19 Aralık 2019

Bundan hutbe olur, "karar" değil!

Kamu adına denetim görevi yapacak olanlarda aranacak nitelikler somut ve ölçülebilir olmalıdır. Denetçilerde "Allah korkusu" aramak, vatandaşlar arasında inanca göre ayrım yapmak anlamına gelir. Amaçları laik Cumhuriyet’te bir delik açmaya çalışmak mı?

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu, katılım bankacılığında denetim standartları belirlendi ve karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu yeni "etik standartlara göre" denetçi şöyle davranmalıymış:

"Denetçi Allah-u Teâlâ’ya karşı sorumluluğunu yerine getirmesinin diğer sorumlulukları yerine getirmesine vesile olacağına inanarak ve diğerlerine kıyasla buna öncelik vererek Allah-u Teâlâ’ya karşı sorumluluklarını mümkün olan en iyi şekilde gerçekleştirmelidir."

Bu berbat cümleyi okurken aranızda Türkçe bilen birisi yok mu, diye düşündüm.

Denetçinin sahip olması gereken etik ilkelerin dini dayanakları ise 6 başlıkta şöyle sıralanıyor: "Dürüstlük, insanın yeryüzündeki halifeliği, İhlas, Takva, erdemli olma ve işini mükemmel yapma ve Allah-u Teâlâ korkusuyla davranma."

Ve denetçi şu sorumlulukları da taşımalıymış:

"Allah-u Teala’nın kendisini izlediğinin sürekli bilincinde olmak, kıyamet gününde Allah-u Teala’ya hesap vereceğinin sürekli bilincinde olmak, Allah-u Teala’nın rızası için sevgi ve kardeşlik göstermek."

Bir Cuma Hutbesi olarak bazı Müslümanlar için yararlı olabilirdi bütün bunlar.

Ancak faizsiz finans kuruluşlarını denetleyecek olanlar için hiçbir işe yaramaz.

Söz konusu denetçiler kamu görevlisi olmayacaklar ama yapacakları görevi kamu adına yerine getirecekler.

O zaman bu kişilerde aramamız gereken nitelikler, somut, ölçülebilir ve herkes için geçerli olmalıdır.

Yani şöyle bir eğitim alması, denetim mesleğiyle ilgili şu kadar mesleki tecrübeye sahip olması, şu kanun ve yönetmelikler ile ilgili şöyle bir derecede bilgi sahibi olması gibi!

Oysa "Allah-u Teala korkusu, takva sahibi olmak" gibi kavramlar, ölçülemez.

Bildiğim kadarıyla İslam inancında bunun hesabını tutan melekler var ama onlar da bu bilgileri biz fanilerle paylaşmak için toplamıyorlar!

Zaten ihlas, takva gibi vasıflar, kişiye göre de değişiyor.

Cübbeli Ahmet’e sorarsanız başka şey söyleyecektir, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’na sorarsanız başka bir şey.

Sünni’ye sorsam başka şeyler dinlerim, Alevi’ye sorsam başka!

Tarikattan tarikata göre bile değişiyor bu kavramlar.

Daha sağlık sorunları olanların camilerde nereye oturacakları konusunda bile bir görüş birliği yok Müslüman "otoriteler" arasında!

Ve asıl önemlisi de şu ki, bu yönetmelik Anayasa’nın da açıkça ihlali anlamına geliyor.

Anayasa’ya göre TC vatandaşları kanun karşısında eşittir, eşit haklardan yararlanırlar.

TC vatandaşı olup da Yahudi, Hristiyan, Budist, Yehova Şahidi, Bahai, deist, ateist olanların bu şartlar altında faizsiz finans kurumu denetçisi olma hakları engellenmiş bulunuyor.

Anayasa’sında "laik hukuk devleti" yazan bir devlet, vatandaşları arasında inançlarına göre ayrımcılıkla sonuçlanacak böyle karar, yönetmelik, tüzük, kanun vs. çıkaramaz, Resmi Gazetesi’nde yayımlayıp, resmileştiremez.

Başta da söyledim, zaten işe de yaramaz.

Hayli uzun süren Siyasal İslamcı iktidarı da bize gösterdi ki kendisini Müslüman diye tanımlamak, dürüst, ahlaklı, erdemli olmanın garantisi de değilmiş!

Muhalefet de gözünü biraz açarsa iyi olur.

Sadece bir hutbe olarak anlamı olacak bir metnin, Resmi Gazete’de yönetmelik diye yayımlanması, siyasal İslamcıların hep yaptığı gibi "laik cumhuriyette bir delik yaratmak" amacını taşıyor.

"Faizsiz finans zaten Müslümanlar için" gerekçesinin arkasına saklanıp, vatandaşlar arasında inançlara göre bir ayrım yapıp yapamayacaklarını test etmeye çalışıyorlar.

Bu deliği yaratmalarına fırsat vermemek gerek, çünkü sonra o deliği nasıl genişletebileceklerini çok iyi biliyorlar.

* * *

Kim kimi kandırıyor, merak ettim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Simit Sarayı’nın Ziraat Bankası’na satışıyla ilgili soruyu şöyle yanıtladı:

"Bunu duyduğum anda genel müdürümüzü aradım. Genel müdürümüz, ‘Bir ara gündeme geldi ama böyle bir şeyi şu anda düşünmüyoruz’ dedi. Zaten Ziraat Bankası değil, Ziraat Bankası’nın girişim sermayesi şirketi. O tablo şu anda bu seyirde."

Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasından sonra beni bir düşüncedir aldı: Kim kimi kandırmaya çalışıyor?

1 – Anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı "Benim haberim yoktu" demek istiyor. Bu durumda Damat Bakan mı bu işle ilgilendi, işsiz oğlan mı?

2 – Ziraat Bankası Genel Müdürü, "Bir ara gündeme geldi ama şu anda düşünmüyoruz" derken Cumhurbaşkanı’nı mı kandırmak istiyor? Çünkü Rekabet Kurulu’na başvuran da kendi yan kuruluşu.

3 – Ziraat GSYO Müdürü, Ziraat Bankası Genel Müdürü’nü mü kandırdı, "Bir ara ilgilendik ama şimdi boş verdik" diye. Çünkü doğru söylüyorsa Ziraat Bankası Genel Müdürü de işin aslını tam bilmiyor.

Yoksa Kartal İmam Hatipliler el ele verdiler ve hem Cumhurbaşkanı’nı, hem Ziraat Genel Müdürü’nü mü kandırıyorlar?

4 – Cumhurbaşkanı, "Zaten Ziraat Bankası değil, girişim sermayesi şirketi" diyerek ne demek istedi? Hepsinin aynı grup şirketi olduğunu ondan sakladılar mı?

5 – Cumhurbaşkanı "O tablo şimdi bu seyirde" derken ne demek istiyor? Tablo nereye doğru seyrediyor?

Ziraat Finans Grubu, Simit Sarayı’nı alıyor mu, almıyor mu? Niye net bir şey söyleyemiyor?

Yoksa gerçek amacı lafı böyle dolaştırıp, milleti kandırmak mı?



Editörün notu: Ziraat Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı'nın, Simit Sarayı'nın yüzde 51 hissesini devralmak için Rekabet Kurulu'na yaptığı başvuruyu geri çektiği haberi bu yazı yazıldıktan sonra geldi. 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"