33 milyar ABD Doları değerinde bir şirketin patronu olsanız, şirketi yönetsin diye kimi işe alırsınız?
Çok zor bir soru değil aslında.
Şirketiniz için zaten bir konsültasyon yaptırmışsınızdır, danışmanlık hizmeti veren şirketlerle bu görev için hangi vasıfların gerekli olduğunu tartışmışsınızdır.
Sonra bir insan kaynakları şirketinden bu pozisyon için yeterli olabilecek adayların listesini alır, adaylarla konuşarak listeyi kısaltır, ilk elemeyi geçtiğine kanaat getirdiğiniz iki – üç aday ile de daha uzun görüşmeler yaparak son kararı verirsiniz.
33 milyar dolarlık bir şirketten söz ediyoruz, yönetecek kişiyi seçmek için bu kadar zahmet gerekir elbette.
Tabii bu şirket "Reis'in çiftliği" gibi yönetilmiyorsa!
Reis'in çiftliğinde yöneticiler böyle seçilmez.
Mesela Türkiye Varlık Fonu diye bir şirket var.
Sahibi Erdoğan değil aslında, bütün millet ama o şirket kendisine aitmiş gibi davranıyor.
Bu şirketin de değeri 33 milyar ABD Doları.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk gününden bu yana kurup, geliştirdiği kamu şirketlerinin sahibi olan bir çatı şirketi bu.
Ve bu şirketin başına geçen hafta bir Genel Müdür tayin edildi.
Tayin edilen kişinin kişiliğinden bağımsız olarak sadece "ehliyetine" bir bakalım isterseniz.
Kendisi 41 yaşında. Kartal İmam Hatip Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirmiş.
Bir – iki yıl kaybı var gibi görünüyor ama önemli bir detay değil bu.
Mezun olunca ilk görevi şu: Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinde memur.
Araştırmama göre, "yetiştirilmek üzere" bu kadroya alınmış, Bilal Erdoğan'ın "torpiline" işaret ediyor bilgiler.
Şanslı bir genç belli ki mezun olur olmaz böyle iş bulmak kaç kişiye nasip oluyor bu memlekette?
"Artık yetişti" denildiğinden olsa gerek, iki yıl sonra, 2007'de yeni kurulan Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı'nda uzman yardımcılığı pozisyonuna tayin edilmiş.
Daha sonra bu kurum içinde yükselmiş ve 2015 yılında Ajans Başkanlığı'na getirilmiş.
Sekiz yıl içinde muhteşem bir ilerleme!
2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanlığı görevine getiriliyor ve bu görevi 2020 yılı Şubat ayında yardımcısına devrediyor.
Ama üzülmeyin işsiz kalmamış; zaten 2018 Eylül ayından beri bir yandan da Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyesi olarak hakkı huzur almaya devam ediyormuş.
Yönetim Kurulu üyeliğinden 2020 Kasım ayında ayrılmış ve dört ay sonra da kurumun başına getirilmiş.
Zaten 10 parmağında on marifet olduğu için Haziran 2019'dan bu yana THY Yönetim Kurulu Üyeliği'ni sürdürüyor ve THY İcra Kurulu'nda da üç üyeden biri olarak görev yapıyor.
Gördüğünüz gibi adeta "ağzında altın kaşıkla doğmuş".
Eğitimi, bu çapta bir şirketi sevk ve idare için yeterli değil.
Evet, iyi bir üniversitede okumuş ama derin bir işletme ve ekonomi bilgisine vakıf olabilmesi bu eğitimle mümkün değil.
Bu konularla ilgili master, doktora filan da yapmamış.
Bürokraside bulunduğu görevler de işletme ve ekonomi bilgisini geliştirebileceği, böyle dev bir şirketi sevk ve idare edecek deneyimi kazanabileceği görevler değil.
Ama Reis, onu getirip 33 milyar dolarlık bir şirketin genel müdürü yapıveriyor.
Mesela Rahmi Koç, bu arkadaşı işe alıp, bırakın 33 milyarı, 3 milyar ABD Doları değerindeki bir şirketine bile genel müdür yapmaz.
Güler Sabancı işe alsa verebileceği görev, perakende şirketinde basın halkla ilişkiler müşavirliği olabilir. Sabancı Enerji Grubu Başkanı yapmaz mesela.
