Yıllar sonra, siyasi tarihçiler bugünlerden söz ederken muhtemelen şöyle bir tanımlama kullanacaklar:
"Din işleriyle, ahlak işlerinin birbirinden ayrıldığı bir dönemdi!"
Kızılay Başkanı'nı HaberTürk kanalında izlerken bu düşünce aklımdan geçti.
Başkentgaz şirketi, "vergiden kaçınmak için" Ensar Vakfı'na yapacağı 7 milyon 925 bin ABD Doları bağışı, Kızılay üzerinden geçirmiş, Kızılay'a da 75 bin dolar "aracılık avantası" bırakmış.
Kızılay Başkanı, bu rezaletin ortaya çıkmasına yol açan belgeyi bulup, yayımlayanları suçluyor.
"Bağışçımızın rızası olmadan yayınlanmış olması etik ve ahlaki değildir" diyor.
Benden duymuş olmasın ama bu iki kelime, yani "etik ve ahlaki" kelimeleri, söz konusu ettiği bağlamda zaten aynı şeyi ifade ediyor.
Belli ki bu kelimelerle işi olmamış, benzer anlama geldiklerinden bile haberdar değil.
Kızılay Başkanı, yapılan bu dolambaçlı işe aracılık etmiş olmalarını "vergiden kaçınmak" diye tanımlıyor.
Şirket hayır işlemek istiyormuş da "bari vergi vermeyeyim" diyerek böyle bir yola sapmış.
Ne alakası var, anlayamadım.
Ensar Vakfı da "Bakanlar Kurulu'nca vergi muafiyeti tanınan vakıf" niteliğini haiz.
Şirketin yıllık kârı da yapılan yardımı gider yazmaya yetecek büyüklükte.
Yoksa şirket, kendi prestijini korumak için adının Ensar Vakfı ile birlikte anılmasını mı istemiyor?
Belli ki şirkete bu emir yukarıdan verilmiş.
Türkiye'de hep böyle oluyor zaten. "Şu vakfa, bu kadar para gönder" talimatı gidiyor, şirket de mecburen yardımı yapıyor.
Ve muhtemelen bu vakfın bazı yurtlarında yaşanan pedofili olayları nedeniyle, şirketlerinin adının bu vakıf ile birlikte anılmasını istemiyorlar.
Ya da bilmediğimiz bir başka neden var, ama şirket nedense bu yazıyı yazdığım saate kadar bu konuda her hangi bir açıklama yapmamıştı.
Bir büyük şirketin adının karıştığı bir skandal var ve şirket tam siper arazi olmuş, avukatlığı da Kızılay Başkanı'na bırakmış.
Bu sessizlik size de ilginç gelmiyor mu?
* * *
AKP usulü özelleştirme: Yandaş zengin yaratmak
Başkentgaz, BOTAŞ'tan gaz alıp Ankara'da abonelerine dağıtan bir şirket.
Melih Gökçek'in Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, bir belediye şirketi olarak faaliyet gösteriyordu.
Bu dönemde sayaç alımları ve boru hattı ihalelerinde ciddi şaibelerden söz ediliyordu.
Ön ödemeli sayaçlar ilk kez burada kullanılmaya başlanmış.
Sayıştay'ın tespitlerine göre zam yapılacağı haberini önceden alan birileri, gaz stokçuluğuna bile girişmiş.
Sonunda Gökçek idaresi, şirketi batma noktasına kadar getirince "özelleştirme" kararı alınmış.
Başkentgaz'ın özelleştirilmesine karar verilince, Belediye 2009'a kadar şirketi satmak zorunda kalsın diye, 2 yıl içinde satılamazsa şirketin yüzde 80'ini Özelleştirme İdaresi'ne devretme zorunluluğu getirilmiş.
Melih Gökçek'in ilk yaptığı ihale "basına kapalı" olarak gerçekleştirilmiş.
