, koalisyonu dağıtacak her hangi bir konuda serbestçe hareket edebilir mi?

Erdoğan'ın, durduk yerde Avrupa Birliği'ni hatırlamasının kuşkusuz ki "duygusal nedenleri" var.

Bu ilişki konusunda bazı adımlar atılmazsa, Almanya'nın son kez başkanlığını yapacağı AB zirvesinde bir takım yaptırımlar ile karşılaşmamız olası.

Ve bu yaptırımlar, zaten son hızla duvara doğru yaklaşırken fren yapmaya çalışan ekonomimizin frenlerini patlatabilir.

Ve Türkiye'nin, AB ile ilişkilerini iyileştirebilmesi için yapması gereken çok şey var.

Bunlar da bugünden başlayarak, zirvenin yapılacağı 10 – 11 Aralık gününe kadar da çözülebilecek şeyler değil.

O tarihe kadar göstermelik bir "demokratik açılım" havası yaratarak bu sorunların çözümü için zaman kazanabileceğini düşünüyor olmalı.

Hukuk ve demokrasi reformlarından söz etmeye başlamasının başka bir nedeni yok.

Daha önce kısmen işe yarayan bu politika değişikliğinin bu kez sonuç verebilmesinin önünde artık iki engel var:

1 – Türkiye ile ilişkiler, Yunanistan, Fransa gibi AB üyeleri için de bir "iç politika" meselesi ve karşılıklı bağrışmak o ülkelerde de sağ popülist politikacılar için artık siyaset yapma yöntemi.

2 – Koalisyonun küçük ortağı bırakın demokratik ve hukuki reformlardan hazzetmeyi, yeniden güç toplama çabasındaki suç örgütü yöneticisinin, ana muhalefet liderini "kazığa oturtmakla tehdit etmesinden" bile mutlu.

Bülent Arınç'ın geçtiğimiz hafta Habertürk'te yaptığı "demokratikleşme" çıkışına ilk yanıtın Devlet Bahçeli'nin basın danışmanından geldiğini hatırlatayım.

Nitekim Erdoğan dün "Cumhur İttifakı'nın gidişinden memnunuz" diye özel olarak bu konuya vurgu yapma ihtiyacını da hissetti.

"Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz" dedi.

Bülent Arınç'ı "fitne ateşi yakmaya çalışmakla" suçlayarak Devlet Bahçeli'ye bir mesaj vermeye çalışıyor.

Bahçeli'nin sinirlenip masayı devirmesinden ölesiye korkuyor olmalı.

Çünkü biliyor ki tek adam olma hevesiyle balıklama atladığı bu sistemde yeniden seçilebilmek için MHP ile kurduğu koalisyonu bozmaması gerekiyor.

Bülent Arınç'a "fitne çıkarma" demesi kolay, çünkü onun siyasi gücü yok.

Ama Bahçeli'yi pamuklara sarıp, kollaması gerekiyor.

Bahçeli'nin sahip çıktığı kabadayıya sesini çıkaramıyor olmasının nedeni de bu.

Biliyor ki günün birinde onun hizmetlerine de ihtiyaç duyabilir.

Devlet Bahçeli de bunun farkında, deyim yerindeyse Erdoğan iktidarı üzerindeki vesayetinin tadını çıkarıyor.

Onun için Erdoğan yakında yine "Eyyy Avrupa" nutuklarına başlarsa hiç şaşırmayın derim.

Avrupa Birliği'nde de ona bu fırsatı vermek için yanıp tutuşanların sayısı da bu kadar çokken bu kaçınılmaz gibi geliyor bana.

* * *

Artık heyecanlandıramıyor

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Isparta, Burdur, Gümüşhane, Kastamonu ve Sinop kongrelerine internet üzerinden katıldı ve bir konuşma yaptı.

Konuşmasında "evlatlarımıza miras olarak büyük ve güçlü Türkiye'yi bırakacağız. Bunu yapacak olan sizlersiniz" dediğinde salonlardan kuvvetli bir alkış bekledi ama tıssss!

