26 Aralık 2019

Amacı kanal yapmak değil, dikkat dağıtmak!

Her şey bunun yapılabilir bir proje olmadığını gösteriyor ve eminim ki Recep Tayyip Erdoğan bunu bizden daha iyi biliyor. Ama eline muazzam bir fırsat geçti

Liseden bir arkadaşımın uyarısıyla bir video izledim.

m / t Ottoman Courtesy isimli geminin Panama kanalından geçişi ile ilgili bir video bu.

Bu tanker, 269 metre boyunda, 46 metre genişliğinde. Gemilerin denizlerdeki konumlarını gösteren sitelerden en son baktığımda Bozcaada açıklarında seyir halindeydi, nazar değmesin, şahane bir gemi. 

Gemi, kanala giriş ve çıkışında üçer kez "lock" adı verilen bir tür yükseltme – alçaltma havuzuna giriyor. Bu havuzlar aynı zamanda, kanaldaki akıntıyı da regüle ediyor.

Atlantik – Pasifik kot farkı, Karadeniz – Ege kot farkından fazla. Demek ki bizde de en az üçer "lock" inşa etmek gerekecek.

Bu büyüklükte bir tankerin tam yüklü haliyle, 100 metre genişliği, 25 metre derinliği, 7 -8 mil civarında akıntısı olan bir su yolundan geçip, gidivermesi öyle kolay bir iş değil.

Arşimed’i hatırlayacak olursak, gemiler taşırdıkları suyun hacmi kadar bir kuvvet ile suyun yüzeyine itilirler.

Hazreti Nuh, gemisini bir vadide inşa etmişti.

Geminin yüzebilmesi için, suyun kaldırma kuvveti, geminin ağırlığına eşit hale gelene kadar vadinin su ile dolmasını beklemek gerekirdi ki o arada gemi çoktan sele kapılıp, devrilmiş olurdu.

Hz. Nuh peygamber olduğu için melekler onun sorununu kolayca çözebildiler ama aynı görevi Kanal İstanbul’da meleklerden beklememek gerektiğinin sanırım hepimiz farkındayız.

Kısacası bu büyüklükte bir geminin bu su yolunda karaya oturmadan geçip gidebilmesi için kanalın bu ölçülerinin küçük olduğunu söyleyenler var.

Genişliğinin minimum 250 metre, derinliğinin de 30 metre olması gerektiğini söyleyen bir denizci ile konuştum.

Böyle bir su yolunda geminin pervanelerinin çalışmasının, geminin altındaki suyu geriye iteceği gerçeğine dikkat çekiyorlar.

Geminin dümen tutabilmesi için ulaşması gereken asgari bir hız var. Bütün bunlar birlikte düşünülmesi gereken teknik ayrıntılar.

Diyeceksiniz ki "Bunları sen biliyorsun da devlette bu işin bir sürü uzmanı var, onlar bilmiyor mu?"

Kuşkusuz ki biliyorlar. Ama ben de size "Erdoğan’ın isteklerine karşı çıkma cesaretini gösterebilecek kaç kişi var" diye sorarım! DHMİ’nin olumsuz raporunun emirle değiştirildiğini hatırlayalım.

CHP Milletvekili Tuncay Özkan, AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’a ait bir videoyu sosyal medyada paylaştı.

Kurtulmuş o tarihlerde henüz "makama bağlı hafıza kaybı sendromu" yaşamamıştı. Bugün o söylediklerini hatırlamıyor olmasının nedeni bu sendrom!

Kurtulmuş şöyle diyor:

"Bu projenin birçok yanlış, eksik tarafları var. Ben şahsen sayın Başbakan’ın bu projeyi bir seçim sözü olarak ortaya getirdiğini biliyorum. Yapılabilir bir şey değil. Olabilirliği olmayan bir konu."

Doğrusunu isterseniz ben de bu projenin bir tür "Zihni Sinir procesi" olduğunu düşünüyorum.

Dün Kanal üzerine Boğaz’dakiler kadar yüksek 10 köprü yapılması gerektiğinden söz etmiştim.

Sözünü ettikleri 75 milyar liraya o köprüler ve köprülere ulaşım – yaklaşım yolları bile yapılamaz. Değil ki bir de kanal kazılacak.

Kanal hakkında dağıttıkları hayali fotoğraflardaki köprüler, Galata Köprüsü’nden biraz iri. Bunların altından dev tankerler nasıl geçecek?

Her şey bunun yapılabilir bir proje olmadığını gösteriyor ve eminim ki Recep Tayyip Erdoğan bunu bizden daha iyi biliyor.

Ama eline muazzam bir fırsat geçti.

Bir yandan "CHP zihniyetini" iş yapmayı bilmemek, yapılmak istenen büyük projeye taş koymakla eleştirme fırsatı, diğer yanda gündemi değiştirme olanağı veriyor bunu tartışmak.

"Köprüyü sattırmam" diyen Necdet Calp’in kaybettiğini, "Bal gibi satarım efendim" diyen Turgut Özal’ın kazandığını da unutmayalım.

Erdoğan için bu da o tartışma gibi.

Gündemi değiştirip, kamuoyunun dikkatini işsizlikten, asgari ücretin düşüklüğünden, artan vergilerden, batmış şirketlerden, yeni dalga Suriyeli göçünden uzaklaştırmak da cabası!

