25 Mayıs 2024

Kafanda kalan iz silinmez

Günümüzün ağır meselelerinden biri de bu... Biriyle beraber olunca dövmeciye koşturmak, ayrılınca da sildirmenin yollarını aramak. Üzerine yenisini yaptırarak ya da lazerden medet umarak bir dövmeyi sildirebilirsin ama hayatında bıraktığı izi sildirebilir misin?

Bu tür haberleri vermek hiç hoşuma gitmese de bağrıma taş basıyorum, bu üzücü haberi vermek zorundayım: Pop müzik şarkıcısı İrem Derici, sevgilisi yönetmen Gökhan Fırat'tan ayrıldı!

Niye üzülüyorsun diye soracak olursanız, "hassas bir kalbe sahip olduğum için" diye yanıtlamak isterdim ama buna ne kadar inanırsınız, bilemiyorum.

Zaten ben de inanamıyorum!

Hayır kendi "hassas kalbime" değil, benim yaşımdaki insanların birdenbire hassaslaşan ruh durumlarına inanamıyorum.

Hızlarına yetişmek mümkün değil

WhatsApp icat olduğundan beri başım "gruplarla" dertte.

Çıksam çıkamıyorum, ayıp olur arkadaşlara diye.

Okusam okuyamıyorum, bazı gruplarda mesaj işini adeta bir ağır makineli tüfek hızıyla ve öldürücülüğüyle yapanlar var, yetişemiyorum.

Ancak şunu biliyorum ki yıllar geçtikçe ruhlar hassaslaşıyor.

Sabah uyandığınızda telefondaki mesajlara bakarken gruplardaki arkadaşların üzerimize boca ettiği, güller, manzaralar, batan güneşler, doğan güneşler, çiçek buketleri, yumuk elli minik bebekler ile karşılaşıyor musunuz, bilmiyorum.

Gönderenlerin gençlik hallerini bilmesem belki bir anlam verebileceğim bu gönderdikleri çiçek, böceklere ama hepsini de tanıyorum!

Okuldayken hızlı devrimci, bürokraside genel müdür olmuş adam bir bakıyorsun pembe bir gül buketi ile "günaydın" diyor!

Grup mesajları envaiçeşit

Manzaracılar var: Karlı dağlar, ormanlar, sıcak çöller, güneş doğuyor - batıyor gönderenler. Onların kalbi daha hassas olmalı, çünkü "iyi geceler" filan da diliyorlar.

Bir de hepsi iş güç sahibi ama ruhu sokak çocuğu kalmışlar var. Onlar güzel genç kızların fotoğraflarıyla günaydın ya da iyi geceler diyorlar ki mesajı yanlışlıkla aile içinde açacak olursanız yüzünüzün rengini nasıl muhafaza edebilirsiniz, bilemiyorum.

Yani diyeceğim o ki bu gruplardan kısa süre içinde ayrılmayı başaramazsam bilin ki yakında ben de genç kız hassasiyetinde bir kalbe sahip olacağım.

Bilmiyorum böylesi mi daha iyi, öylesi mi?

İrem Hanım'a dönelim, ayrılık haberini Hülya Avşar'ın YouTube kanalından verdi.

Artık herkesin bir YouTube kanalı var.

Korkarım ki yakında bir YouTube kanalına sahip olmayanları bir meydanda toplayıp yakacaklar ve olayı da kanallarında canlı yayınlayacaklar.

Bu fakirin henüz bir YouTube kanalı yok ama kısmet işi bu işler, bir de bakmışsınız bir WhatsApp grubu mesajında size el sallıyorum: Videomu beğenmeyi ve kanalıma abone olmayı unutmayın!

İrem Hanım kızımız ayrılık haberini şöyle duyurdu:

"Bundan sonra bir ayrılık, bir erkek için asla kendimi üzmem. Aşkımdan gebersem de ertesi gün devam edeceğim. Üzülmem, üzülemem."

Ardından da şunu söyledi:

"Alimden hallice kadınım ve aşırı ileri görüşlüyümdür. Yeniden single and ready to mingle."

Bunu "bekar ve ortalığı karıştırmaya hazır" diye de çevirebiliriz, "bekar ve tanışmaya hazır" diye de!

İrem Hanım'ın gezdiği çevrelerde bulunuyorsanız, dikkatli olun derim: Ayu çıkabülüü, daş düşebülü...

Allah gönlüne göre yenisini elbette verecektir, İrem Hanım'ın bir de çözmek zorunda olduğu bir sorunu var ki o da Gökhan Bey kardeşimizle birlikte oldukları günlerde yaptırdıkları dövme!

Vücutlarına "21" yazdırdıklarını belirten İrem Derici bu dövmenin anlamını şu sözlerle açıklamıştı: "Benim doğum günüm 21 Mart, eniştenizinki 21 Nisan. Bir de ruhun ağırlığı 21 gram. Allah korusun ayrılırsak bunu sildirmek çok zor olacak."

Evet, işte günümüzün ağır meselelerinden biri de bu sevgili okuyucular.