Bu gizli kapaklı ihaleyi 1 milyar 600 milyon dolar bedelle kazanan Global Yatırım – Energaz Ortak Girişimi, daha sonra 50 milyon dolarlık teminatı yakarak alımdan vazgeçince, ihale iptal edilmiş.
Kanun gereği Özelleştirme İdaresi harekete geçmiş ve şirketin yüzde 80'ini, Karamehmet-Kazancı ortaklığına 1 milyar 211 milyon dolardan satmış.
Bu durumda şirketin tümünün değeri 1 milyar 514 milyon dolar oluyor.
Bu ortaklık ödemeyi gerçekleştiremeyince 92,7 milyon dolarlık teminat yakılmış ve ihale iptal edilmiş.
2012'de bu kez şirketin yüzde 100'ünü satmak için iki kez daha ihaleye çıkılmış ve son ihaleyi 1 milyar 162 milyon dolara Torunlar Gıda kazanmış.
Torunlar Gıda, AKP iktidarıyla birlikte ani bir zihin açıklığına kavuşup, geometrik büyümeye geçen, "dini bütün" hissedarlara sahip bir aile şirketi.
Süpermarket işletirken, İstanbul'un en büyük inşaat projelerine girmişler, özelleştirmeler ile büyümüşler.
Başkentgaz'ın, Torunlar'a "çok ucuza satıldığını" söyleyenler arasında tanıdık bir sima da var: Recep Tayyip Erdoğan!
O tarihte Fatih Altaylı'ya şöyle konuşmuştu:
"Başkentgaz'da da mesela biz 1,5 yakalamışız ama şimdi yeni gelen 1,100'le geliyor. 1,5 yakaladığın yerde 1,100 verilirse, bunun hesabı sorulmaz mı?"
Hesabı soracak olan sormaz ise sorulmaz tabii ve nitekim Erdoğan da Başbakan olarak bu hesabı sormamış!
Daha da ilginci şirketin değerini çok daha fazla arttıracak düzenlemeler yapılması da ihmal edilmemiş.
Mesela Ankara'da bulunan Baymina Enerji Santralı, Yapracık RMS-A istasyonu ve yüksek kullanımlı 25 serbest tüketici, gazlarını doğrudan BOTAŞ'tan alırken, bu hak da Başkentgaz'a devredilmiş.
Yıllık 2 milyar metreküplük bir tüketim artışı demek bu.
Bu da yetmemiş. İlk ihalede Başkentgaz'ın sadece Ankara kent merkezinde gaz satma imtiyazı varken, son ihaleden hemen önce şirkete Ankara ilçelerinde de gaz satma imtiyazı tanınmış.
Başkentgaz'ın taşıdığı gazdan aldığı bir metreküp başına 0,055 ABD Doları taşıma ücreti, ihaleden sonra 0,077 ABD Dolarına yükseltilmiş.
Hane başı gaz tüketimi yıllık ortalama 1000 metreküp olan yaklaşık 2 milyon aboneli bir kentten söz ediyorum.
Bu küçük rakam oynatmanın toplam kaç dolara denk geleceğini hesaplamak ister misiniz?
Bununla da kalmıyor tabii.
Özel bir kanunla şirketin Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden olan yaklaşık 352 milyon dolarlık alacağı, özelleştirme bedelinden mahsup edildi. Yani şirketin özelleştirme bedeli 352 milyon dolar düşürüldü.
Ve "hesap sorulur" diyen Başbakan, zamanla Cumhurbaşkanı ve tek adam oldu ama hâlâ bu hesap açık olarak duruyor.
Şimdi size bir soru:
Bu şirkete, "şu vakfa bu kadar, bu vakfa şu kadar bağışta bulunacaksın" talimatını kim vermiş olabilir?
Not: Bir yolculuk nedeniyle bundan sonraki yazım 4 Şubat Salı günü yayınlanacak. Sizlere iyi bir hafta sonu tatili diliyorum.