23 Eylül 2020

Bakan, öylece bakmaya devam etti!

MEB, Türkiye'de öğretmenlerin ve öğrencilerin "nasıl olsa dersleri asacaklarını" mı düşünmüştü?

Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) uzaktan eğitim için kurduğu Eğitim Bilişim Ağı (EBA) sistemi, dün hizmet veremez hale geldi.

Sisteme girmek isteyenler, ekranlarında "çok kalabalık" uyarısıyla karşılaştılar.

Bakan Ziya Selçuk'a bakılırsa bu harika bir haber!

Neden?

Çünkü öğretmenler ve öğrenciler, EBA'ya yoğun olarak girmişler ve kalabalık yarattıkları için de sistem çalışmamış.

MEB, Türkiye'de öğretmenlerin ve öğrencilerin "nasıl olsa dersleri asacaklarını" mı düşünmüştü?

Planlamayı yapan bakanlık, uzaktan eğitimden yararlanmak isteyen öğrenci sayısını, bu sisteme girecek öğretmen sayısını biliyor olmalı.

Hangi saatlerde yoğunluk yaşanabileceği de geçen dönem, pandemi başladıktan sonraki uygulamadan öğrenilmiş olmalı.

Bunları biliyorsanız, gerisi basit bir mühendislik işi.

Demek ki MEB'de bu çapta bir işi yürütebilecek yetenekte yönetici yok.

Varsa da imam hatipliler ve ilahiyatçılar yüzünden geri plana itildikleri için sistem doğru dürüst kurulamadı.

Bu işler dua ederek halledilemiyor çünkü.

Dua ederek belki ahiret hayatınızı kurtarabiliyorsunuz ama bilgisayarlar o dilden pek anlamıyor.

Bakan kalabalık nedeniyle sistemin çökmesi için sevinç kutlamaları yapadursun, Avrupa'da okullarını açmayan ülke neredeyse hiç kalmadı.

Bunların bir bölümünün nüfusa göre hasta / ölüm rakamları, Türkiye'nin çok üstünde.

Bakanlık eğer Sağlık Bakanlığı ile temas ederek okulları açmama kararı aldıysa, sorgulamamız gereken şey Sağlık Bakanlığı'nın rakamları olmalı.

Bize açıklanan rakamlar ile MEB'e verilen rakamlar farklı mı yoksa?

Böyle değilse, MEB, bütün yazı boşa geçirmiş demektir.

Türkiye, bütün okullarını pandemi koşullarına uygun hale getirebilecek büyüklükte bir ekonomiye sahip.

Belli ki MEB, yaz boyunca tatil yapmış, virüsün mutasyon geçireceği ümidine kapılmış.

Ve bu beceriksizlik ve iş bilmezlikleri nedeniyle, şu anda okul çağında alan çocuklarımız, Suriyeli göçmen arkadaşları da dahil olmak üzere Avrupa'daki akranlarından geri kalacaklar.

Türkiye'nin eğitim sisteminin ağır sorunları nedeniyle zaten geriden geliyorlardı, şimdi iyice nal toplayacaklar.

Bu beceriksizliğin bedelini Türkiye çok uzun yıllar ödeyecek.

Bugünkü Milli Eğitim Bakanı da başarısızlığı nedeniyle utanacağına, pişkin pişkin sevinmesiyle hatırlanacak.

* * *

Pandemi yardımlarını ne yaptınız?

Milli Eğitim Bakanı'nın açıklamasına göre 18 milyon 200 bin çocuğumuz, üniversite öncesi eğitimde.

Bunların en fazla 2 milyon 500 bininin evinde fiber internet olanağı mevcut.

(Burada bir paragraf açmam gerekiyor: Telekom özelleştirilmesinde Türkiye'nin yediği kazıklardan biri de bu oldu.

Telekom taahhütlerini yerine getirmedi, hükümet de bunu takip etmedi. Neden acaba? Erdoğan, 2023 seçimini kaybederse, incelenmesi gereken konulardan biri de bu olacak ve kuşku duymayın ki çok ilginç şeyler öğreneceğiz.)

8 milyon 500 bin civarında çocuğumuz da sabit internetten yararlanabiliyor.

Geri kalan 9 milyon 700 bin çocuğumuz ise internet olanaklarına sahip değil. (*)

Yani Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un deyimiyle "sistemde kalabalık edenler" içinde bile yoklar.

İnternet erişimine sahip olan her evde de her çocuk için yeterli sayıda masaüstü bilgisayar ya da tablet / akıllı telefon yok.

