08 Şubat 2021

Bilgisiz hekime niye şaşırdınız?

Bu iktidar, bilemedin bir seçim sonra çekip gitmek zorunda kalacak ama yarattıkları tahribatı Türkiye'nin tamir edebilmesi için belki de bir yüz yıl daha gerekecek

Yarışma programında "joker" olarak yarışmacıya yardım eden hekimin, "omurilik soğanı" yerine "omurilik sarımsağı" yanıtını vermesi alay konusu oldu.

Mavraya düşkün bir toplumuz, bundan da kendimize eğlence çıkardık ki eğlenmenin esasen yararlı bir eylem olduğuna inanırım.

Ancak bu olayda ağlanacak halimize gülüyoruz.

Türkiye'de 120 tıp fakültesi olduğunu biliyor muydunuz?

Yurt dışındaki Türk üniversitelerinde bulunan 5 tıp fakültesini hesaba katmıyorum.

120 tıp fakültesinden sadece 38'inin mezuniyet öncesi tıp eğitimi programı akredite edilmiş bulunuyor. 14 tıp fakültesinin bu konudaki başvurusu henüz akreditasyon almalarına yetmemiş.

Bu kadar tıp fakültesine yetecek sayıda hoca var mı diye soracak olursanız yanıtı şöyle: Yok!

2020 YKS Tercih Kılavuzu'nu inceleyince görülüyor ki 8 tıp fakültesinde akademik kadro hiç yok. Bir tıp fakültesinde bir akademisyen, birinde de 4 akademisyen görülüyor.

Mesela Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1 hocaya karşılık bu yıl 30 öğrenci alındı.

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesi'nde hoca yok, 60 öğrenci kayıt yaptırmış.

Liste uzayıp gidiyor.

Ciddi üniversite diye bildiklerimizde bile akademik kadrolar yetersiz.

Belli ki taşıma su ile değirmen dönüyor, hocalar o üniversite senin, bu üniversite benim geziyorlar, yetmediği yerde ihtiyacı yerel "uzman hekimler" tamamlıyor.

"Tıpta Uzmanlık" konusu bir başka büyük sorun.

Geçtiğimiz yıl Tıpta Uzmanlık Sınavı'na (TUS) girenler içinde "beyin cerrahisi ve jinekoloji" tercih eden hiçbir hekim yoktu.

Kalp – damar cerrahisi ve genel cerrahi tercihleri ise en alt sıraya düşmüştü.

Cerrahi branşlar artık daha az tercih ediliyor.

TUS 2020 1. dönem sınav sonuçları yerleştirme listesine göre, ilk 100 arasında en çok tercih edilen branş 40 kişi ile deri ve zührevi hastalıklar, 16 kişi ile plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi oldu. Bir diğer en çok tercih edilen branş ise toplamda 13 kişinin tercihiyle radyoloji. Nöroloji, kalp ve damar cerrahisi, tıbbi biyokimya, kardiyoloji, nükleer tıp, tıbbi patoloji ve ruh sağlığı ve hastalıkları ana branşlarına ise yalnızca 1 hekim yerleşti. 

Bu gidiş değişmez ise yakında kalp ya da beyin ameliyatı olacak uzman hekim bulmakta ciddi sorun çıkacak.

Bu dallarda uzman yetişmez ise bunca tıp fakültesindeki öğrencileri kim eğitecek?

Tıp fakültelerindeki durum böyle de diğerleri farklı mı derseniz, farklı değil demek zorundayım.

Ama konu omurilik soğanını bilmeyen hekimden açılınca, tıp eğitimine dikkatinizi çekeyim istedim.

Aslına bakarsanız hukuk eğitiminde de, mühendislik eğitiminde de, genel olarak tüm üniversite eğitimine baktığınızda da tablo bunun karbon kopyası.

Her yer üniversite dolu (sayıları 207'yi buldu) ama kaliteli eğitim verecek akademisyen kadrosu yetersiz. Kütüphaneler boş.

Ve rejim, bütün üniversiteleri aynı kalitesizlikte eşitlemek yolunda durup, dinlenmeden yola devam ediyor.

Şimdi sırada Boğaziçi Üniversitesi var.

Bu iktidar, bilemedin bir seçim sonra çekip gitmek zorunda kalacak ama yarattıkları tahribatı Türkiye'nin tamir edebilmesi için belki de bir yüz yıl daha gerekecek.

* * *

Sahtekar futbolcular gibiler

Cumhurbaşkanı'nın sosyal medya uzmanı Fahrettin Altun, Twitter'ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bazı paylaşımlarına kısıtlama getirmesine tepki gösterdi:

"Demokrasinin özü olan halk iradesinin ve halk temsilcilerinin böylesine fütursuzca bir sansüre maruz kalması asla kabul edilemez."

Bunu okuyunca şöyle düşündüm:

Memleketimizin siyasal İslamcıları, en küçük bir müdahalede sanki bacakları kopmuş gibi feryat figan kendilerini yere atan sahtekar futbolcular gibiler!

Hakeme yutturursan ne âlâ, rakip eksiliyor. Yutturamazsan da dert değil, bir sonrakini yutturabilirsin nasıl olsa.

Altun da öyle bir sallamış ki zannedersin gözü halkın iradesinden başka bir şey görmüyor.

Ezici oy farklarıyla seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıp, yerlerine devlet memurlarının atanmasına itirazı yok ama.

Belediye başkanlarını seçen irade bu halkın iradesi değil miydi?

Aynı sandıktan çıkanlardan bazılarını seçen irade, halk iradesi de bazılarını seçen oylar bu halkın oyları değil mi?

Seçildikten sonra hapse tıkılan milletvekillerini seçenler Ukraynalılar mıydı?

İkinci kez seçildiği halde yargı ve TBMM Başkanı'nın ortaklaşa gerçekleştirdikleri darbe ile hapse tıkılan milletvekili Enis Berberoğlu'nu seçen irade, uzaydan mı gelmişti?

Görevden alınan belediye meclislerinin üyelerini seçen halk, halk sayılmadığı için mi onların iradesi halkın iradesi sayılmıyor?

Bir sosyal medya mesajının kısıtlanması bile halkın iradesini yok saymak ise, bütün bu rezillikleri yok saymak da milleti "enayi hakem" yerine koymak olmuyor mu?

* * *

İşte Erdoğan'a layık bir rektör!

28 adayı sudan bahanelerle eleyip, oğlunu akademisyen olarak işe alan Hakkari Üniversitesi Rektörü Ömer Pakiş, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden rektör olarak atandı.

Pakiş, bu icraatını 2015 yılında İlahiyat Fakültesi Dekanı olduğu dönemde gerçekleştirmişti.

Olayın ortaya çıkmasının ardından Kamu Denetçiliği Kurumu sınavın iptalini istemişti.

Açılan soruşturmada, Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı, Rektör Pakiş'in, "görevini kötüye kullanmaktan dolayı" yargılanması ve görevden el çektirilmesini istedi.

Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu adamı üniversiteye ikinci kez rektör olarak tayin etti.

O da "kendisini bu göreve layık bulduğu için" Erdoğan'a teşekkür etti.

Erdoğan'a layık bir rektör dememin nedeni de budur.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"