“Hayatta en acıklı şey, bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.”
Dün AKP Genel Başkanı’nın, partisinin grubunda yaptığı konuşmayı dinlerken analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’un bu sözlerini hatırladım.
Erdoğan, “Her alanda nerelerde eksiklik, kopukluk, yanlışlık olduğunu tespit ederek bunları gidermenin yollarını arayacağız. Bu değerlendirmenin sonucuna göre de atmamız gereken adımları kararlılıkla atmaya devam edeceğiz” dedikten sonra ekliyor:
“Ama dışarıdan birilerinin yaptığı tanımlamalara göre değil, biz tanımlamamızı kendi içimizde yapma kudretine sahibiz.”
AKP’nin yaşadığı sorun da esasen bundan kaynaklanıyor.
Erdoğan’ın partinin “kendi içi” diye tanımladığı şey, şahsen kendisinden başkası değil.
Bu parti, kurulduğu yıllarda tabanıyla düzenli alış – veriş içinde olan bir partiyken giderek Erdoğan’ın şahsi kulübüne dönüştü.
Erdoğan sadece şunu kendisine sorsa yeterli: Bu partinin yönetiminde seçilmiş kurulları söz sahibi olabilseydi, parti bir tek kişinin ağzına bakar hale gelmeseydi, Süleyman Soylu İçişleri, Berat Albayrak Maliye Bakanı olabilir miydi?
Yanıtını bana vermelerine gerek yok. Zaten bu partinin içine biraz kulak kabartsanız alabileceğiniz bir yanıt olurdu bu.
Embedded gazetecilerden Abdülkadir Selvi, seçimden hemen önce Hürriyet’te yazdı: Recep Tayyip Erdoğan, ramazandan itibaren karşılaştığı hemen herkese aynı şeyi soruyormuş: “Halk ne istiyor?”
Ve hep şu yanıtı alıyormuş: “İnsanlar eski reisi istiyor.”
“Ak Parti, eski Ak Parti olmalı” diyenler de varmış.
Erdoğan da her seferinde aynı şeyi söylüyormuş: “Ne olmuş, ben değiştim mi ki eski reisi istiyorlar?”
Abdülkadir Selvi de bunları anlatıp yazısını bitirirken diyor ki “insanlar iyi gitmeyen şeyleri ancak Erdoğan’ın düzeltebileceğine inandıkları için eski reisi istiyorlar.”
Selvi’nin asla yazamayacağı gerçek şu ki “iyi gitmeyen şeylerin” sorumlusu aslında Erdoğan, kendisini düzeltemediği sürece nasıl iyi gitmeyen şeyleri düzeltsin?
Dünkü grup konuşması, böyle bir düzelme bekleyecek AKP’lilerin beklemekten hemen vazgeçmeleri gerektiğini gösteriyor.
Erdoğan, neden kaybettiğinin bile farkında değil bir de üzerine kazanmış numarası yapmaya çalışıyor.
Kendisinin buna inanmadığı belli ama hitap ettiği salondakileri inandıracağına da hiç kuşku yok.
AKP’yi bitiren de zaten bu olacak.
***
Suçu adam öldürmekten ağırmış!
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, bu hafta sonunda mahkemeye çıkacak ve 17 yıl hapis yatmamak için yargıçları ikna etmeye çalışacak.
Hayır, Canan hanım “bilinçli taksirle adam öldürmek” filan gibi bir suçtan yargılanmayacak.
Öyle yargılanıyor olsaydı zaten karşılaşacağı ceza tehdidi bunun üçte birinden az olacaktı.
Canan hanımın suçu daha büyük olduğu için cezası da elbette daha ağır olacak.
Çünkü “cumhurbaşkanına hakaret, TC devletini alenen aşağılama, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, terör örgütü propagandası yapmak” ile suçlanıyor.
Kaftancıoğlu, 6 yıl önce yaptığı bazı sosyal medya paylaşımları ve hakkında üretilen sahte içerikler delil kabul edilerek açılan davanın sanığı.
Ama hepimiz biliyoruz ki altı yıl önce suç teşkil etmeyen bu eylemlerinin bugün suç teşkil ediyor olmasının nedeni reisi kızdırmış olması.
Ekrem İmamoğlu adını ortaya atıp, ısrar etmekle kalmadı, İstanbul seçiminin göz göre göre çalınmasını da engelledi.
Onun için bu suçu cezasız kalmayacak.
Tabii şimdi bunu ileri sürüp hapse atamayacakları için de 6 yıl önceki sosyal medya paylaşımlarını gündeme getiriyorlar. O da yetmiyor, onun adına yapılan sahte paylaşımlar da işin içine katılıyor.
Ve böyle iddianamelerin yazılabildiği bir adalet düzeni şimdi bir reform hareketiyle düzeltilecek!
Ben söyleyeyim de günah benden gitsin: Bu adalet düzenini reform filan düzeltmez, yıkıp yeniden yapın daha kolay!
***
Helikopterin esrarengiz yolcusu
Seçim gürültüsü arasında kaynayıp gitti ama biraz gecikerek de olsa aklıma takılıp kalanı sormadan geçemeyeceğim. Gerçi daha önce belki on kere sordum yanıt alamadım ama yine soracağım.
15 Temmuz darbe teşebbüsünde Genelkurmay’ın ele geçirilmesi ile ilgili davada cezalar verildi.
141 kez idama mahkum olanlardan biri de eski tümgeneral Mehmet Dişli.
Mehmet Dişli, zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı derdest edip Akıncı üssüne götürenlerden biriydi.
Darbenin planlayıcıları arasındaydı, teşebbüsün de en başından itibaren içindeydi.
Darbenin bastırıldığının belli olmasının ardından, darbeciler Akar’ı serbest bıraktılar ve o da bir helikopter ile Çankaya Köşkü’ne getirildi.
Yanında eşlikçisi olarak Mehmet Dişli vardı.
Dişli, Başbakanlık kriz merkezinde öğleden sonraya kadar çalıştı.
Kardeşi, AKP yöneticisi Şaban Dişli’ye darbe girişimi ile ilgili bilgiler verdi. Ancak akşama doğru tutuklandı.
Ve ben hep bunu merak ettim: Akar, kendisini derdest edip Akıncı üssüne götürenlerden biri olan Dişli’yi neden helikopterden iner inmez tutuklatmadı?
Bu bir tek bana mı tuhaf geliyor?
Akar bunun nedenini açıklasa da hepimiz öğrensek, ne zararı var?