23 Şubat 2019

Neden bazı insanları severiz de bazılarını sevmeyiz?

Güzel görünümlü kişilere otomatik olarak yetenek, zekâ, dürüstlük gibi sıfatlar mı bağışlıyoruz?

İstanbul’da yarısı kadın, yarısı erkek 104 kişi “karanlıkta tanışma oyunu” oynamışlar.
52 kadın, 52 erkek yani. Birer deste iskambil kağıdı ama sayı bu kadar ise jokerler kenarda kalmış anlamına da geliyor tabii.
Onur Baştürk’ün “kesin bilgi” olarak Kelebek’te bildirdiğine göre bu bir tür “blind date” dedikleri durum.
“Blind” kelimesinin Türkçesini kullanana artık hoş gözle bakmıyorlar ancak “görme engelli” tanımı da tam anlamı ifade etmiyor. Neyse, yani birbirini tanımayan insanların tanışmak için buluşmaları anlamına geliyor.
Tabii “blind tuttuğunu öper” durumu da söz konusu değil. Aksiyon, sadece tanışmak, sohbet etmek ve bundan hoşlanırsan enginlere yelken açmak ile ilgili. O aşamaya gelince, partnerinizi öpebiliyorsunuz doğal olarak ama o zaman da artık “blind” durumu geride kalmış oluyor.
“Eyes wide open” diyebiliriz o döneme, her şeyi görmek için gözlerini fal taşı gibi açmak anlamında!

Kubrick'in kült filmi Eyes Wide Shut'tan...
Kubrick'in kült filmi Eyes Wide Shut'tan...

Lafı uzattım yine. Onur’un yazdığına göre (ki kendisi de katılmış, birinci elden gözlem yani) kadınlar ve erkekler, birbirlerini görme olanağına sahip olmadıkları zifiri karanlık bir ortamda karşılıklı oturup, birbirlerine soru soruyorlar, üç-beş kelime sohbet ediyorlar sonra yer değişiyorlar.
Herkes birbiriyle konuştuktan sonra da aydınlık bir yerde toplaşılıyor, birer içki içilirken de kim, kimi beğendiğini anlamaya çalışıyor.
Niye bu kadar zahmete giriyorlar derseniz, bana sormayın. Bir tür para tuzağı olmalı.
Günümüzün şehirli, eğitimli, jön Türkleri bu tür acayipliklerden hoşlanıyorlar. Beğendiğin bir kadına ya da erkeğe duygularını doğrudan ifade etmeye çalışmak yerine böyle boş işlerle uğraşıyorlar.
Nitekim Onur’un yazdığına göre bu buluşmadan çok fazla flört de çıkmamış. Bir iki flört olayı yaşanmış ama iddiaya girerim o çiftler Lucca’da da karşılaşsalar, sonu flört olurdu.
Onur’un izlenimlerine göre bu işlerde “fizik” ön plana çıkıyormuş. Karanlıkta birbirinin sohbetinden hoşlananlar daha sonra tipleri görünce, buz gibi soğumuşlar.
Bir de yaş farkına dikkat çekiyor ama mesela benim yaşımda birinin böyle bir olaya neden girmek isteyeceğini anlayamadım. Arada da çeyrek yüzyıla varan bir yaş farkı yoksa, zaten yaş farkı yok demektir.
Onun için yaş farkı konusunu geçiyorum, gençlere haksızlık etmemek için!
Fiziki görünüm konusuna girelim diyorum.
Toprağı bol olsun bizim Ortega y Gasset’e göre, güzellik yarışmalarından fırlamış plastik güzellere sadece alıklar ve bakkal çırakları aşık olabilir.


Ben onun kadar iddialı değilim. Bence İspanyol düşünür, bu tarz güzellerden yüz bulamadığı için böyle yazmış olmalı.
Normal insan davranışı fiziksel özelliklerden etkilenir çünkü.
Bu aşık olmak için yeterli de değildir, gerekli de değildir ama ilginin çekilmesi anlamında rolü küçümsenemez.

***

Guinness Rekorlar Kitabı’nda “tarihin en büyük otomobil satıcısı” olarak tanıtılan Detroit’li Joe Girard, bu işten yılda 200 bin dolar kazanıyordu.
Girard sıradan bir satıcıdan başka birisi değildi. Bir otomobil galerisinde çalışan, kapıdan içeri girenlere tanıttığı otomobili satmaya çalışan sıradan bir tezgâhtar.
Ama yaptığı işte tarihin en başarılı kişisi seçilmeyi hak etmişti. Üst düzey bir şirket yöneticisinin hayalini bile kuramayacağı bir parayı kazanmış, 12 yıl üst üste en başarılı satıcı seçilmişti. Girard sırrını bir röportajda şöyle açıklamıştı: Onlara kendisinden bir şey almak isteyecekleri, hoşlanacakları bir satıcı sunmak. (İknanın Psikolojisi, Yazar: Robert B. Cialdini. Çeviren: Fevzi Yalım. MediaCat Yayınları)

Buradan asıl soruya geçeceğim: Bazı insanlardan neden hoşlanırız da bazılarından hoşlanmayız? Neden hiç tanımadığımız bazı insanları severiz de bazılarını sevmeyiz? Cialdini, “fiziksel çekiciliğin”, toplumsal ilişkilerde tahmin ettiğimizin çok ötesinde bir etkisi olduğunu savunuyor.

