25 Haziran 2019

Binali Bey, beni üzdünüz, küstüm vallahi!

Anadolu Sulh Ceza Hakimliği’nden “Binali Bey, sırrını ver, oyumu al” başlıklı yazıma erişimin engellenmesi kararı almış

İstanbul seçimlerinden önce adaylardan biri olan Binali Yıldırım’a hangi şartla oy vereceğim ile ilgili bir yazı yazmıştım. Buraya linkini veremiyorum, nedenini birazdan açıklayacağım.

Ama bilenlerin, bilmeyenlere anlatmasında elbette bir sakınca yok, yasal açıdan da, benim açımdan da!

Bu şartım şuydu: Binali Bey’de kimsenin sahip olamadığı bir bilgi var, o sırrı bana da söylesin, ben de oyumu vereyim!

Kimsenin sahip olamadığı bilgi ise hayatı boyunca kamuda çalışmış, aileden de aşkın taşkın serveti olmayan bir insanın çocuklarının Onasis’i kıskandıracak başarısını sağlayan “küçük ayrıntı” idi.

Maşallah sahip oldukları gemiler dört elin parmaklarından fazla.

Benim başkasının servetinde elbette gözüm yok.

Ama insaf edin lütfen, bu sırrın hiç olmazsa küçük bir bölümüne, bir “bonzai tekne” alacak kadarına sahip olmamın Binali Bey’e ya da çocuklarına ne zararı olabilir? İnsanlık bundan ne kaybedebilir?

Ben bunu yazınca Binali Bey çok alınmış ve “kişilik haklarımı ihlal etti” diyerekten Anadolu Sulh Ceza Hakimliği’nden “Binali Bey, sırrını ver, oyumu al” başlıklı yazıma erişimin engellenmesi kararı almış.

Binali Bey’in sırrının ne olduğuna ilişkin merakım sürmekle birlikte önce Sulh Ceza Hakimliği’ne bir hukuk dersi vermem gerekiyor.

Ne kadar absürt bir cümle oldu değil mi? Hakimliğe hukuk dersi! Gel de gülme.

Ancak şu var ki hakim, kanunun istediği şartlar yerine gelmiş mi diye bakmamış bile. Acaba bu kararı hakime “Teoman’ın sahnelere dönmesi için imza topluyoruz” diye mi imzalattılar?

Kanuna göre Binali Bey, zarar gördüğünü düşündüğü kişilik haklarını korumak için önce bana bir açıklama yollamalıydı. Yollamadı.

Yollasaydı ve yayınlamasaydım Sulh Ceza Hakimliği’ne gidip bu kararın alınmasını isteyebilirdi.

Sulh Ceza Hakimi, önüne böyle bir talep ile gelince üzüntülü gözlerle Binali Bey’in avukatına bakıp, bir Roma senatörü edasıyla ve abartılı vurgularla şu tiradı okumalıydı:

“İki gözüm, bu kararı verirdim, Binali Bey’den esirgeyecek değilim. Ama biliyorsun başımızda bir de Anayasa Mahkemesi var. AYM, bu yılın 7 Mart’ında haber sitelerindeki haberlere erişim yasağı getirmenin ifade ve basın özgürlüğünü engellediğine karar verdi. Haber ve yorum içeriklerine erişimin engellenmesinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediğini söyledi. Ben şimdi bu kararı versem de işe yaramaz, bunlar gelir bu kararı kaldırttırır. Bunlarla bu yolla baş edemeyiz, sen en iyisi bir açıklama yolla, nasıl olsa yayınlarlar. Adam da zaten başka bir şey istemiyor, bir açıklama istiyor.”

Hakim bu tiradı okumadı, “başım gözüm üstüne” dedi yazıma erişimin engellenmesine karar verdi.

Öte yandan hâkim bey (ya da hanım, kim olduğunu bilmiyorum) “şu yazıyı bir okuyayım, bakalım bu gazeteci, Binali Beyciğimin kişilik haklarını nasıl zedelemiş” de dememiş.

Çünkü eğer okusaydı Binali Bey’e saygıda kusur etmediğimi de görebilirdi. Sadece ona değil eşi Semiha Hanım’a da, çocuklarına da saygısızlık etmedim. Küçük düşmelerine neden olacak bir tek kelime yazmadım.