Bunun üzerine "eskiden Gümüşhane'nin, Burdur'un, Isparta'nın salonları sürekli olarak alkışlarla inlerdi. Dolayısıyla bunu her an görmek, yaşamak arzusu içerisindeyiz" deyince, salonlarda toplanan ve Erdoğan'ın konuşmasını deyim yerindeyse uyuklayarak dinleyenler ayağa fırladılar, alkış kıyamet koptu!

Erdoğan, 13 Kasım günü Tekirdağ Şehir Hastanesi açılışında kurdele kesilirken kalabalıktan alkış gelmeyince, "bu ne ya ölü toprağı serilmiş üstünüze, Allah Allah" diye söylenmişti.

18 yıldır iktidarda olan bir partinin, iktidarın ilk yıllarındaki heyecanı yaşayabilmesi kolay değil tabii.

Ancak bunun nedeni, partililerin heyecanlarını kaybetmelerinden çok, parti adına iktidar gücünü kullananlarda aranmalı.

18 yıldır neredeyse kesintisiz bütün konuşmalarını okudum. Biliyorsunuz "o ses" bana çok sinir bozucu geliyor, o sahte vurgulara, "ayın çatlatmalara" tahammülüm yok. Ancak işim gereği mecburen okuyorum.

"Şahsına" şunu haber vermeliyim ki uzunca bir süredir yeni bir şey söylemiyor.

18 yıldır, tek başına iktidarda olan bir kişinin "cek – caklı" hikâye anlatması, insanları heyecanlandırmıyor.

Kongrelerdeki üyeler, kentlerindeki hayatın içindeler ve o hayatın ekonomik ve sosyal açıdan ne kadar tatsız hale geldiğinin de birinci elden farkındalar.

Erdoğan ne kadar "bunu yapacak olanlar sizlersiniz" diye gaz vermeye çalışırsa çalışsın, parti üyeleri biliyorlar ki Erdoğan'ın kurduğu oligarşik parti yapısının içinde kendilerine yer yok.

İl ve ilçe başkanlarının kim olacağına Ankara'da küçük bir grup içinde karar verildiğini ve rollerinin tayinine karar verilen o kişileri seçmekten ibaret olduğunu da biliyorlar.

Ve Erdoğan da artık heyecan yaratacak yeni hikâye yaratabilecek durumda değil.

Üç gün önce "reform" yapacaktı, Bahçeli dişini gösterince hıncını Bülent Arınç'tan çıkarmak zorunda kaldı.

Yazının sonu Mevlana'dan gelsin:

"Dünle beraber gitti, cancağızım,

Ne kadar söz varsa düne ait.

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan niye “kambura yatıyor?”

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor? Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor. Barolara dava açılıyor. Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor. Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum

Müstemleke valisi mi, büyükelçi mi?

Suriye gibi ilişkilerimizi son derece hassasiyetle yürütmemiz gereken bir ülkeye meslekten bir diplomat bulunup da tayin edilememiş olması tuhaf... Türkler, Arapların ağabeyi değil. Suriye gibi yeniden ayağa kalkabilmek için yolun başında olan bir ülkeye, daha ilk günden Osmanlı güzellemeleri yapmak, akıllı bir dış politika değildir

“Şeytan” bu cinayetin neresinde?

Sinan Ateş cinayeti “ben bir suç örgütünün eseriyim” diye bağırıyor ama mahkeme heyetinin kulakları ağır işitiyor. Bir örgüt var, o maktulün “ipini çekmeye” karar veriyor ve ip çekiliyor! Hepsi biliyorlar ki bu örgüt, hapishanede yattıkları sürece onlara iyi bakacak, Yargıtay kararı bozunca da hepsi sokaklara geri dönecekler. Bunu beceremezlerse, hapishaneden firar ettiklerini duyarız

"
"