Ticaret Bakanlığı ekipleri beş ilde eş zamanlı olarak halleri bastı.
Baskınlarda çok sayıda suç aleti ele geçirildi. Kutular içine istiflenmiş durumda patlıcanlar, biberler, domatesler tespit edildi.
İşin ilginci soğanların, patateslerin ve sarımsakların kutulanmadığı, tam tersine çuvallara tıkıştırıldığı da ekiplerin tespitleri arasında.
Ticaret Bakanlığı ekipleri, ele geçirilen suç aletlerini “natürmort” şeklinde bir masanın üzerine dizdiler. Patlıcanlardan oluşturulmuş “Ticaret” yazısı dikkatleri çekiyordu.
Sıkmalık portakalların ise yaz aylarında silah olarak kullanılmak üzere soğuk hava depolarına kaldırıldığı belirlendi.
Yukardaki ilk cümle dışındakileri ben uydurdum. Ancak yakın zamanda buna benzer haberler okuyacağınızı şimdiden söyleyebilirim, alışın diye yazdım.
Çünkü Reis “bağırıp, çağırmaya” başladı. Bunu ben söylemiyorum, kendisi şöyle anlattı:
“Bu hafta sonu İstanbul Çengelköy'de vatandaşlarıma beraber oldum. Orası yalnızca çayı yapar. Yanında tost vesaire bunları yapar ama herkes oraya kendi yanında böreğiyle vesairesiyle gelir. Orada bunları yer. Oturduk, resimler çektirdik, sohbetler yaptık falan yüzlerce kişi oraya yoğun şekilde geldiler. Kimsenin baktım ki hiç çarşıdan pazardan bahsettiği yok. Herkes orada halinden memnun. Şikayetleriniz nedir filan falan dediğim zaman, o zaman biraz dökülüyorlar. Çok enteresan, bana ‘Marketlerin fiyatları birbirini tutmuyor. Bunlara biraz bağırdınız, çağırdınız ama biraz daha bağırın’ dediler.”
Nitekim bu bağırıp – çağırma esaslı ekonomi politikasının sonucu olarak da Ticaret Bakanlığı ekipleri halleri bastı.
Damat Bakan ile birlikte, sebze – meyve fiyatlarındaki artıştan “Türkiye ekonomisini çökertecek gizli güçleri” sorumlu tutma yarışındalar.
Oysa daha düne kadar gazetelerinde, televizyonlarında bu artıştan Antalya’daki kötü hava koşullarını sorumlu tutuyorlardı.
Şimdi ondan vazgeçtiler, daha büyük bir komplo olduğuna inanmamızı istiyorlar.
Böyle düşündükleri için de “bağırıp çağırarak” fiyatları düşürebileceklerini, halleri basarak ucuzluk sağlayabileceklerini zannediyorlar.
Birazcık iktisat mürekkebi yalamış herkes bilir ki ekonomik sorunların çözümü, ekonomik kararlarla gerçekleşir. Polisiye tedbirler ekonomide sökmez.
Hal yasasını çıkaracaklarını, üretici haliyle, tüketici hali arasındaki aracıların kaldırılacağını söylüyorlar.
16 yıldır iktidardayken bunu neden yapmadıkları ayrı bir soru.
Zincir marketlerin aracıları ortadan kaldırdıkları halde fiyatlarını neden düşüremediklerini incelemek aklınıza geliyor mu?
Kötü kalpli oldukları için mi sebze – meyveyi pahalı satıyorlar, yoksa o fiyatların arkasında başka iktisadi nedenler mi var?
Tarımsal üretimin finansmanında, aracı ve komisyoncu etkin olduğu sürece hal yasasında ne yazarsanız yazın, işe yaramaz.
Ziraat Bankası’nın olanaklarını futbol kulüplerine, gazete – televizyon satın alacak yandaşlara kullandırmaktan vazgeçerek işe başlayabilirsiniz.
