Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Koronavirüs aşısı yaptırdıktan sonra gazetecilere açıklamalar yaparken şunu söyledi:
"25 – 30 milyon doz aşı Çin'den gelecek. Almanya ile olan irtibatlarımız var, bunun yanında bizim kendi çalışmalarımız var. Onlar da Mayıs civarında devreye girecek."
27 Aralık günü Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, "Oscarlı yandaşa" şu demeci vermişti:
"Üç ay içinde 30 – 35 milyon kişiyi aşılamış oluruz."
Gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanı ve Bakanı'nın açıklaması arasında 5 milyon kişilik fark var. Her ikisinin kendi verdiği rakamlara göre de 5'er milyon kişilik fark daha var.
Bunlar, sayı saymayı mı bilmiyorlar yoksa "büyük rakamlarla oynamaya alıştıkları için", 5 milyon onlara küsurat gibi mi geliyor?
Bu gerçekten çok tuhaf bir durum.
Bir planlama yapıldıysa, kaç kişinin aşılanacağı belli olur. Şu ya da bu nedenle yanılma payı koymak gerekiyorsa bu da herhalde toplam rakamın dörtte biri, beşte biri kadar olmaz.
Önemsiz bir ayrıntı gibi söyledikleri rakam, 5 milyon kişi!
Aralarında virüse yakalanıp ölme olasılığı yüksek olanların da bulunduğu 5 milyon insan!
Ve tutarsızlıklar bununla da sınırlı değil.
Hatırlarsınız, bu köşede daha önce sıkça vurgulamıştım, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 25 Kasım 2020 günü gazetecilere şunu söylemişti:
"Aralık ayında asgari 10 milyon olmak üzere ama 20 milyonu hedefliyoruz. Ocak ayında 20 milyonda sorun yok. Şubat ayında da 10 milyon olmak üzere toplam 50 milyon doz için sözleşme imzalandı."
1 Aralık günü de aynı masalı tekrarlamıştı: "Aralık ayında en az 10 milyon ama muhtemelen 20 milyon gibi temin etmiş olacağız. Ocak ayında 20, şubat ayında 10 milyon."
Dün eski Hürriyet'in logosunu kullanan ve sayfa düzenini taklit eden gazetenin haberi ise şöyleydi:
"Bakan Koca, Türkiye'nin aşı planını paylaştı. Üç partide 10 milyon doz."
Bakan'ın parti yöneticilerine bu bilgiyi verdiği tarihin 16 Ocak 2021 olduğunu not edeyim.
Koca, AKP Genel Başkanı ve parti yöneticilerine ayrıntılı bilgi verirken şunu açıklamış:
"İki hafta içinde Çin'den yeni bir parti gelecek. Üç parçada ve kısa süre içinde 10 milyon aşı gelmiş olacak."
Bu 10 milyon doz rakamına, daha önce gelen ve şu anda uygulanmakta olan 3 milyon doz aşının dahil olduğuna da özellikle dikkatinizi çekmek isterim.
Bakanın "iki hafta içinde" diye verdiği sürede, Ocak 2021 ayının da bitip, Şubat 2021 ayına gireceğimizi de unutmayalım.
Gördüğünüz gibi Ocak sonunda 40 milyon doz aşımız olacak, 20 milyon kişi aşılanmış olacaktı, öyle görünüyor ki şubat sonunda 10 milyon doz ile 5 milyon kişiyi ancak bulacağız.
Erdoğan yönetimi, tıpkı maske dağıtımında çuvalladığı gibi aşı konusunda da büyük bir beceriksizlik içinde.
Başından beri aşı konusunda ne söyledilerse, zaman onları tekzip etti.
Açıklamalarına hakim olan üslup, tipik salla gitsin üslubu.
Bir planı olan, "20 – 25 milyon kişi" der mi? Kaç kişiyi aşılayacağını planlamış birisinin rakamlarının alt ve üst sınırı arasında bu kadar fark olur mu?
Şu anda aşı konusundaki faaliyetleri, büyük bir sis perdesinin ardında olan tek G20 ülkesi Türkiye.
Bizden başka herkes aşının kaç paraya alındığını da biliyor, ne kadar alındığını da.
Kimin, ne zaman aşılanacağı konusunda kimsenin kuşkusu yok.
Aşıların kaça mâl edildiğini bizden saklıyorlar. Niye?
Aşıların neden geciktiğini açıklayamıyorlar. Niye?
Bu, her işe "yandaş besleyecek ihale fırsatı" olarak baktıkları için mi böyle oluyor?
