14 Ekim 2020

70 maddelik kanunda 191 değişiklik

İhale Kanunu bunca kez neden değişti? Bu değişiklikleri yapmaya kimin gücü yeter?

Kamu İhale Kanunu bir kez daha değiştirildi.

Bu, 191. değişiklik oluyor.

Bu kanunun toplamı yürürlük ve yürütme dahil 70 maddeden oluşuyor.

22 Ocak 2001 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Sadece yapılan değişikliklerin hangi maddeyle ilgili olduğu ve ne vakit yürürlüğe girdiğine ilişkin liste bile 4 sayfa tutuyor.

Kanun, AKP iktidara gelmeden önce çıkarılmıştı.

Amaç, kamu ihalelerinde sıkça görülen yolsuzlukları ve şeffaf olmayan uygulamaları önleyerek, vergilerimizin çarçur edilmemesini sağlamaktı.

Çünkü bizim ülkemizde siyaset esasen, Hazine'nin yağmalanması üzerine yapılır.

Siyaset kamu ihalelerinden alınan avantalarla finanse edilirken, bal tutan da parmağını yalar.

Bu yağmayı önleyecek, ihaleleri şeffaf ve denetlenebilir hâle getirecek bir kanun çıkarmak bir yarı devrim bile sayılabilirdi.

Ve gördüğünüz gibi, alışık olmayan popoda don durmadı, kanun 191. kez değiştirildi.

Amaç, yürütme ve yürürlük maddelerini saymazsanız hepsi 67 maddelik bir kanunda 191 kez değişiklik yapmak neden gerekir?

İşleri daha hızlı yapabilmek için mi?

Hayır, kanunun orijinalinde de işleri hızlı ihale etmenin yol ve yöntemi vardı.

İhalelerin daha şeffaf olmasını sağlamak için mi?

Hayır, yapılan değişiklikler ile idareye keyfi ihaleler yapma olanağı da sağlanmış oldu.

Artık ihaleye çağrılacak şirketi keyfi olarak belirlemek ve ihaleye kapalı kapılar ardında yürütülen bir pazarlıkla o şirkete vermek de mümkün.

Meclis'teki kanun çıktığında, kaç para ödediğimizi bile öğrenemeyeceğiz, o da ayrı bir mesele.

Türkiye'de değeri 100 milyon liranın üzerindeki ihalelerin yüzde 50'si, 20 şirket arasında paylaşılıyor.

Hangi taşı kaldırsanız altından aynı şirketler çıkıyor.

Yollar köprüler mi yapılacak, onlar var. Termik santral? Tabii ki aynı şirketler. Şehir hastanesi? Başkasını aklınıza bile getirmeyin. HES? Başkasına yedirmezler onu!

Sizce bu neden yapılıyor olabilir?

Lafı dolandırmadan söyleyeceğim: Artık iş, kamu ihalesinden avanta kapmayı çok geçti!

Bu iş sadece ortaklıkla yapılabilecek bir boyuta geldi.

Ortaklar kimdir, kârı nasıl paylaşıyorlar, bilmiyorum.

Ancak tahmin edebiliriz.

İhale Kanunu bunca kez neden değişti? Bu değişiklikleri yapmaya kimin gücü yeter?

Bu gece istihareye yatacağım, sorularımın yanıtlarını almak için.

"Üç harfli, iyi saatte olsunlar” engel olmazsa tabii!

* * *

Bu ihalenin ortağı kim olabilir?

Geçtiğimiz ağustos ayının sonunda Bandırma – Bursa – Yenişehir – Osmaneli Yüksek Standartlı Demiryolu hattı ihalesi yapıldı.

İhale, herkese açık değildi.

Kamu ihalelerinde aslan payını alan şirketlerden başka kim katılabilirdi ki zaten?

İdare, "pazarlık” için bunları çağırdı: Kolin – Yapı Merkezi, Limak – Heitcap, Özaltın, IC İçtaş, Kalyon.

Cengiz'i niye çağırmamışlar diye merak da etmedim değil.

Artık nasıl bir pazarlık yapıldıysa (bilmiyoruz çünkü açık bir ihale olmadı) ihaleyi Kalyon İnşaat kazandı.

Kalyon 9 milyar 449 milyon TL'ye bu işi yapıp, teslim edecek.

Kâr marjı nedir, daha düşük bir fiyata yapılabilir miydi? Bunları bilmiyoruz.

İhale, yukarıda sözünü ettiğim kanunun 21. Maddesi'ne göre yapıldı.

Bu maddeye göre "doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması durumunda" ihale, davet üzerine yapılabiliyor.

Bu tren yolu hattı ile kanunda sözü edilen konuların ne ilgisi var, ben bulamadım. Boşuna aramayın, siz de bulamayacaksınız.

İhalenin ardından Resmi Gazete'de yayımlanan bir listeye göre, Kalyon İnşaat'a 9 milyar 449 milyon liralık vergi istisnası sağlandı.

Yani Kalyon, gelirinin bu kadarlık bölümü için vergi ödemeyecek.

Ne güzel değil mi? Kaymaklı ekmek kadayıfı adeta!

Haydi sizler de düşünün bakalım: Kalyon'a bu olanaklar neden sağlanmış olabilir?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"