Öyle görünüyor ki polisin temel bir demokratik hakkı kullanan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine aşırı şiddete de varan müdahalesi, en tepeden kaynaklanıyor.
Küçük de olsa bunun Fethullahçılar benzeri bir cemaatın işi olabileceği ihtimali var diye düşünüyordum, yokmuş.
Belli ki Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı boyunca binlercesini yaptığı hatalı kararların bir tekinden bile dönmeyecek.
Demek ki siyasal İslamcı akademisyenler arasında, intihalci olmayan, doğru dürüst bilimle uğraşan, iyi bir üniversiteye layık rektör olabilecek bir tek kişi bile yokmuş.
Varsa da Saray'a o kadar uzakta konumlanabilmişler ki Erdoğan ancak böylelerini bulabiliyor.
Erdoğan, tipik bir otokrat.
Fırsatını bulsa bir iki adım daha ileriye de geçmek isteyeceğine kuşku yok ama "lanet olası" Anayasa ve serbest seçimleri elimizde kalmış demokratik geleneklerimiz buna izin vermiyor.
Otokrat liderler, hatalarının yüzlerine vurulmasından hoşlanmazlar.
Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim üyelerine kızgınlığının nedeni bu.
Otokratlar, verdikleri karardan kitle baskısıyla geri dönecek olurlarsa iktidarlarının sarsılacağını düşünürler.
Erdoğan da onun için bu kararından dönmeyecek.
Gerekirse bütün üniversitelerdeki öğrencileri hapse tıkmayı göze alır, yine de bu kararından dönmez. Burası çok açık.
Ve hem kendisi için hem de memleket için daha da kötüsü, bu güç gösterisinin iktidarını daha da sağlamlaştıracağını zannediyor olması.
Elindeki gücün ucunu gösteriyor, vermek istediği mesaj çok açık: Aykırı gideni ezerim!
Oysa tarih, elindeki gücü böyle kullanarak başarılı olan bir tek kişiyi bile yazmıyor.
Hepsi ya kendi yarattıkları şiddet dalgasına kapılıp gittiler ya da ülkelerini ve halklarını dayanılmaz acılara, felaketlere sürükleyerek gittiler.
Ama yerinde kalan olmadı.
AKP Genel Başkanı zannediyor ki sokakta polisiyle, askeriyle yaratacağı şiddet dalgası insanları sindirecek.
Halkın bir bölümü korkup sinecek, sesini çıkaramayacak, öteki bölümü de muzaffer liderin etrafında toplanıp, iktidarı güçlendirecek.
Bu her zaman ters tepen bir sonuç yarattı.
"Yüzde elliyi evinde zor tutuyorum" sopasını sallayanlar, zannederler ki öteki yüzde 50'nin eli armut toplayacak.
Ülkeler felaketlere böyle sürüklenirler.
İnanmıyorsanız, sokakta göreceğiniz ilk Suriyeliye sorun bakalım, ne anlatacak size.
Türkiye gibi orta gelir düzeyindeki ülkelerde, hele uzun süren bir iktidar döneminin ardından bu tür işlere kalkışmak, ateşle oynamaktır, ben uyarmış olayım.
* * *
Bırak, dağınık kalsın!
AKP Genel Başkanı, nereden aklına estiyse tam olarak bilemediğimiz bir şekilde "sivil Anayasa" fikrini ortaya atınca, yancısı Devlet Bahçeli de ona destek verdi.
Bakıyorum, maiyet yazarları da "yeni sivil Anayasa" heyecanına kapılmışlar.
Doğrusunu isterseniz bugünkü Anayasa'dan ben de hoşnut değilim ancak siyasetimizin bu mutlu çiftinin hazırlayacağı Anayasa'nın bugünküne rahmet okutacağına dair her türlü iddiaya girerim.
Bu beylerin "sivil anayasa" anlayışları, Anayasa metnini sivillerin yazmış olmasından ibaret çünkü.
"Sivil Anayasa", sivillerin yazdığı bir metinden ibaret değildir beyler, bunu aklınız almayacak ama gerçek bu.
Askerlerin gözetiminde yazılan 1961 Anayasası, bugünkünden daha sivildi mesela.
TRT özerkti. Üniversite, özerkti. Sendikal haklar garanti altına alınmıştı. Bugün hâlâ konuştuğunuz ve yeni bir reformmuş gibi bizlere satmaya çalıştığınız "hakim teminatı" o Anayasa ile gelmişti. İdarenin işlemlerinin yargı denetimine tabi olması, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay denetimi gibi bugün hiç hoşlanmadığınız konu ve kurumlar da o Anayasa ile hayatımıza girdi.
Sivil anayasa demek, idarenin şeffaf ve hesap verebilir olması demektir. Mutlak güçler ayrılığı demektir. Bireysel hakların, yürütmeye ve yargıya karşı kesin anayasal güvencelere bağlanması demektir.
Bu işler de bugüne kadarki icraatınıza ve iki kanka bir olup söylediğiniz sözlere bakınca size uymaz!
Dilinizin altında ne var şu anda tam olarak bilmiyoruz ama niyetinizin gerçek sivil bir Anayasa olmadığı açık.
Yaptıklarınız, yapacaklarınızın teminatı ise ki bu her zaman öyledir, onlardan sivil anayasa çıkmaz.
En iyisi bırakın böyle dağınık kalsın; bu hâli sizin kafanızdaki düzene daha uygun çünkü.
* * *
Anayasa nasıl değişir?
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün "darbe anayasalarının tortularını ortadan kaldıracağız, yeni ve sivil bir Anayasa'yı milletimizle yapacağız" sözleri, sanırım bir temenni.
Çünkü "yeni bir Anayasa" yapmak artık iki ortağın kafa kafaya vererek, gerçekleştirebileceği bir durum değil.
Anayasa'yı değiştirmek için artık 400 milletvekili lazım.
Hadi diyelim ki referanduma götürerek değiştirecekler, o durumda da 360 milletvekili lazım.
Şu anda iktidar bloğunun toplam milletvekili sayısı 337. TBMM Başkanı oy kullanamayacak, etti 336.
CHP, İyi Parti ve HDP'yi yok sayarak bu işi yapmak mümkün görünmüyor.
Bunlardan ya birini ya da ikisini yanınıza almanız lazım, başka yolu yok.
Ne dersiniz? Gözlerine İyi Parti'yi mi kestirdiler, HDP'yi mi, yoksa CHP'yi mi?