23 Aralık 2019

AKP tarihinin karanlık noktaları

CHP yöneticileri, Erdoğan’ın kendilerine verdiği bu görevi yerine getirmek için çalışırlarken, doğacak boşluğu kapatmak üzere sahneye AKP’yi ve Genel Başkanı’nı davet etmek isterim

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP’yi "özeleştiriye" davet etti. Şöyle konuştu:

"Mesela tek parti CHP’sine ait dönemde objektif şekilde, tüm boyutlarıyla araştırılması gereken karanlık noktalar bulunuyor. Açıkçası CHP’nin artık bu millete, kendi tarihi ile ilgili kapsamlı, samimi bir özeleştiri vermesi şarttır."

AKP Genel Başkanı özellikle Dersim konusunda CHP’nin nasıl bir özeleştiri yapacağını da merak ediyor.

Erdoğan’ın "karanlık noktalar" dediği şeyler nelerdir, bilemiyorum.

Keşke konuşmasında bunları da başlıklar halinde açsaydı, böylece CHP de hangi konuları aydınlatması gerektiği konusunda bir kafa karışıklığı yaşamazdı.

CHP yöneticileri, Erdoğan’ın kendilerine verdiği bu görevi yerine getirmek için çalışırlarken, doğacak boşluğu kapatmak üzere sahneye AKP’yi ve Genel Başkanı’nı davet etmek isterim.

AKP dediğimiz parti şunun şurasında 18 yıllık bir parti. Onun için CHP hazırlığını tamamlayana kadar kendi tarihi ile ilgili "karanlık noktaları" kolayca açıklayıp sıkı bir özeleştiri yapabilir.

Yeri gelmişken belirteyim "Allah’ım ve milletim beni affetsin" türünden açıklamalar, özeleştiri sayılmaz.

Mesela, Fetullahçı çetenin bir hükümet darbesine kalkışacak kadar nasıl güçlenebildiği konusuyla işe başlayabilir.

O tarihte, bugün aranan savcıların meslektaşı idi. Onlarla toplantılar yaptı. Kumpasın tam göbeğinde yer aldı yani. Bununla ilgili bir özeleştiri duymadık.

Artık aramızda bulunmayan Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe’de ne görüştü? Bu da bir muamma!

Daha yakın tarihe gelelim. Oğlu, biraderi, dünürü, özel kalem müdürü bir şirketi 15 milyon dolara birisine sattılar. Bu şirket kaça kurulmuştu, ne ile iştigal ediyordu, faaliyet sırasında ne kadar kâr elde etmişti ki 15 milyon dolara satılabilmişti, satın alan gerçek kişi kimdi? Bunlar da bir muamma olarak ortada duruyor.

Daha büyük bir muamma da var: 17 – 25 Aralık diye bilinen başarısız darbe girişimi, Fetullahçıların zaman içinde kaydettikleri şantaj malzemesini bir anda ortaya dökerek hükümeti devirme çabasıydı.

Rüşvetçi bakanlar filan takip edilmiş, sesleri kaydedilmişti ama bunlar suçun işlendiği tarihlerde adalete intikal ettirilmemiş, hükûmete bir darbe vurmak üzere bekletilmişti.

Buna rağmen Fetullah Gülen ile uzlaşma çabası içine girdikleri de bir sır değil.

Gazeteci Fehmi Koru, Erdoğan ve Gül için araya girmiş, yazılan mektubu Pensilvanya’ya kadar götürmüştü.

O tarihte Fetullahçılar ile uzlaşma çabası hangi amaçla yapılmıştı? AKP neyi örtmenin peşindeydi?

Şunu da unutmayalım lütfen: Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinde çözüm sürecinin en önemli adımı atılmışken ne oldu da bizzat Erdoğan masayı devirdi?

Bir saray darbesiyle devrilen, seçim kazanmış Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun "terör dosyaları açılırsa bazıları insan içine çıkamaz" demesi ne anlama geliyor?

Şimdilik bu kadar yeter, listeyi çok uzatmayayım ki AKP’nin özeleştirisi fazla uzamadan, CHP’ye de sıra gelebilsin.

* * *

Happy birthday Binali Bey!

Bir arkadaşım dün Binali Yıldırım’ın bir videosunu göndermiş. Videoda bir grup genç kadın Binali Bey’e bir pasta yaptırmışlar, doğum gününü kutluyorlar.

Pastanın üzerinde mumlar yanıyor ve Binali Bey bu mumları üfleyerek değil, elini sallayarak söndürüyor.

Mumlara "püf" demek, dinen yasak mı bilmiyorum, aklım ermez bu işlere. Ama Binali Bey, komik adam, çevresindekileri bu hareketiyle güldürebiliyor. Ben de güldüm tabii.

Binali Bey ile bir mahkeme salonunda görüşmemize bir aydan daha az bir süre kaldı.

Normal olarak bizim memlekette bu tür davaların ilk duruşmalarına şikayetçi de katılır.

Kim bilir, belki de hakim kendisine "tanınmış kişi" torpili uygular ve duruşmaya gelmesi gerekmez, o zaman karşılaşamayız tabii.

Çünkü bizim yazılı olmayan hukukumuzda, tanınmış kişi başka tanınmamış kişi başka muamele görür.

Mesela ben ilk duruşmaya gitmesen hakim hemen "mevcutlu getirin" kararı bile verebilir, bunu göze alamam tabii, trafikte gecikmeyeyim diye erkenden gideceğim.

Her neyse bu vesileyle Binali Bey’i çocuklarını iyi yetiştirdiği için kutlamak isterim.

Çocuklar gemi falan alacaklarına, Boğaz’da yalı alsalardı şimdi yanmışlardı.

Boğaz yalıları için değerli emlak vergisi miktarı minimum 3 milyon 500 bin liradan başlıyormuş ki bu paraya iyi bir semtte, yepyeni bir daire bile alınır. Düşünün bu para her yıl ödenecek!

Dededen kalan yalının iki odasını sobayla ısıtarak yaşayan insanlar nasıl ödeyecekler bu parayı, orası ayrı mesele.

Binali Bey’in çocukları maşallah o kadar başarılı oldular ki sahip oldukları gemiler yedi denizde cirit atıyor.

Ben de sorup duruyorum ama yanıt vermiyorlar: Bu iş idaresi sırrını hepimizle paylaşabilir misiniz, diye!

Geliri sınırlı memur ailesinin çocukları ilk gemiyi nasıl alabildiler? Sonra nasıl bir iş idaresi yöntemi kullanarak gemilerin sayısını iki elimizin parmaklarının iki katına kadar çıkarabildiler?

Bu muazzam başarının Binali Bey’in siyasette yükselmesiyle başlaması konusunda kötü niyetli değilim.

Olabilir, bazı çocuklar, babaları bakan filan olunca ani bir zihin açıklığına kavuşabiliyorlar. Bu açıdan AKP tarihinin "unique" örneği olmayacaklar.

Binali Bey’den ricam, ilk duruşmayı teşrif etmeleri, belki ayak üstü sohbet etme olanağı da buluruz.

Sonuç olarak birbirimize kin beslememiz için bir neden yok.

Kişisel husumetten kaynaklanmayan, bir demokraside olması lazım gelen türden bir siyasetçi – gazeteci ilişkisi bu.

Binali Bey, kestane kebap, acele cevap!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"