Ama merak etmeyin: Aşılamada geciktiğimiz için virüs kapıp ölecek olanlar için Cumhurbaşkanı şimdiden rahmet diledi bile
* * *
Erdoğan'a yönelik komplonun ayak sesleri
Gazeteci Orhan Uğuroğlu, tv programcısı Afşin Hatipoğlu ile Gelecek Parti yöneticisi Selçuk Özdağ'a yönelik saldırıların, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, İçişleri Bakanı ve tüm devlet yetkililerinin aklını başlarına getirmiş olmalarını diliyorum.
Bu saldırıları daha önce Kemal Kılıçdaroğlu ve Sebahattin Önkibar, Ahmet Takan, Yavuz Selim Demirağ, Murat İde, Barış Atay'a yönelik saldırılar ile birlikte düşünmeleri gerekir.
Bu saldırıları, "birkaç öfkeli gencin düşüncesizliği" gibi görmek büyük hata olur.
Yakalanan saldırganların ellerini kollarını sallayarak karakoldan çıkıp gidebilmeleri hem savcılarımızın hem de güvenlik yetkililerimizin bu işi son derece hafife aldıklarını ortaya koyuyor.
Dikkat ettiyseniz, bunların tümü planlanmış saldırıydı.
Kurbanların adresleri tespit edilmiş, orada pusuya yatılmış ve şiddet saldırganların hafif bir cezayla kurtulabilecekleri şekilde organize edilmişti.
Bu, işlenen suçun örgütlü bir suç olduğuna ilişkin ciddi kuşku olarak kabul edilmesi gereken bir durumdur ve ona göre soruşturulmalıydı.
Saldırılardan sonra en tepeden başlayarak yetkililerin gözlerini yumup, kulaklarını kapama tutumu, son saldırıda değişti.
Ancak bu tutumun yetersiz olduğu çok açık.
Türkiye, siyasal şiddetin nelere mâl olduğunu çok iyi biliyor ve hatırlıyor olmalı.
Erdoğan yönetiminin, zamanında Süleyman Demirel'in düştüğü hataya düşmeyerek, şiddete eğilimli küçük ortağını koruma tavrı içine girmemesi gerekiyor.
Çünkü çok açık ki küçük ortak, ne örgütlü suç liderleriyle ne de bu tür sokak eşkıyalarıyla arasına mesafe koyamıyor.
Koyamadığı gibi saldırıları zımnen onaylar bir tutum da takınıyor.
Ben Erdoğan'ın yerinde olsam, MİT Müsteşarı'na, bu işin geri planını gerçekten güveneceği adamlarına iyice bir araştırması talimatını verirdim.
Gerçi benzer bir talimatı, KPSS hırsızları için de vermişti ama o araştırmanın Fethullahçı canilerin gerçek planlarına kadar ulaşmasını da bizzat kendisi engellemişti.
Bu kulağına küpe olsun: O gün Fethullahçı çetenin KPSS hırsızlığındaki amacının açığa çıkarılmasına izin vermiş olsaydı, 15 Temmuz'da ön sırada yer alan Fethullahçı subayların hepsine ulaşmaları da mümkün olurdu.
Her taşın ardında bir komplo aramayı alışkanlık haline getirenlerin, böyle tehlikeli bir oyuna bu kadar safça yaklaşabiliyor olduklarını hayret ve dehşetle izliyorum.
AKP iktidarına ve yetersiz de olsa demokrasimize yönelik gerçek bir komplonun ayak sesleri bunlar.
Uyanın da dinleyin!
Selçuk Özdağ
* * *
Solcuyu işten at, tacizciye makam ver
ABD'de yaşarken bir çocuk tacizi suçlamasıyla karşılaşıp, hapse atılan ve ruhsatı elinden alınan Abdüssamed Köse, Türkiye'ye döndükten sonra Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'ne bağlı psikoloji bölümüne başkan yapılmış.
Adını Samed Köse olarak değiştirdiği ve saçını uzatarak tipini değiştirdiği tespit edilen adam bu durum ortaya çıkınca görevinden ve öğretim üyeliğinden istifa etti.
Tek suçları bir bildiriye imza atmak olan öğretim üyelerini, ömür boyu açlığa mahkûm etmekte tereddüt etmeyen AKP yöneticileri ve Erdoğan YÖK'ünü kutlarım.
Belli ki "yeter ki solcu olma da istersen sapık ol" düsturu, bu adamı ABD hapishanesinden, Türkiye'de bir üniversitede bölüm başkanlığına kadar getirebilmiş.
Şimdi ben de Erdoğan'ın kendi karşıtı herkese yaptığı gibi yapıp, "sapık sevici" diyerek bu tekil olayı bütün bir camiaya bağlasam, haksızlık etmiş olurum tabii.
Onun için bunu yapmayacağım.
Sadece YÖK'ün, kadro seçme konusundaki bu yeteneğine dikkat çekmekle yetineceğim.