22 Eylül 2020

Cüzdan doldu, vicdan kendi aleminde, adalet ise uçtu gitti!

Geceliği 9 bin liraya otelde kalabilecek kadar maaş verdiğimiz bir memur, çok çalışmalı ve bunu hak etmelidir. Bunu bilir, bunu söylerim

Son günlerin en popüler adamı Ankara Cumhuriyet Başsavcısı!

Eskiden de böyle popüler savcılar vardı.

Mesela Marlon Kemal!

O zaman yeraltı dünyasıyla sıkı fıkıydı. "Şövalye" lakaplı bir kabadayı yargılanırken mahkemeye izleyici olarak gitmiş, hakim tarafından azarlanmıştı:

"Sen ne biçim savcısın? Ne işin var böyle kişilerle, bunlarla nasıl arkadaşlık edersin?"

Tabii o zaman böyle hakimler de vardı.

Türk sinemasında hakimlerin babacan karakterler olarak çizildiği, filmlerin sonunda mağdurların "yaşasın adalet" diye sevinçle bağırdıkları, masumiyet günleri!

Bir dönem Reis’in en gözde savcısıydı; Zekeriya Öz’ü de hatırlarsınız. Altına Başbakan’ın eski makam aracı çekilmişti.

Türk adalet tarihinin görebileceği en aşağılık karakterlerden biri olduğunu daha sonra Erdoğan da öğrenecekti.

"Düz liseli" Mehmet Yılmaz’ı kandıramamış ama "imam hatipli" Tayyip Erdoğan’ı parmağında oynatmayı başarmıştı.

Tabii şimdiki Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nı kıyaslayabileceğimiz tipler değil bunlar.

Sadece renk olsun diye yazdım, onlar da "medyatik" idi ya!

Bu yaz Savcı Bey, maşallah geceliği 9 bin liralık otelde nişanlısı ile tatil yaptı. Helikopterle Bodrum semalarında gezdi.

Bazı kem gözlüler "değirmenin suyu nereden" diye sordular ama yanıt alamadılar.

Oysa Recep Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye’nin nasıl uçtuğunun canlı timsali olarak alkışlanmayı da hak etmişti.

"Şahsımın savcısı" nişanlısını koluna taktığı gibi, lüks otellerde tatil yapabiliyor artık!

Eski Yargıtay başkanlarının "adalet, vicdan ile cüzdan arasında sıkıştı" dediği günler geride kaldı.

Şimdi cüzdan dolu, vicdan ise sanığa göre göre değişiyor. Adalet de bu sayede "azat buzat" oldu, uçtu gitti.

Alışın artık, eski Türkiye geride kaldı, savcıların maaşları on numara!

Geceliği 9 bin liralık otelde kalabiliyorlar. Alkışlayacağınıza, eleştiriyorsunuz!

Savcı Bey, düğününü de Ankara’nın pahalı beş yıldızlı otellerinden birinde yapmış. Allah mesut etsin, bir yastıkta kocatsın.

Demek ki düğün yasakları, makama, mekana ve unvana göre değişebiliyor!

İçişleri Bakanı’nın genelgesine göre çiftin birinci ve ikinci derece yakını olmayanların, 65 yaş üstü akrabalar ile 15 yaş altı çocuklar gibi düğünde bulunmaları yasaktı.

Ama baktım, İçişleri Bakanı’nın bizzat kendisi bile kendi koyduğu yasağı delmiş, düğün yerinde esas duruşta poz veriyor!

Sonra da Reis’e, el öpmeye gitmişler.

Reis de hediyelerini vermiş, hayır dualarını etmiş. "Dört çocuk" sözü aldı mı, bilmiyorum.

Hediyenin örtülü ödenekten ya da temsil kaleminden alınmadığını ümit etmek isterim. Böylesi, "el parasıyla hediye" olur ki Saray adabına yakışmaz.

Hazır tatil bitmiş, düğün geçmiş iken, savcı beyin balayından dönünce bir yıldan fazladır yazılamayan iddianamelere de bir el atmasında yarar var.

Malum, geciken adalet, adalet değildir. İnsanları yazılmamış iddianameler nedeniyle hapiste tutmak da hiçbir vicdana sığmaz.

O vicdan, cüzdandan kurtulmuş görünse de!

Üstelik geceliği 9 bin liraya otelde kalabilecek kadar maaş verdiğimiz bir memur, çok çalışmalı ve bunu hak etmelidir.

Bunu bilir, bunu söylerim.

* * *

Saray’a "iletişimci" lazım

Yunanistan’da, 3. Hamur kağıda basıldığı için gazete olduğu ileri sürülen bir şey, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a küfür eden bir manşet ile çıktı.

Dünyanın her yerindeki ırkçı ve faşistler gibi Yunanistan’ın ırkçı faşistleri de ağızlarını açınca, ortalığa pislik saçılıyor.

Bizde de farklı değil, hepimiz biliyoruz.

Bazıları e - postalarla, bazıları sosyal medyadan, bazıları da gazete dedikleri şeylerden beğenmediklerine böyle küfürler yağdırıp duruyorlar. Televizyona çıkarılanları bile var!

Tabii herkesin kendi faşisti, kendisine makbul!

Onun için Türkiye’de bizler gibi adı muhalife çıkmış, solcu diye bilinenlere küfür etmek serbest. Hele de kadın gazetecilere!

Saray idaresi, bu gazeteyi çok ciddiye aldı, Yunanistan elçisini filan çağırıp, uyardılar.

Neler söylendiği basına yansımadı ama Yunanistan Büyükelçisi’nin şunu söylediğine iddiaya girerim: "Bu gazetenin hükümetimizle ilgisi yok, zaten bizde basın özgürdür cart, curt..."

Şimdi de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bu gazete hakkında soruşturma başlatmış. Başsavcı’ya ağız tadı ile bir balayı geçirme fırsatı bile yok yani!

Bu da Mavi Marmara gemisinde sivilleri katleden, İsrailli subaylar ve askerler için açılmış davaya benzeyecek, bir sonuç olmayacak, ben söylemiş olayım, boş yere canınızı sıkmayın.

Saray medyası bu işi bu kadar abartmamış olsaydı, emin olun Yunanistan’da bile nüfusun yüzde 99’u bu manşetten haberdar olmayacaktı.

Sayelerinde satmayan bir gazetenin başlığını sağır sultan bile duydu.

Saray’a gerçekten, bu işlerden anlayan iyi bir iletişimci lazım.

Kendi kafalarına göre bulduklarıyla bu iş yürümüyor, bu belli oldu.

* * *

Otur, sıfır!

Dün yayımlanan yazımla ilgili olarak öğretmen bir okuyucumdan e – posta aldım.

Adını yazmayacağım, ne olur ne olmaz, Türkiye tuhaf bir ülke oldu çünkü.

Okuyucumun mektubu şöyle:

"21 Eylül’de çıkan yazınızda yanlış bir tanımlamanız dikkatimi çekti, naçizane düzeltmek istedim. 'Sinekten yağ çıkarmak' sözü esasen atasözü değil, deyimdir. Çünkü bir durumu, olguyu veya olayı tarif eder, açıklar. Ayrıca yargı bildirmez. Atasözleri ise uzun deneyim ve yaşantılardan edinilmiş, içinde hayat tecrübesi  barındıran, genel kural içeren, öğüt verici sözlerdir."

Öğretmen okuyucum nezaketinden olsa gerek söylememiş ama ben kendime şunu söyleyebilirim:

Otur, sıfır!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"