Çok açık görülüyor ki Berat Albayrak sonrası bürokraside alan kazanma hesaplarında Bilal Erdoğan'ın ileriye sürdüğü bir satranç taşı gibi söz konusu kişi.
Bu tablo, AKP iktidarında Türkiye'nin bütün kurumlarının neden erozyona uğradığının tipik bir örneği.
Atamalarda görevin gerektirdiği yetenek ve bilgiye sahip olmaktan daha önemlisi Erdoğan'a kayıtsız şartsız sadakat.
Ve kadrolar "evet efendimci" bu tiplerle doldurulduğu için Erdoğan en çok ihtiyaç duyduğu anlarda bile aslında tek başına!
Ekonomimizin gerilemesinin, deyim yerindeyse "ikinci lige düşmesinin" nedeni de bu.
Öte yandan böyle bir atamayı ABD'de "zavallı Biden" yapacak olsaydı, Kongre'nin ilgili komisyonu bu arkadaşı karşısına alır, sıkı bir sınavdan geçirir ve büyük olasılıkla atamayı geri çevirirdi.
Bunu tahmin edeceği için de Başkan zaten çok daha donanımlı bir aday önerirdi ki Kongre atamayı geri çevirmesin.
"Güçler ayrılığı" diye tanımladığımız demokratik kurum işte böyle çalışır, böyle işler için de vardır.
"Milli irade" diye yeri göğü inletiriz ama milletin Meclisinden böyle konularda bırakın onay almayı, haber vermek bile gerekmez.
Erdoğanland'de işler böyle yürür çünkü!
* * *
Kanunu uygulamak için kanun çıkarmak
AKP Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç ve arkadaşlarının "ekonomiye ilişkin düzenlemeler içeren torba kanun teklifi" geçen hafta kabul edildi.
TBMM Başkanlığı'nın torba kanun ile ilgili basın açıklamasında şöyle bir cümle de var:
"Mobil telefon kapsama alanının ve internet hizmeti altyapılarının yaygınlaştırılmasını teşvik edecek düzenlemeler yapılacak."
Torba kanun henüz Resmi Gazete'de yayımlanmadı. Onun için yapılacağı söylenen bu düzenlemelerin neler olduğunu bilmiyorum.
Eğer torba kanundaki madde, bu yukarıya aktardığım şekildeyse, milletvekillerinin tümünün hızlandırılmış bir "kanun nedir, nasıl yazılır" kursuna tabi tutulmasını öneriyorum.
Ve bu sayın milletvekillerine hatırlatmak isterim ki bu iş için torba kanuna bir de bu maddeyi tıkıştırmanıza gerek yoktu.
Daha önce bu köşede yazmıştım. (Evrensel Hizmet Fonu'nu Nereye Harcadınız? – 9 Eylül 2020)
Füsun Sarp Nebil hanım da T24'te bu konuyu ilk kez gündeme getiren yazar olmuştu.
Evrensel Hizmet Fonları, telekomünikasyonun özelleştirilmesinden sonra bütün dünyada yaygın olarak kuruldu.
Amaç, şirketlerin kârlı görmeyecekleri için yatırım yapmayacakları yerlerdeki insanların da iletişim hizmetlerinden eksiksiz olarak yararlanmalarını sağlamaktı.
Bu fon, telekomünikasyon şirketlerinin gelirlerinden yapılan kesintilerle oluşturuldu.
5369 Sayılı Evrensel Hizmet Kanunu da 2005 yılında bu iktidar tarafından çıkarıldı.
Kanun teklifini verenler yukarıda sözünü ettiğim yazıyı okusalardı böyle bir maddeyi torbaya atmaya gerek duymazlardı çünkü bunun için çıkarılmış bir kanun halen yürürlükte.
Tek yapacağınız milletvekilleri olarak bütçe hakkına sahip çıkmak ve bu fonda biriken paranın nasıl ve nereye harcandığını takip etmek olmalıydı.
Böylece, yürürlükteki bir kanunun emrettiklerini yerine getirmek için bir kanun daha çıkarmak acayipliği de Erdoğan iktidarına nasip olmuş bulunuyor.