Güzel görünümlü kişilere otomatik olarak yetenek, zekâ, dürüstlük gibi sıfatları bağışladığımızı düşünüyor.  Pennsylvania’da (evet o meş’um eyalet) yapılan bir araştırma yakışıklı sanıkların, fiziksel çekiciliği olmayan sanıklara göre daha az ceza aldıklarını ortaya koymuş. Tazminat davalarında mağdur ettikleri kişilerden daha yakışıklı olan sanıklar ortalama 5 bin 623 dolar cezaya mahkûm edilirlerken, mağdurun daha yakışıklı olduğu durumlarda sanıklar 10 bin dolar ortalama ceza ödemek zorunda kalmışlar.  Öğretmenlerin de çoğu böyle düşünürmüş. Güzel ve iyi giyimli çocukların, ötekilerden daha az yaramazlık yaptığına, daha akıllı olduklarına inanırlarmış. (1968’de Wilson tarafından yapılan bir deneyin sonucu.) Elbette mükemmel fiziki görünüm şu anda tartışamayacağımız birçok nedenle herkes için söz konusu olmayabiliyor.

Böyle durumlarda da insanların daha çok kendilerine benzeyen tiplerden hoşlandıkları tespit edilmiş.  Gençlerin ya hippi ya da “düzgün” giyinme eğiliminde oldukları 1970’lerde üniversitelerde yapılan bir araştırma bunu açıklıkla ortaya koyuyor. Araştırmacılar, deney sırasında her iki kılığa da girerek, öğrencilerden telefon etmek için bozuk para istemişler.  Kendisinden para istenen öğrenci, kendisi gibi giyinene kolayca telefon parası verirken, bunu kendisi gibi giyinmeyenlerden esirgemiş. Doğrusunu isterseniz bu araştırmaların sonuçları biraz canımı sıkıyor.

Bunun nedeni, karşımızdaki kişiye yönelttiğimiz sevgi ya da hoşlanma duygusunu, o kişiye verdiğimiz bir tür “armağan” olarak görüyor olmamız. (Birbirini hiç tanımayan insanların ilişkisinden söz ediyoruz)  Bu bir “armağan” ise karşılık gözetmeden veriliyor olmalıydı. Oysa yukarıda sözünü ettiğim araştırmalar gösteriyor ki, bir karşılık almaktan bile öte, bir “aldatma” ile karşı karşıyayız. Karşımızdaki kişi sırf genetik nedenlerle öyle olduğu, güzel ya da çirkin olarak nitelendiği için, ya da kendimize benzettiğimiz için duygularımız aldanıp, belki de nefret etmemiz gereken bir tipe doğru akıyor.

Bu haftanın şarkısı da Hümeyra’dan gelsin o zaman:
“Sevgi anlaşmak değildir / Nedensiz de sevilir / Bazen küçük bir an için / Ömür bile verilir.”

Yazarın Diğer Yazıları

Kadınlar neden istediklerini elde edemezler?

Her kadın, hayatını nasıl bir erkekle geçirmek istediğini gayet iyi bilir. Bunun için upuzun bir liste sayabiliriz. Ancak her 100 kadına karşılık 101 erkeğin yaşadığı bu küçük mavi küremizde tüm kriterleri aynı anda karşılayabilecek tek bir erkeğin bile bulunmaması başlıktaki sorunun yanıtı olabilir

Ne kadar suçlusunuz?

Yasunari Kawabata’nın “Uyuyan Güzeller” isimli romanı arzulara ket vurmanın zorluğunu, genç kadınların yaşlı erkeklere “hizmet” verdiği bir ev üzerinden anlatıyor. Kawabata’nın romanını yazarken Lacan okuyup okumadığını bilmiyorum ama Lacan zamanında “İnsanın suçlu olabileceği tek şey arzusundan kaçınmasıdır” demişti. Bir düşünün bakalım, siz ne kadar suçlusunuz?

Yine yakmış yar mektubun ucunu!

İnsanlar birilerini beğendiklerinde artık sosyal medyadan “direkt yürüyorlar.” Oysa flört etmenin, hepsi bir diğerinden heyecanlı bin türlü yolu var ve işin tadını artıran da bu hazırlık aşamaları...

"
"