Sürekli yükselen döviz kurlarındaki durumu soran gazetecilere, Hazine ve Maliye’den sorumlu Damat Bakan şöyle yanıt verdi:
"Kur benim için hiç önemli değil, ben hiç işin o tarafına bakmıyorum. Sanayi sağlam, üretim tarafı sağlam. Kur meselesinden göreceksiniz, en karlı çıkan biz olacağız, çünkü artık kurun kontrolü bizim elimizde."
Bu sözlerden anladım ki Damat Bakan, bütün tasarruflarını dolara yatırmış.
"En kârlı çıkan biz olacağız" dediğine göre, öyle olmalı.
Bundan zaten kuşkulanmıştım.
Çünkü daha önce de döviz fiyatları böyle çıldırdığında Kayınpeder Erdoğan, herkesi elindeki dövizi satıp, Türk Lirası’na çevirmeye çağırmıştı, hatırlarsınız.
10 Ağustos 2018 günü, Gümüşhane çevre yolunun açılış törenindeydi ve aklı olanın yastık altındaki dövizini bozdurması gerektiğini söylemişti.
1 dolar, 5 lira 73 kuruştan gidiyordu.
O gün Erdoğan’a inanıp 100 dolarını bozduran, dün o parayla ancak 73 dolar alabildi.
O günlerde Erdoğan’a inanıp kaç kişi dövizini bozdurdu, bilemiyorum.
Çok olmadıklarını tahmin etmemiz zor değil çünkü en cahilimiz bile belli ki bu işlere Damat Bakan’dan daha çok hakim.
Berat Albayrak, belli ki bu sözleri akşam evde de tekrarlıyor ve kayınpederini ikna edebiliyor.
Bakan değil, adeta Tatlı Cadı!
TÜİK’e emir veriyor, soruları değiştirtiyor, Türkiye bir anda geleceğe ümitle bakan insanların ülkesi oluyor.
Küçük bir kalem oynattırıyor, enflasyon tek haneye iniveriyor.
Bir kaş işaretiyle işsizliği azaltabiliyor mesela.
Tabii bu durumda en zor iş, onun bu yaptıklarını takip etmek ve yağlayıp, ballayarak vatandaşa satmak durumunda olan yandaş gazetecilerin işi.
Mesela bankaların "aktif rasyosunu" düşürme kararı dün havuz gazetesinde "BDDK’dan bankaları rahatlatan karar" başlığıyla duyurulmuştu.
Aynı gazete, bu kararın tam tersi ile ilgili haberi, beş ay önce şöyle vermişti:
"Bankalara kredi ayarı –BDDK’nın kararıyla reel sektörün krediye daha kolay ulaşmasının yolu açılıyor."
Aktif rasyosu kararı o zaman mı doğruydu yoksa şimdi yapılan mı doğru?
Bunun hiç bir önemi yok.
Önemli olan kararın Damat tarafından alınmış olması.
Yağcılardan biri şöyle yazmış dün: "Yani alınan rasyonel kararların Türkiye’ye özgü, esnek olması da ön plana çıkıyor."
O kadar esnek ki çekiyorsun, çekiyorsun ve birden bırakıyorsun aynı yere geliyor. Bu arada Merkez Bankası’nın kasası da boşalıveriyor!
Bu arada şunu söylemeyi de ihmal etmiyorlar: Atılan bu adımlar normalleşme adımlarının devamı mahiyetinde!
O zaman şunu mu anlamalıyız: Daha önce atılan adımlar anormalleşme için mi atılmıştı?
Yoksa, Damat Bakan’ın ekonomi yönetimi zannettiği şey, Nasreddin Hoca’nın eşeği kaybettirip, sonra buldurma yöntemi mi?
* * *
Ne diyeceğini bilemediği için top çeviriyor
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "seçim sisteminde değişiklik olacak mı" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Bu tartışmalar zaman zaman oluyor, bu düzenlemelerin 2023 yılına kadar olacağını düşünüyorum. Parlamenter sisteme göre düzenlenmiş bir iç hukuk sistemi var, bunun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine göre düzenlenmesi gerekli, yeni sisteme göre alt düzenlemelerin de yapılması adına adımların atılması gerekli, doğru olan bu!"
Şentop’un yanıtı, hiçbir şeyi açıklamıyor.
Buna şaşırmamak gerek çünkü günün birinde Saray’da hazırlanmış bir seçim kanunu önüne gelecek, kaldır parmak, indir parmak kabul edecekler.
Çoğu milletvekili, o kanun değişikliklerinin içinde ne yazdığının bile farkında olmayacak.
Şentop’un yanıt diye söylediği cümleler içinde, kendi başına bir anlam ifade eden tek cümle, düzenlemenin 2023 yılına kadar olacağı cümlesi ama o da yanlış.
Çünkü değişiklikler 2023 seçiminde uygulanacaksa, zaten 2022 Haziran ayına kadar yapılmış olmalı.
Anayasa değiştirilir, başkanlık sistemine geçilirken konuşulması gereken konuların başında Siyasi Partiler Kanunu (SPK) ve Seçim Kanunu (SK) geliyordu.
Başkanlık sisteminde, yürütmeden tamamen bağımsız bir yasama organını kurabilmek için SPK ve SK değiştirilmeliydi.
Milletvekili listelerinin belirlenmesinde, parti genel merkezlerine ve doğrudan genel başkana verilen yetkiler kaldırılmalıydı ki aynı zamanda partisinin de genel başkanı olan Cumhurbaşkanı, Meclis’i parmağında oynatamasın.
Adil bir siyasi temsile olanak verecek şekilde Seçim Kanunu’nun da elden geçirilmesi şartı ama o günlerde bu konuları konuşmadılar bile.
Çünkü esasen amaçları, bir tek adam rejimi kurmaktı.
Bütün yetkiyi ve gücü elinde toplayacak bir tek adam! Seçimle işbaşına gelecek bir padişah!
Göreceğiz ki Saray’dan TBMM’ye gönderilecek kanun, tek adam rejimini pekiştirme amacını taşıyacak.
Ne temsilde adaleti önemseyecek ne de güçler ayrılığını tesis etmeyi.
TBMM Başkanı’nın böyle anlamsız cümlelerle top çevirmeye çalışmasının başkaca da bir anlamı yok zaten.
* * *
İzninizi rica ediyorum
Bazı işlerimle ilgilenebilmek için yarından itibaren yazılarıma bir hafta ara vereceğim.