25 Mayıs 2021

Binali Bey'in çocuklarının sırrı çözüldü

Demek ki Binali Bey'in çocuklarının sırrı buydu: Hayırsever olmak! Hayır, Venezüela'da bile olsa üşenmeyeceksin, gidip yapacaksın!

Binali Yıldırım'ın çocuklarının üstün ticari başarısının sırrına nihayet vakıf olabildim.

Meğerse ne kadar basitmiş!

Siyasette yükselene kadar Binali Bey memur, eşi öğretmendi ve çocuk büyüten her memur ailesi gibi bolluk içinde yaşamadılar.

İlerleyen yıllarda Binali Bey'in yükselişine paralel olarak çocuklarda da bir zihin açıklığı başladı ve şimdi dev bir deniz filosuna sahip olan bir dizi şirketi yönetiyorlar.

Gemi sayıları konusunda polemiğe girmeyeceğim, her kaynak farklı söylüyor. Ben 30'a yakın diyeyim, siz 40.

Keşke Binali Bey bir fırsatını bulup gemilerin kaç tane olduğunu açıklasa da gemi sayısı konusundaki bu gereksiz spekülasyonlar sona erse.

Hatırlarsınız bu köşede çocuklarının bu başarısının sırrını bizlerle paylaşmasını istediğim çok yazı yazdım.

Amacım yıkıcı olmak değil, yapıcı olmaktı!

Ben muhalefetin böyle yapıcı olanını severim zaten, yıkmak kolay, yapmak zor!

Binali Bey'in oğlu Erkam Yıldırım, Venezüela'ya gitmiş.

Suç örgütü yöneticisi Sedat Peker, bu yolculuğun "beyaz" işiyle ilgili olduğunu iddia etti; hayır, beyaz peynirden söz etmiyor.

Binali Bey bu konuda bir açıklama yaptı:

"Kesinlikle iftiradır, oğlum hayır amacıyla korona test kiti ve maske dağıtmak için Venezüela'ya gitmişti" dedi.

O anda zihnimde bir aydınlanma hissettim, demek ki Binali Bey'in çocuklarının sırrı buydu: Hayırsever olmak!

Hayır, Venezüela'da bile olsa üşenmeyeceksin, gidip yapacaksın!

Onlar böyle hayırsever olunca Rabbim de verdikçe veriyor tabii.

AKP milletvekili Serkan Bayram'ın açıkladığına göre sadece test kiti ve maske dağıtmamış.

Hayırlarına hayır katmak için Venezüela'da yaptırılmakta olan Filistin Camisinin inşaatıyla da ilgilenmiş.

Karakas'ta bir camii yaptırılması işini Erdoğan, Maduro'nun Türkiye ziyareti sırasında açıklamıştı, bir de Yunus Emre Kültür Merkezi kurulacaktı.

Böylece bir büyük sır gün ışığına çıkmış oluyor, değerli okuyucularım.

Harvard iş idaresi okulunda örnek olay diye anlatılsa yeridir diye düşünüyordum.

Şimdi fikrim değişti, sadece Harvard yetmez, El Ezher'de de okutulmalı!

* * *

Süleyman Soylu'yu terletecek sorular

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sedat Peker'in iddiaları ile ilgili olarak bir kez daha televizyona çıkacağını açıkladı.

Siz bu yazıyı okurken Soylu'nun neler söylediğini biliyor olacaksınız ancak ben bu yazıyı yazarken doğal olarak bilmiyordum.

Zaten işin tuhaflığı da burada.

İçişleri Bakanı, hakkındaki ağır ithamlara yanıtı kendi seçtiği televizyon kanallarını gezerek veriyor!

Aklına Meclis'e gitmek gelmiyor!

AKP – MHP koalisyonu da tam siper olmuş, "aman Meclis'e gelmesin de ne yaparsa yapsın" gibi bir tutum içindeler.

Süleyman Soylu'nun bu iddiaların gerçekten soruşturulmasını istediğine inanmak güç.

Savcılıktan hakkındaki iddiaların soruşturulmasını istedi ama savcı bunu kiminle yapacak?

Türkiye'de, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olmayan, Adliyeye bağlı bir adli kolluk gücü yok.

Soylu, kendisine bağlı polislerin, kendisini nasıl soruşturabileceklerini düşünüyor acaba?

Yapması gereken, Cumhurbaşkanı'na gidip, "soruşturmanın selameti için görevden affını" talep etmesi, istifa etmeleri yasak çünkü.

Ama o televizyon gezerek bu işi atlatabileceğini zannediyor.

Aslına bakarsanız Sedat Peker ile ilgili söylediklerinde açıklanmaya çok muhtaç bir konu var.

Televizyon söyleşisinde kendisine bunları sormaya çekinebilirler, ben sorayım, yazılı ya da sözlü olarak yanıtlarını bana yollayabilir, buradan paylaşırım.

Soru 1 : MASAK Başkanı'nın eşi hakkındaki FETÖ soruşturması hangi ciddi ihbara / bilgiye dayanıyordu?

Peker'in iddialarına göne Soylu'nun "operasyon ekibi" MASAK Başkanı'nı bazı soruşturmalardan uzak tutabilmek için, kendisine bir tuzak kurdular ve eşi hakkında FETÖ soruşturması başlattılar.

Böyle bir soruşturma yapıldı mı? Sonucu nedir? Böyle bir soruşturmaya dayanak olan ihbar / bilgi nedir?

Soru 2 : Yalıkavak Marina, nasıl el değiştirdi?

Mehmet Ağar, Sedat Peker'in iddiaları üzerine "biz orada olmasaydık, oraya (marinaya) mafya çökecekti" demiş, Soylu da buna çok kızmıştı.

Yalıkavak Marina'nın el değiştirdiği ticari bir sır değil.

Bu Marina, devletin onayı olmadan el değiştiremez. Bu izin için kim müracaat etti, kim izin verilmesini sağladı.

Marina'yı kim, nasıl aldı, bedelini neyle ödedi, kime ödedi?

Şu anda Marina'yı kim işletiyor, kim yönetiyor?

Soru 3: Sedat Peker ile ilgili soruşturma dosyasını kim, niye bekletti?

Soylu'nun daha önceki açıklamasına göre Sedat Peker'in hapisten çıktıktan sonra da (2014) suç örgütünü yönetmeye devam ettiği biliniyordu.

2018 yılında da bu amaçla bir soruşturma başlatılmıştı.

Soylu, 3 ay kadar önce kendi talimatıyla bu dosyanın işleme konulduğunu söyledi.

İstanbul Emniyeti'nde hangi güç bu dosyayı 3 yıl boyunca her hangi bir işlem görmeden tutmayı başardı?

Bu siyasi bir kararla mı oldu, yoksa İstanbul polisinin içinde suça bulaşmış ve Peker'e teslim olmuş birileri mi soruşturma dosyasını bekletti?

Bu dosyanın bunca yıldır sürüncemede kalmış olmasında kimin payı var?

Soru 4: Türkiye, ne zamandır Avrupa'ya uyuşturucu kaçakçılığında transit ülke oldu?

Açıklamalardan ve Kolombiya ile Panama'da yakalanan uyuşturuculardan da anlaşılıyor ki Türkiye, Avrupa'ya yönelik uyuşturucu kaçakçılığında transit bir ülke konumuna gelmiş.

Buna yol açan etken nedir?

Türkiye transit ülke konumuna geldiyse, burada transit ticarete yön veren birileri de olmalı.

İçişleri Bakanlığı, MİT ve MASAK, Türkiye'nin transit ülke olmasını neyle açıklıyor?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"