Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gaziantep'te "devlet kaynaklarıyla seçim propagandası" kampanyasında, Anayasa'da yapmak istedikleri "aile düzenlemesinin" nedenlerini açıkladı.
Önce şu sözlerini not edeyim:
"Aile konusunu da anayasal zemine oturtmak suretiyle ailede herhangi bir sıkıntıya fırsat vermeyecek şekilde aile kavramını buraya yerleştirelim dedik. Güçlü aile güçlü milletleri doğurur. Burada yapılması gereken de bu. Güçlü aileler oluşturalım ki güçlü millet olduğumuz ortaya çıksın. Bundan endişe etmeye gerek yok. Zayıf aile tipleri güçlü milleti zayıflatır. Biz buna fırsat vermek istemiyoruz. Onun için bu çalışmayı gelin beraber sizler bize ne katkıda bulunacaksınız ona göre biz bu katkılardan istifade etmek isteriz."
Gördüğünüz gibi başı sonu belli olmayan, bir kahvehane muhabbeti düzeyinde bir konuşma bu.
Anayasa'ya "aile birliği kadın ve erkekten oluşur" cümlesi eklenince, aile güçlenecekmiş!
"Aile birliği, Türkiye'de, bugüne kadar başka cinsiyetler tarafından mı oluşturuluyordu" diye kimse soramamış tabii.
Bu memlekette kadın ve erkeğin evliliği dışında bir evlilik biçimine tanık olan var mı acaba?
Erdoğan da pekâlâ biliyor ki Türkiye'de böyle bir sorun yok.
Ancak seçimde kendisine oy getireceğini zannettiği homofobik yaklaşımının altını çizmek için aklına ilk geleni söylüyor.
Evlilik birliği kadın ve erkek arasında olursa güçlü aileler oluşur bu da güçlü toplumlar yaratırmış bla bla.
Bugüne kadar bu Anayasa'da yazılı olmadığına göre güçsüz aile birlikleri içinde güçsüz bir toplumda mı yaşıyoruz?
Bunları söylüyor çünkü yapmak istediği şeyin aslında bazı T.C. vatandaşlarının kişisel hak ve özgürlüklerine müdahale etmeyi amaçladığını çok iyi biliyor.
TC vatandaşlarından bir bölümünün giyim özgürlüğünü koruma gerekçesinin arkasına bazı vatandaşlarımızın bireysel haklarına devletin açıkça müdahale etmesine olanak sağlayacak tuzağı kurmaya çalışıyor.
Ve şu sözleri, kadın – erkek eşitliği konusunda attığı nutukların içinin ne kadar boş olduğunu gösteriyor:
"Kadın ile erkek arasındaki tüm çizgiler ortadan kaldırıldığında kadının kendine ve insanlığa kattığı zenginlikleri devam ettirmek nasıl mümkün olacak? Bunu halletmemiz lazım. Bu hakikatlerden hareketle kadını hayatın her alanında desteklerken aileyi de en güçlü şekilde ayakta tutup, geliştirecek bir politika takip etmenin kararlılığı içerisindeyiz. Teklifini vermeye hazırlandığımız son Anayasa değişikliğiyle aile kurumumuza ve insan fıtratına yönelik tehditlerin önüne set çekmiş olacağız. Bu konuyla ilgili çalışmaları arkadaşlarımız kadın kollarıyla kararlı bir şekilde sürdürüyorlar. İnşallah Türkiye yüzyılını da kadınlarımızla inşa edeceğiz."
Bir yandan "kadın haklarını savunur" gibi görünmeye çalışırken diğer yandan kadın özgürlüğünün ailenin güçlü bir şekilde ayakta kalmasına engel olduğunu düşünüyor.
Kadın ile erkeğin eşit olamayacağını vurguluyor.
"İnsan fıtratı" dediği bu.
İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesinin de ardında Siyasal İslamcıların bu ideolojik saplantısı yatıyor.
Kadınların, erkeklerle eşit olanaklara ve haklara sahip olduklarında aile kurumunun ayakta kalamayacağını düşünmesinin nedeni de bu dünya görüşü.
Beyinleri, din diye cahiliye devri Arap toplumunun gelenekleriyle doldurulmuş tarikat ehlini mutlu eder bu yaklaşımı elbette.
Türkiye'nin özgür kadınlarının bu zihniyete ne diyeceğini de seçimde göreceğiz. Haklarına sahip mi çıkacaklar, adım adım eve hapsedilmeye boyun mu eğecekler?
* * *
Cinsellikle aklını bozmuş sapıklar bunlar
Erdoğan'ın "kadını hayatın her alanında destekleyeceğiz" sözlerinin öyle söylenmesi gerektiği için söylendiğinin bir kanıtı da kendisine bağlı CİMER'in tutumu.
Kadın öğretmenlerin etek ya da pantolon giymesinden rahatsız olan bir sapık, CİMER'e şikâyet dilekçesi vermiş:
"Neden öğretmenlerin belirli bir kılık kıyafetleri yok? Kimisi kot pantolonla kimisi daracık taytla kimisi mini etekle okula geliyor. Kızlı erkekli beraber aynı sırada oturuluyormuş. Böyle şey görmedim. Çok rahatsızım. İlgilenmezseniz ortaokulu bitirir bitirmez çocuklarımı okuldan alacağım."
CİMER, bu sapığa "hadi git işine" diyeceğine şikayetini işleme almış.
Esenler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de okul müdürlüklerinden "bilgi" istemiş.
"Konu hakkında okulunuzun tüm öğretmenlerine gerekli uyarıların yapılması hususunda gereğini rica ederim" diyor.
Öğretmenler hangi konuda uyarılacak?
Karma eğitimin olduğu okullarda, kız çocukları ile oğlan çocuklarını birbirlerinden ayırsınlar diye mi?
Öğretmenlerin taytla göreve gittikleri iddiası ise bu sapığın hayalinde canlandırdığı bir sahne olmalı zaten.
Öğretmenlerin nasıl giyinmeleri gerektiği devlet memurlarının kılık – kıyafet yönetmeliklerinde yazılı çünkü.
Erdoğan rejimi zannediyor ki cinsellikle aklını bozmuş bir "azgın azınlığı" pışpışlayarak kaybetmek üzere olduğu iktidarını koruyabilir.
Çok yanıldıklarını söylemeliyim.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|