Biriyle beraber olunca dövmeciye koşturmak, ayrılınca da sildirmenin yollarını aramak.

Kimisi eskisinin üzerine yeni bir dövme yaptırıyor, maziyi silmek için, kimisi lazerlerden medet umuyor, "yeni dövmelere hazır taze bir deri" için.

Ben de bu durumlarda pişmiş aşa su katmak için diyorum ki: Dövmeyi sildirebilirsin ama hayatında bıraktığı izi sildirebilir misin?

Bu işler o kadar kolay değil.

Eskiden olsa hayat kolaydı; şimdi zorlaştı.

Fotoğrafları kestin mi biterdi

Ayrıldığın sevgilinin sana verdiği hatıra eşyalardan kurtulur, ortak fotoğrafları da kesip ayırırdın, olur biterdi.

İkili fotoğraflarda ortadan kesmek yeterli olurdu, kendi fotoğrafını muhafaza eder, öteki yarıyı yallah çöpe gönderirdin.

Grup fotoğraflarında ise kafayı oymak gerekirdi ki benim bir arkadaşım vardı, Allah sizi inandırsın o kafayı öyle ustalıkla çıkarırdı ki isterseniz yeni sevgilinin kafasını da oraya yapıştırabilirdiniz.

Bir öfkeyle fotoğraflardan yok edilen sevgili ile yeniden sevgili olunduğunda bunu nasıl izah ediyorlardı, onu bilmiyorum, başıma gelmedi.

Bir de sorun şu ki fotoğrafını atabiliyordun ama kafanın içindeki imgeden kurtulmak mümkün olmayabiliyordu.

Theodor Reik, "Aşk ve Şehvet Üzerine: Romantik ve Cinsel Duyguların Psikanalizi" isimli eserinde şöyle diyor: "Kaybolmakta olan aşk, kayıtsızlıktan çok, nefrete yakındır."

Sanırım biten bir aşk ilişkisinin ardından fotoğrafları sosyal medyadan silmek ya da eskiden olduğu gibi o kişiyi fotoğraftan kesip çıkarmak, arkadaş listesinden atmak, hatta telefonunu bile rehberinizden silmek gibi davranışların nedeni bu.

Ama asıl sorun, ilişki bitip ayrıldıktan sonra başlar: Fotoğraflarını silebiliyorsun, sosyal medya hesabından atabiliyorsun, dövmesinin üzerine gül çizdirebiliyorsun da kafandan atabiliyor musun? Mesele budur.

Çok gerekiyorsa bir bantla kapat

Bana sorsalardı, öfke geçinceye kadar bekleyin derdim.

Fotoğraflara bakma, birlikte gittiğin yerlere gitme, ortak rutinlerinizi tekrarlama. Çok gerekiyorsa dövmenin üzerine bir süre yara bandı yapıştır, görme!

Çünkü biliyorum ki ilk öfke geçince, bütün o kötü duyguları geride bıraktığında o fotoğraflar ve anılar insanın içinde iyi duygular uyandırır.

İnsan hafızası zaman içinde kötü duyguları siler; sadece iyileri saklar, onları hatırlarsın.

Onu bunu bilmem; bildiğim şey şudur: İnsanın gizli bir tebessümle hatırlayacağı anılarının olması iyidir.

Kısa veya uzun bir süreyi "canım, cicim" diye geçirdiğin birisini unutmamak, unutmaktan daha iyidir.

Güzel günleri hatırlamak, ayrılığa yol açan kötü günleri hatırlamaktan kuşkusuz ki daha iyidir.

Sevip de kaybetmek, hiç sevmemiş olmaktan çok ama çok daha iyi bir duygudur!

Rahat olun, bırakın dövmeler, fotoğraflar, anı eşyaları o güzel günleri hatırlatmaya devam etsin!


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin yumuşak gücü

Türkiye televizyon dizileri üretiminde dünya çapında üçüncü büyük güç. Ve tahmin edebileceğiniz gibi devletin sektöre destek olmak yerine köstek olmak gibi bir tavrı var. Sektör devlet tarafından desteklenmediği gibi, RTÜK’ün ideolojik saplantılarından kaynaklanan ahlakçı sansürün tehdidi altında ama o kadar güçlü ki ayakta kalabiliyor...

Gölgesinde ot bitmeyen mimari

Elimde kesin bir veri yok ama kişisel gözlemim şu ki Türkiye’deki bütün kentlerin merkez bölgelerinde Cumhuriyet’in kuruluşundan beri aynı arsaya en az iki bina yapılmış olduğuna iddiaya girerim. Öyle bir mimari akım geliştirmişiz ki, civarında kendisinden başka hiçbir mimari eğilimin yeşermesine izin vermemiş!

Sonunda kaybolmak olsa da

Kaybolmak bir yetenek olarak kabul edilmeli. Çünkü karşına daha önce hiç görmediğin şeylerin çıkmasını sağlar. Bilinmeyene yolculuk, yaratıcılığın doğasında var. Hata yapmak normaldir, esas anormal olan hiç denememektir!

"
"