***
Organize işler bunlar
Yılmaz Erdoğan’ın son filmi “Organize İşler 2: Sazan Sarmalı” seanslarından önce sinemalarda gösterilen Saadet Partisi’nin tanıtım filmi yayından kaldırıldı.
Bu film, ünlü dolandırıcı Sülün Osman’dan yola çıkarak, günümüzdeki “organize işlere” göndermeler yapıyordu.
Yasaklanmadan izleyin, eşe dosta da gönderin ki reklam şirketine baskı yaparak bu kararı aldıranların çabaları boşa çıksın.
Filmin yayından kaldırıldığını SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu duyurdu. Kendisine yayından kaldırma ile ilgili hiçbir gerekçe de gösterilmediği anlaşılıyor.
İyi Parti’nin 24 Haziran seçimleri sonrasında kazandığı “hazine yardımı alma hakkı” da Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilileri tarafından gerekçesiz olarak engelleniyor.
Bu engellemeyi yapan memurun ödüllendirilerek Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir daireye müdür yapıldığını da partinin İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu tarafından açıklandı.
Öyle görünüyor ki YSK’nın seçimlerde eşit yarışı sağlama görevinden gönüllü olarak vaz geçmesi yetmemiş, şimdi de partilerin faaliyetlerini kısıtlamaya, sınırlamaya yönelik hareketler içindeler.
Eksikli demokrasimizin tek düzgün işleyen tarafı serbest ve dürüst seçimlerdi. Belli ki o bile fazla gelmeye başlamış.
***
Salda’yı zaten kurutmak üzereler
“Türkiye’nin Maldivleri” diye anılan Salda gölüne Millet Bahçesi yapılacağını Çevre ve Şehircilik Bakanı açıkladı.
Salda Gölü, özel çevre koruma bölgesi ilan edilecek ve 300 bin metrekare genişliğindeki bir alan deyim yerindeyse “piknik yeri” yapılacak.
Bunun yanı sıra bungalov evler yapılıp, kiraya verilecek. Konser, festival gibi etkinlikler için özel alanlar yaratılacak.
Salda gölüne çok yıllar önce lisede öğrenciyken bir grup arkadaşla gitmiştim. Bembeyaz bir kumsal ve rüya gibi bir mavi rengi vardı.
Şimdi belli ki yeni rant alanları yaratmak için bir faaliyet var.
Çevreciler bu türden girişimlerin gölü yok edeceğini söylüyorlar ama dinleneceğini hiç sanmıyorum.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) 2016 yılında Salda Gölü’nü besleyen su kaynaklarının üzerine sulama amaçlı gölet yapma kararı almıştı.
Kayadibi Göleti ve Sulamasına Ait Malzeme Ocakları Projesi, sadece Salda’yı besleyen kaynakların bir gölette toplanmasını değil, aynı zamanda bu amaçla bölgede taş ocağı kurulmasını da kapsıyor.
2016’da çevrecilerin itirazı üzerine Isparta İdare Mahkemesi ÇED raporunun gerekli olmadığına karar vermişti.
Danıştay bu kararı geçtiğimiz yılın Aralık ayı sonunda bozdu ama bu arada gölet çoktan inşa edilmişti.
Böylece Salda gölü kaynaklarından beslenen gölet sayısı üçe çıkmış bulunuyor.
Onun için Çevre ve Şehircilik Bakanı’na önerim şu: Boş yere masraf edip Millet Bahçesi, bungalovlar filan inşa etmeyin. Bu göl yakında zaten kuruyacak. Yandaşlara vereceğiniz ihalelerden para kazanmak mümkün olmayacak.
İnanmıyorsanız Göller Bölgesi’ndeki diğer göllerin başına gelene bir bakın.
Burdur Gölü kurumak üzere, Akşehir Gölü’nün önemli bir bölümü artık çöl. Salda’da zaten kirlilik tehlikesi zirve yapmış durumda.
Millet Bahçesi fantezileriyle uğraşmak yerine, bu gölleri kurtaracak projeler yapmaya ne dersiniz?