Kamuoyu önündeki bir politikacının, çocuklarının iş hayatında gösterdikleri bu baş döndürücü başarıyı açıklamasını istemek de zaten bir gazetecinin görevi olmalı.

Bu görevimi serbestçe yerine getirebileceğimi vaz eden onlarca Yargıtay, AYM ve AİHM kararını hakim biliyor olmalıydı. Yoksa öğrenmek için Adalet Reformu’nun yapılmasını ve kursların başlamasını mı bekliyor?

İyi de ben bile bunları okuyup öğrenebiliyorsam, mesleği yargıçlık olan bir kişiden de bunu beklemek hakkım değil midir?

Her neyse, boynumuz mahkeme kararı karşısında kıldan ince, uyacağız tabii. Belki avukatlarımız itiraz ederler.

Ama bu durum, benim merakımı daha da gıcıklıyor, söylemiş olayım: Binali Bey’in kimselerle paylaşmak istemediği, üzerinde konuşulmasından bile hoşlanmadığı büyük sırrı ne?

Düzenli aralarla soracağım, ben de bizim meslekte bu fikri takip meselesine takıntılıyım çünkü.

***

Kim bilir bu gidişin, dönüşü olacak mı?

Seçim gecesi birçok kişi gibi benim de en çok merak ettiğim şey, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o anda ne yaptığıydı?

Sinirli bir şekilde odasında bir aşağı bir yukarı yürüyor muydu?

Sonuçlar aşağı yukarı belli olunca televizyonu kapatıp, torunlarıyla oynayarak stres mi atmıştı?

O anki duygularını ailesiyle mi paylaşıyordu, işe yaramadıkları seçim sonuçlarıyla birlikte iyice netleşen danışmanlarıyla mı?

Yoksa tek başına sessizce bir köşeye çekilip, nerede hata yaptığını mı düşünüyordu?

Merakımızı hiç gideremeyeceğiz çünkü bu bilgi kendisine de eşlik eden bir fotoğraf ile birlikte basına servis edilmeyecek.

Ama şuna eminim, gece boyunca “neden böyle oldu” sorusu sıkça aklına gelmiş olmalı.

Çevresindekilerin Erdoğan’dan ölesiye korktukları bir sır değil.

Zaten haberlerde filan görüyorum, arada bir çevresindekilere öyle bir bakıyor ki benim bile sıcak koltuğumda otururken ödüm kopuyor, hemen başka kanala geçiyorum.

Bu korku nedeniyle çevresindekilerden bu konuda doğru bir bilgi alamayacak maalesef. Ama zahmet buyurup okursa ben bir şeyler söyleyeyim:

Bu seçim sonucu, içindeki alarm zillerini çaldırmalı, bu gidişin dönüşü görünmüyor!

Tek adam olma istek ve hevesiyle zorladığı başkanlık sistemi, 2023’te o makama veda etmesine neden olabilir.

Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş örnekleri gösteriyor ki muhalefet seçim öncesi tutarlı bir ittifak kurar ve kitleleri heyecanlandıracak doğru bir isim de bulabilirse, yüzde 50 +1 oy alabilmek Erdoğan için artık çantada keklik değil.

Başkanlık sistemi tartışmaları sırasında AKP’yi çok uyardık ama dinlemediler.

Sanki Erdoğan hiç seçime girmeyecek, ve yüz yıllarca başkanlık yapacakmış gibi dizayn ettikleri sistem, şimdi dönüp kendilerini vuracak.

MHP marifetiyle diktikleri elbise bu topluma dar geliyor, dikişler bugün yarın atacak.

Ekonomiyi düzeltmek zorunda. Bu şovmen damat ile olacak iş değil.

Ekonomiyi düzeltmek için demokrasiyi ve yargı bağımsızlığını da geliştirip, güçlendirmek şart.

Saraylardan taşan şatafat görüntüsü milletin sinirini bozuyor, onu da aklında tutsun.

Milleti kutuplaştırmak artık iktidarını devam ettirmenin yolu olmayacak. Kutuplaştırma siyasetinin ömrünü tükettiğini görmeli.

Bu sorunları çözerken, milleti yeniden birleştirmenin bir yolunu bulamaz ise 2023 seçimi, kaybetmek üzere girdiği bir seçim olur, ben söylemiş olayım.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"