Acun Ilıcalı geçen gün tableti olmayan çocuklar için kampanya düzenledi, 7 milyon 500 bin lira topladı. SMS gelirlerinin bu rakama dahil olmadığı söyleniyor.

Umarım bu para, AKP döneminde toplanan diğer yardım paraları gibi bir takım vakıflara gitmez de gerçekten ihtiyaç sahibi çocuklara bilgisayar alınabilir.

Ama kaç çocuk? Kaba bir hesapla 2 bin 500 – 3 bin çocuk civarı.

Bu kampanya dışında bazı belediyeler ve kaymakamlıklar da bilgisayarı olmayan çocuklar için kampanyalar düzenliyorlar.

Ancak bu çabaların bütün çocukları bilgisayar sahibi yapabilmesine olanak yok.

Erdoğan yönetimi, pandeminin başında topladığı yardım paralarını nereye, nasıl harcadığını bile açıklayabilmiş değil.

"Şeffaflık, vatandaşa hesap vermek" gibi dertlerinin olmadığını biliyoruz.

Toplanan parayı, kendi paraları zannediyorlar ve keyiflerince harcıyorlar.

15 Temmuz Şehit ve gazileri için toplanan para ile ilgili hesabı bile verebilmiş değiller hâlâ.

Deprem vergilerinin başka amaçlarla harcandığı gibi Evrensel Hizmet Fonu'nu da harcamış görünüyorlar.

Oysa bu fonda toplanan para, internetsiz evlere internet bağlamak için ya da ihtiyaç duyan çocuklara bilgisayar almak için kullanılabilirdi. Toplam 12 milyar liradan söz ediyorum!

Erdoğan yönetiminin, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel kurumlarında yarattığı tahribat kuşkusuz ki zaman içinde giderilebilir.

Türkiye biraz zaman kaybeder belki ama bu tahribatı da aşabilir.

Ancak bütün bir neslin eğitim hakkından yararlanamamasının bedelini ödeyebilmemiz mümkün olamaz.

Çünkü eğitimden mahrum kalan bu nesil bir istatistik rakamı değil!

Bizim çocuklarımız. Türkiye'nin bütün bir geleceği!

(*) Bu rakamları Füsun Sarp Nebil'in dün T24'te yayımlanan "Evrensel Hizmet Fonu; hükümetler fonları amacına uygun kullanmalı" başlıklı yazısından aktardım.

* * *

Kalın hayal görüyor

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "İsrail ve Mısır ile siyasi ihtilaflarımız var ancak bunlar enerji konusunda işbirliği yapmanın önünde engel olmak zorunda değil" dedi.

Türkiye'nin Mısır ile nasıl bir siyasi ihtilafı olabilir?

Aramızda bir sınır meselesi yok. Aramızda bir azınlıklar sorunu yok. Kan davası güdecek bir durum hiç olmadı.

Ama Mısır ile çok önemli bir sorunumuz var ki Mısır, bunca yıllık "Türkiye ile Yunanistan'ın arasına girmeme" politikasını terk edip, Yunanistan ile bir anlaşma imzaladı.

Sorunu yaratan bizzat Recep Tayyip Erdoğan ve onun Müslüman Kardeşler'in ağabeyi olma hayalidir. Onun bu hayali, Mısır rejimi için yaşam sorunu.

Erdoğan bu iddiasından vazgeçmeden, Mısır ile normal bir ilişki içine girmeden, geriye dönebilmek mümkün mü zannediyorsunuz?

İsrail'e gelelim.

Türkiye ile İsrail'in ulusal çıkarlarının çatıştığı her hangi bir alan yoktu.

Tam tersine bölgede İsrail'i tanıyan ilk ülke olarak, etrafı kendisini yok etmek isteyen ülkelerle çevrili İsrail için vazgeçilmez bir konumdaydı.

Türkiye'nin İsrail ile sorunu, Erdoğan'ın "Arap Sokağı'nın kahramanı olmak" hayalinden kaynaklanıyor.

İç politikada, İslamcı hassasiyetlerin üzerinde sörf yapmak isteğinden vücut buluyor.

Ve bunun üzerine İsrail ile diplomatik ilişki kurmak isteyen bazı Arap ülkelerini, Sırbistan'ı, Kosova'yı fırçalarsanız, İsrail ne yapar?

Erdoğan'ın yarattığı ve kaşıdığı sorun İsrail için hayat memat meselesidir.

İbrahim Kalın hayal görüyor.

Bu sorunları çözmeden, ne İsrail ile ne de Mısır ile enerji konusunda işbirliği yapabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"