Bakın ben bile, bunun farkında olduğum halde günlerdir bunu konuşup, yazıyorum.

Merak etmeyin, Kanal filan yapacak ne paraları var ne de niyetleri.

Maksat tartışma olsun, ortam gerilsin!

* * *

Öfkelenen Adam yine öfkelendi

MHP Genel Başkanı "öfkelenen adam" Devlet Bahçeli yine kükredi. Kanal İstanbul projesine benim gibi karşı çıkanları "şuursuz ve gayrı milli olmakla" suçladı.

Diyebilirsiniz ki "Devlet Bahçeli’yi niye bu kadar ciddiye alıyorsun?"

Alıyorum çünkü onun yaptığını mesela ben kendisine yapsam, bazı düşünceleri ile "ihanet içinde olduğunu, şuursuz olduğunu, gayrı milli olduğunu" söylesem, ya mahkemeye koşar, ya da öfkeyle beni birilerine işaret eder!

Devlet Bey’e söylemek isterim ki bana göre de Kanal İstanbul projesini gerçekleştirmeye çalışmak gayrı milliliktir. Şuursuzluktur. Gelecek kuşaklara ihanettir.

Şimdi bu durumda ne oldu: Elimizde iki hain var, biri ben, diğeri Devlet Bey.

Böyle bir şey olabilir mi?

Farklı şeyleri savunmak niye ihanet olsun?

Ben doğru bildiğimi savunurum. Devlet Bey doğru bildiğini savunur.

Farklı düşündüğümüz için ikimiz de hain filan olmayız. Demokrasilerde hayat böyle geçer Devlet Bey.

Dün bizleri şuursuzlukla suçladıktan sonra ortaya çıktı ki Devlet Bey, bu proje konuşulmaya başlandığında benim gibi düşünüyormuş. Kanal İstanbul için şunu söylemiş:

"Bu soygun düzenini çılgınca sürdürecek bir projedir."

Şimdi Bahçeli, bir boş vaktinde kürsüye çıkıp, tane tane ve hepimizin anlayacağı şekilde bir açıklama yapmalı. Bunun onun için zor olacağını biliyorum ama bir siyasetçi birbirinin tam tersi fikirleri savunabiliyorsa, bunun nedenlerini açıklamalıdır.

Niye o gün böyle düşünüyordu, şimdi niye böyle düşünüyor?

O zaman mı yanlış yapmıştı, şimdi mi yanlış yapıyor? Fikrini değiştiren ne oldu?

Açıklaması tatmin edici olursa bakarsınız bizler de fikrimizi değiştiririz.

* * * 

Yoksa amaç kanalı definecilere kazdırmak mı?

Adının önünde Doçent Doktor unvanı olan bir tip, A Haber kanalında, bugüne kadar kimsenin bilmediği bir gerçeği ifşa etti:

"Sayın Cumhurbaşkanı’na yüklenilmesinin en büyük sebebi Kanal İstanbul projesi. Vatikan kaynaklarından aldığım bilgilere göre Kanal İstanbul’un altında tapınakçılardan kalan 10 gemi dolusu altın var. Fransa’dan kaçırdıkları hazineler var. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda bilgiye sahip."

Evet, bu sözler bir üniversite hocasına ait. Bir avcı kahvesinde sohbet sırasında söylenmiyor, bir haber kanalındaki açık oturumda söyleniyor hem de!

Kanıt? Kanıt ne gerek var? Salla gitsin.

Vatikan kaynaklarından bu bilgiyi almış!

Vatikan kaynakları bu bilgiyi niye kendilerine saklamamış da bu tipe vermişler? Orası belli değil.

Tapınak Şövalyeleri 10 gemi dolusu altını Fransa’dan kaçırmışlar, getirip Trakya’nın ortasında bir yere gömmüşler.

O kadar altını, o yıllarda Trakya’nın ortasına kadar taşımak için kaç öküz arabası gerekirdi? Oraya kadar getirdiğiniz altınları 25 metre derine gömmek için kaç kişiye çukur kazdırmak lazımdı?

Bunların hiçbirinin önemi yok.

Önemi olan Reis’i sahip çıkmak. Palavra da olsa, ilginç bir şey sallayacaksın, nasıl olsa insanlar bunun ötesi berisiyle ilgilenmezler diye düşünmüş olmalı.

Her halde öküz arabalarını sürenleri, çukuru kazanları, altınları gemilerden indirip, öküz arabalarına yükleyen hamalları da işleri bitince öldürmüş olmalılar ki bilgi bu tarihe kadar Vatikan kasalarında gizli kalmayı başardı!

Bu olaya tanık olanları yok etmemiş olsalardı define çoktan oradan çıkarılmış olurdu çünkü.

Kişisel kanaatim şu ki bu adam, "Kanal güzergahında altın var" bilgisini yayarak, definecileri tahrik etmek istiyor.

Bir küçük kasa altın için koskoca gölü kurutan defineciler için, Kanal güzergahını kazmak çocuk oyuncağı olmalı.

Onlar altın aramak için Kanal’ı kazacaklar, böylece 75 milyar lira da devletin cebine kalacak, kanal bedavaya gelecek.

75 milyar tasarruf edeceğinizi öğrendiniz ya, gülersiniz tabii!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"