16 Kasım 2018

Daha çok demokrasi vaadinden 100 gün sonra

Türkiye, bir kez daha Ergenekon-Balyoz günlerine mi döndürülmek isteniyor?

Geçen gün “Fethullahçı çete Adliye’den temizlendi ama yöntemleri yaşamaya devam ediyor” diye yazmıştım.
Gerçi artık dijital ortamda yazıyorum, mürekkep işin içinden çıktı ama yeni bir deyim dilimize girene kadar onu kullanayım: Yazdıklarımın mürekkebi kurumadan bu sabah benzer bir operasyonla uyandık.
Operasyonun hedefi Anadolu Kültür Merkezi olarak görünüyor.
Bu merkezin yönetim kurulu başkanı Osman Kavala, hakkındaki suçlamanın ne olduğunu bilmeden bir yıldır hapiste.
Öyle görünüyor ki bir yıldır bir iddianameyi tamamlayamayan savcılık, bu soruşturmayı genişletiyor ki aradan bir sene daha geçsin.
Sabah vakti evlerinden toplanan insanların hepsi yeri, yurdu adresi belli insanlar.
Kaçma ihtimalleri yok.
Savcı bir gün önceden telefon edip, “Yarın şu saatte gelin, ifadenizi alacağım” dese, yanlarına avukatlarını alıp gidecek insanlar. Gerçi bazılarının avukata da ihtiyacı yok, kendileri zaten hukuk profesörü.
Bu, Fethullahçı çetenin yöntemiydi.
Bir sabah vakti televizyon kameraları ve gazete muhabirleri eşliğinde evlerinden insanları toplamak, suçlu gibi teşhir etmek.
Kendileri gitti ama yöntemleri hâlâ hayatta.
Muhtemelen şimdi bir yerlerde savcı marifetiyle üretilmiş iddiaları ileri sürecek 'gizli tanıklar' da hazır bekletiliyor.


Bütün bunlar daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve adil bir hukuk düzeni vaat edip 100 gün önce seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde midir?
Bunu şimdilik bilmemize olanak yok.
Cumhurbaşkanı daha iki gün önce “Avrupa Birliği hedefinden şaşmadığımızı” da söylemişti.
Öyle görünüyor ki Türk adaletinin böyle bir hedefi de yok.
Suçlu olduklarına inanmamızı istedikleri kişileri, başta Prof. Dr. Turgut Tarhanlı olmak üzere tanıyorum.
Turgut Bey ile Radikal gazetesini yayınladığım dönemde birlikte çalışma onurunu yaşamıştım.
Diğer isimlerin hepsi saygın isimler. Suçla ilişkileri olamaz, bütün hedefleri Türkiye’nin demokratik ve medeni bir ülke olabilmesidir.
Bugün sabahın köründe gözaltına alınmış olmaları, bu mücadelelerinde ne kadar haklı olduklarını da ortaya koyuyor.
Türkiye, bir kez daha Ergenekon-Balyoz günlerine mi döndürülmek isteniyor?

Yazarın Diğer Yazıları

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar